Memleketten hak manzaraları

Hatice ERGÜN yazdı —

  • Sevginin hınçsız, mülkiyetsiz, öfkesiz formlarını arayacağız; sevgiyi saygısız bırakmayacağız, yeryüzüne saygımızı tüm türleri kapsayacak şekilde yaşatacağız.

Rojin Kabaiş’in cesedinin bulunmasının üzerinden bir yıl geçti. İnatla intihara inandırmaya çalışan tüm yetkililerin ağızbirliğine rağmen bir babanın ısrarıyla bugün yeni kanıtlar var. Narin Güran’ın katledilmesinin üzerinden de bir yıl geçti. Henüz dava sonuçlanmadı. Bu ülkede her yıl yüzlerce kadın, genç kız, çocuk öldürülüyor, işkence görüyor, tecavüze ve tacize maruz kalıyor. Gittikçe ahlâkçılaşırken erilliğine güç katılan anlama, anlatma, karar verme, uygulama, yok etme pratiklerine imza atanlar daha da serbestleşiyor. Zulüm böyle bir şey, olsa gerek. Maalesef ne bu topraklarda ne dünya genelinde yeni değil.

Hakların bütünselliği, hak savunusunun kesişimselliği de yeni değil; muhtemelen pratiğe dökülmesi yeni. İnsanların birbirine mezalimi hep zulmettiklerini zulmü hak eder görmelerinden, insan olma kriterleri olarak bildikleri ne ise bu kriterlerin dışına düştüklerine ikna olmalarından, buna inanmalarından kaynaklanmıyor mu? Tarih bize en azından bu kadarını göstermiyor mu?

Carl Schmitt’in bugün dünya genelinde, ulus-devletler arasındaki ilişkilenmeyi anlarken maalesef hâlâ geçerli olan dost-düşman ikiliğinden esinlenmiyor mu, nereden geldiği akla israf hınç uygulamaları? Düşmanın ne kadar güçlü olursa olsun, senin karşında aşağılıktır, insana yüklenen değer neyse ona uymaz, o nedenle katli vaciptir; her türlü mezalim meşrudur -değil mi?

Oysa, yeryüzü tarihine biraz daha derinlikli baktığımızda insanların yanı sıra, bitkileri, denizi, okyanusu, böcekleri, insan dışı türleri teker teker, yavaş yavaş seçebiliriz. Yeryüzünün ahengini görmek zor değil; betona tutkun günümüz insan modelinin nafileliği tarih boyunca akan bu ahenkle apaçıklaşır.

Bugün Türkiye’de sokaklara diktikleri binalarla önce ağaçları, sonra o binalara yerleşen insanların rahatlığını bahane ederek önce köpekleri, hemen yanında kuşları sıfırlamaya çıkan muktedir grup bu apaçıklığı göremeyecek kadar şaşmış olamaz. Ancak, kurumsal iktidarın gündeliğin kılcallarına ulaşan uzantıları herkesi rantiyeye ve rantiyeye bitişik şiddete çağırdığı ölçüde öncelikle kendinden başka türe, canlıya tahammülsüz, dolayısıyla kendi türü dışındakini düşman ilan eden bir insan tiplemesini beraberinde getirir. Artık, rant için katli vacip kılınır, her yabancı, öteki addedilen.

İşin en trajik yanı, kendisini ‘insan-sever’, ‘hayvan-sever’, ‘doğa-sever’ olarak tanımlayanların kılcallara yayılan şiddeti yeniden üretmeleri olsa gerek. İnadına beslediğimiz, özenle koruduğumuz umudun önündeki en ciddi tehdit bu olsa gerek:

Ağustos 2024’te Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan düzenlemelerin kabul edilmesinden bu yana, Türkiye genelinde birden çok zulüm haberi alıyoruz. Sokaklar artık bomboş. Köpekler, kuşlar birer birer, çoğul çoğul yok oluyor. Sıra kedilere gelecek endişesiyle bekliyoruz. Bu nasıl bir akıldır ki, kendinden olmayana toplama kamplarını ve sırasıyla ölümü uygun buluyor! Bu nasıl bir akıldır ki, güçsüz addettiğini daha da güçlendiriyor?

Yanıt soruda gizli değil mi? Bu akıl, faşizmin aklı.

Faşizm salt kurumsal iktidar nezdinde değil toplum içinde bireysel ilişkilerdeki erk işleyişinde kişilerin kendilerine her türlü yaratma-yok etme payesini biçmeleriyle vücut bulur. Burada önemli olan kişilerin kendilerini aşan bir ülküye adandıklarına inanmaları, bu ülkü uğruna her türlü zorbalık iddiasında bulunabilecekleri kanaatine sahip olmalarıdır. O nedenle, ölesiye severler, sevdikleri ölçüsünde zulmederler.

O nedenle, hayvanları/köpekleri severken hınçla dolarlar; insanlarla çatışmalarında hayvanları harcarlar. Zira, bu memleketin yazgısında sevginin formülü değişmez: Ya benimsin ya da kara toprağın. Sahip olamadıkları, metaya dönüştüremedikleri canlılar zulmü, yok olmayı hak ederler.

Öyleyse, inatla, tökezleyerek, yorularak olsa da hak savunusunun bütünselliğinden vazgeçmeden devam edeceğiz. Yeryüzüne borcumuzu mücadelemizi umutsuz bırakmayarak ödemeye çalışacağız. Öyleyse, sevginin hınçsız, mülkiyetsiz, öfkesiz formlarını arayacağız; sevgiyi saygısız bırakmayacağız – yeryüzüne saygımızı tüm türleri kapsayacak şekilde yaşatacağız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.