"Kamber Ateş, nasılsın?"

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İpek Ateş ile mahpus oğlu Kamber Ateş diyaloğunun bir benzeri bir vahşiliğin tortusudur ki, Nazi Almanya’sında bile benzeri görülmedi. İpek Ateş, görüşme boyunca, karşısında duran oğluna "Kamber Ateş nasılsın?" diye sorduğunu, anlayamadığı dilden, "iyiyim güzel anam, iyiyim" cevabından sonra aynısını tekrarladığını kaydediyor, yakın dünün tarihi. Bu utanç -ki varsa- onlara yeter. Başkaca hiçbir şey konuşmamışlar.

İnsanlığın gelişim tarihinin öbür yüzü kanlı ve irinli ırkçılıkla mücadeledir. İnsanca düşünebilen uluslar, bu utanç bataklığı ile (ırkçılık) yüzleşerek "insan oldular.

Amerika medeniyetini yaratanlar, Avrupa’nın tutunamayanlarıydı. Ekmeğini, yaşama çaresini arayan işsiz, mesleksiz, yarı aç yoksullardır ilk inşacılar. Aç gözlü ve saldırgan...

Amerika’nın yerlilerini bir süre sonra fazlalık görüp kırmaya, soylarını kurutmaya çalıştılar. O arada ele geçirdikleri topraklarda, daha çok kazanmak için Afrika’dan kaçırılıp pazarda satışa çıkarılmış köleleri tarlalara saldılar. Hırsızlıktan, cinayetten sabıkalı kimileri köle çalıştıran senyör olarak ortaya çıktı.

Ama o arada yaşayan bir insan damarı da vardı. O damarın itici gücüyle 1865 yılında kölelik resmen yasaklandı. Ancak fiili olarak yaşadı. Yüz yıllara yayılan mücadele ile ırkçılık devletin tutumu, resmi politikası olmaktan çıktı. Lanet ve lanetlilerin adı oldu Amerika, daha sonra da Avustralya...

O nedenle, Nazilerin yaydığı Alman ırkçılığı daha sonra bir başka kılıkta sür-git olmadı. Nazilerle birlikte mezara gitti. Irkçılık da insanlık suçu oldu.

Dünün ırkçıları yeni zamanda ırkçılık karşıtlarıydı. Ama yeni hayatlarında çıkarları gereği Türk ırkçılığına göz yumdular. Besleyerek yaşamasını sağladılar.

Ermeniler, Pontus Rumları ve Asuri kanlılarının "B" takımını dağılan Osmanlı toprağından payla ödüllendirerek "Türk devleti" (TC) adıyla, devlet sahibi yaptılar.

Soykırımdan da sabıkalı ırkçı damar bu yoldan yaşatıldı.

NATO’ya üyeliğin değişmez şartı vardı: Demokrasi ve insan haklarına saygı.

Oysa Türk devletinde bu unsurların hiç biri yoktu. Katı bir ırkçı yapılanmaydı. Kürtler ve başka halkların (mesela Çerkezler) dili, kültürü, yaşama biçimi yasaktı. Örgütlenme, isteklerini dile getirme özgürlükleri yoktu.

Kürtleri döve döve Türklük ve Türkçe aşılanıyordu. İşin garibi bu dayatmanın eli kamçılıları da birer dönmeydi.

Türkler bu halleriyle 'özgürlükçü' NATO‘nun üyesiydi. NATO’nun patronları ise ırkçılığı 'insanlık suçu' ilan etmişlerdi. Irkçılıkla yüzleşmek için filmler üretiliyordu. Faşizmi lanetleten, insan haklarını öne çıkaran sayısız kitap yayımlanıyordu bu ülkelerde.

Bu süreçte, NATO’nun sınır muhafızlığını üstlenen Türk devleti bir başkaydı...

Onlar suçlarıyla yüzleşeceklerine, bildikleri yolda ilerlerken Almanlar ve Amerikalılar, suç işleyen ataları adına acı çekenlerden özür diliyorlardı. Acı çekenlerin anısı önünde saygıyla eğilip yere diz çöküyorlardı.

Avustralya 'da yerlilerin silueti ülke bayrağında temsil ediliyor. Amerika‘da yerliler okulları ve kurumlarıyla ayrıcalıklıydı.

Almanya’da Yahudiler ve Çingeneler dokunulmaz...

Bir de Türk 'medeniyetine' bakalım biz.

Bu sabah, "Artı Gerçek" adındaki elektronik gazetenin bir haber girişini, uygulayıcıların çocukları değil, doğacak torunları utansın düşüncesiyle aktarıyorum:

"12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, tutuklu bulunan oğlunu ziyarete giden ve Kürtçe konuşmanın yasak olması sebebiyle, ezberleyebildiği tek Türkçe cümle ile 'Kamber Ateş nasılsın?' diyebilen İpek Ateş hayattını kaybetti."

Utanacaklar mı? Sanmıyorum. Çünkü bugüne dek yaptıkları kırımlar, yıkım, tecavüz, işkence yangınlarla sadece övündüler. İt, kurt başı işareti yaptılar.

İpek Ateş ile mahpus oğlu Kamber Ateş diyaloğunun bir benzeri bir vahşiliğin tortusudur ki, Nazi Almanya’sında bile benzeri görülmedi. İpek Ateş, görüşme boyunca, karşısında duran oğluna "Kamber Ateş nasılsın?" diye sorduğunu, anlayamadığı dilden, "iyiyim güzel anam, iyiyim" cevabından sonra aynısını tekrarladığını kaydediyor, yakın dünün tarihi. Bu utanç -ki varsa- onlara yeter. Başkaca hiçbir şey konuşmamışlar.

Bunların insanlık menziline bakın ki, bu uygulama günümüzde de yürülükte. Türk resmi evraklarında Kürt dili "bilinmeyen dil" olarak not ediliyor. Kürtçe konuşan, müzik dinleyen sokakta linç ediliyor veya kurşunlanıyor.

Teslim olmamış Kürt, dünya boyunca "terörist"tir bunların dilinde. "Terörist" sözü, ölüm emridir. Gürcü Recep, bu nedenle "son teröriste kadar" diye yemin ediyor.

İsrail önünde bugün düğme ilikleyen Recep, dünlerde sadece keyfini getirmek için "katil İsrail" diye haykırıyordu.

Oysa İsrail’in bir dil cellatlığı, kimlik, kişilik yasağı yoktur.

Filistin’in adı Filistin’dir. Kürdistan gibi yasaklı değildir. Esirlerini ve annelerini İbranice konuşmaya da zorlamadı, zorlamıyorlar.

177 Filistin gencini de bir araya toplayıp diri diri yakmadılar...

Bunların insanlık menziline bakın ki, günümüzde de Türk resmi evrakında, tarihin en kadim halklarından biri olan Kürtlerin dili "bilinmeyen dil"dir. Kürtçe konuşan, müzik dinleyen sokakta linç ediliyor veya kurşunlanıyor.

Katillerin aklanması için mahkeme salonları birer tiyatro...

Teslim olmamış Kürt dünya boyunca “terörist“tir bunların dilinde…

Gürcü Recep "son teröriste kadar" diye yemin ediyor…

Utanmazlara bakın: Ülkeleri işgal edilmiş, yasaklar çemberine alınmış Kürtler dün başkaldırdıklarında, hiç aynaya bakmamışların dilinde "eşkıya" idi. Bugün direnenler terörist...

Bir şey demiyorum. Lütfen aşağıdaki cümleyi yeniden okuyun:

"12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, tutuklu bulunan oğlunu ziyarete giden ve Kürtçe konuşmanın yasak olması sebebiyle ezberleyebildiği tek Türkçe cümle ile 'Kamber Ateş nasılsın' diyebilen İpek Ateş hayattını kaybetti."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.