‘Sevin ama neyi sevdiğinize dikkat edin’

Hatice ERGÜN yazdı —

  • Sevgi, Arendt’in işaret ettiği gibi geçmişle gelecek arasındaki bağı kuran hafızamızın geleceğe dair umudumuzu yenilememiz için vazgeçilmezdir. Yeter ki, kimi sevdiğimize dikkat edelim.

HATİCE ERGÜN

Başlık, Hannah Arendt’in, St. Augustine’in düşüncesinde sevmeyi/aşkı incelediği doktora tezinin, tezi kitaplaştırmak için revize ederken aldığı notların ve revize metnin derlenmesiyle hazırlanan Love and St. Augustine’de (Sevgi/Aşk ve Aziz Augustine) arzu/iştah (appetitus) olarak sevmek konulu bölümde Augustine’den bir alıntı. Augustine, doğru ve yanlış sevgiden bahsederken bu ikisini ayırmak için bir yöntem olarak sunuyor, neyi sevdiğimize dikkat etmeyi. Buna göre; insanların bekaya duydukları iştah yanlış, yeryüzüne duydukları, ebediyeti ve mutlak geleceği arzulayan sevgi ise tam da ölümlülüğün, dolayısıyla sonsuzluğun belgesi olarak doğru bir sevgi biçimi olarak örnekleniyor. Yanlış sevgi formunda insanlar olmayacak bir devamlılığı arzularken ölümlerinden geriye kontrolsüz, yeryüzünü ve yeryüzündeki diğer canlıları dışarıda bırakan; kendinden menkul yapıp etmeleriyle elde ettiklerini kendi ölümleriyle birlikte kaybediyorlar. Nafile bir arayışın doğal sonucu. Karşısında duran doğru sevme formunda ise sevilenle ilişkinin karşılıklı fayda üzerinden kurulması sözkonusu.

Augustine’e göre: birini salt o olduğu için seviyorsak birlikte olmaktan, birlikte zaman geçirmekten, sohbet etmekten tatmin oluruz. Sevgimizin nedeni başka bir şeyse ondan fayda görüyoruz..... Bence insan kendileri dışında bir nedenle sevilmeli. Mutlu hayat, salt kendisi için sevilen üzerine inşa edilmelidir. Bu mutlu hayatı oluşturan şeye henüz erişemiyoruz ama ona bir gün erişebileceğimiz umudu, bugün devam etmemizi sağlıyor.

‘Komşunu seveceksin’ emrini sekülerleştiriyor

Arendt’in, Antik Yunan ve Erken Roma felsefesiyle Hristiyan düşüncesini sentezlemeye çalışan, bu nedenle ortodokslarca kâfir addedilen Augustine’in dünyevi yaşam ve sonrasını bugünün sonsuzluğunda birleştiren okumalarını inceleyerek ürettiği metinlerin ayırt edici özelliğinin, bir din adamının düşüncelerini bu dünyada barış içinde birlikte yaşamak için sekülerleştirmesi olduğunu söylemek mümkün. (Arendt metinlerinin tüm karmaşıklığına ve satır aralarından akan tüm diğer temalara rağmen buna cüret ediyorum.) Bunu yaparken dayandığı temel kavramlardan biri komşuluk sevgisi. Yazdıklarının, yapıp ettiklerinin merkezinde duran ‘felsefenin asıl derdi olarak kabul ettiği, düşünce ile eylem arasındaki ilişkiden’ yola çıkarak yine Hristiyanlıktan çıkan ‘komşunu seveceksin’ emrini sekülerleştiriyor ve komşuluğu bu dünyada birlikte yaşamamızın temeline oturtuyor. Scott ve Start’ın okumasına göre; ‘...olduğu haliyle dünya, bireylerin dine dayanarak içe kapanmak ve evanjelistik dinî telkin için geri dönmekle karşıladıkları zorlukları/sınavları/meydan okumaları sunar ya da bireyler tüm bunlara birlikte (in-between) kamusal alanlar oluşturarak yanıt verirler.’

Ana birliktelik mekânı kamusal alanlardır

Arendt, bu kamusallığın takipçisidir. Yazdığı, yayınlanan metinlerinin içinden geçen ortak izlek, insanlar için ana birliktelik mekânı olan kamusal alanlardır. Arendt’in belirgin insan-merkezciliği, anaakım anlamıyla insan sevgisi üzerinden işlemez. Yeryüzüne duyulan sevgidir, aslolan. O nedenle komşuya duyulan ve herhangi bir dinsel gerekçeye dayandırılması gerekmeyen, salt, insan olmaya devam edebilmek için yeryüzünde birarada yaşamak zorunluluğuna dayalı bir sevgi.

Böyle bir çatı yeryüzünde birarada yaşadığımız insan-olmayan canlılarla bağlantımızı içine aldığında belki bugün otoriter yönetimlerin ve bu yönetimlerden toplumsal alanlara sirayet eden şiddetin karşısında sadece durmanın değil, aynı zamanda eylemenin de alternatifini gösterir. Neden olmasın?

Nihayetinde, sevgi umuda dayanır. Daha güzel bir geleceğin umudu için ilişkilenmemizi sağlar. Arendt’in işaret ettiği gibi geçmişle gelecek arasındaki bağı kuran hafızamızın geleceğe dair umudumuzu yenilememiz için vazgeçilmezdir. Yeter ki, kimi sevdiğimize dikkat edelim, diyor telefondaki ses. Söyleyenin bu cümlenin hangi bağlamda kurulduğunu bilmediğini düşünüyorum. Aynı ses gün geliyor, insanlardan nefret ettiğini söylüyor; canını yakanları lanetliyor; onlardan bihaber çocukları için vahşi planlar yapıyor.  Aynı ses, hayvan hakları savunmasını merhamete kilitliyor; yanına, sevmeyi ve iyiliği de.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.