'Umut hakkı'nın bahanesi kalmadı

Ercan Kanar

Ercan Kanar

  • Ceza hukukçusu Ercan Kanar, Türkiye'nin 'umut hakkı'nı uygulamamak için öne sürdüğü gerekçelerin ortadan kalktığını vurgulayarak, "Öcalan artık özgürlüğüne kavuşmalıdır" dedi. 

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2014'te  'umut hakkı'na dair verdiği ihlal kararına dair yükümlülükleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin verdiği süre bitmek üzereyken de yerine getirmiyor. Bakanlar Komitesi, 15-17 Eylül tarihlerinde yeniden toplanacak. Hak ve hukuk örgütleri, Bakanlar Komitesi'nin yetkisini kullanmasını istiyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 'umut hakkı'nı 15-17 Eylül tarihlerinde gündemine alacak. Komite, 12 Haziran'daki toplantısında "Gurban Grubu" adıyla söz konusu gündemi Eylül ayı toplantı gündem listesine ekledi. Komite bu kapsamda, 'umut hakkı'nın sağlanması için Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini değerlendirecek. Komite, 15-17 Eylül tarihli İnsan Hakları Toplantısı’nda “Gurban Grubu” başlıklı dosyayı incelemeden önce 5 Eylül’de sivil toplum örgütlerinin katılımıyla brifing toplantısı gerçekleştirdi. 

Türkiye adım atmıyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 'umut hakkı'nın sağlanması yönündeki açıklamaları, hak ve hukuk örgütlerinin bildirimleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına rağmen Türkiye adım atmıyor. Bugüne kadar sunduğu 'eylem planları'nda Abdullah Öcalan, Emin Gurban, Civan Boltan ve Hayati Kaytan’ı 'umut hakkı'ndan 'muaf' tutan Türkiye’nin adım atıp atmayacağı, atmaması halinde nasıl bir süreçle karşı karşıya kalacak. Avrupa Konseyi’nin bu konudaki tutumunun ne olacağı merak edilirken, tavrı da toplantıda alacağı kararla yansıyacak.

Türkiye'yi bekleyenler

Bakanlar Komitesi, Türkiye’den kararın uygulanmasına dair eylem planı isteyebilir ve davaları üç aylık periyotlu toplantılarında daha sık gündeme alarak daha yakından izleyebilir. Uygulamayı sağlamak için ara kararlar alabilir; bunlar genel kararlardan daha etkilidir. Bu toplantıdan beklenen de bir ara kararın açıklanması yönünde. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46 (3). maddesi uyarınca yorum sorunu doğarsa üçte iki çoğunlukla konuyu AİHM’e gönderebilir. İstisnai durumlarda ise 46 (4). maddeye dayanarak, devletin nihai karara uymayı reddettiği kanaatine varırsa meseleyi AİHM’e taşıyabilir ve ihlal prosedürünü başlatabilir.

AİHM'in ihlal kararıyla

AİHM, 2014'te “Öcalan 2” adıyla verdiği kararda, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a tahliye imkanı olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin AİHS’in işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. maddesine aykırı olduğu yönünde hüküm kurdu. Ayrıca şartlı tahliyeyi yasaklamanın 'umut hakkı'nın ihlali olduğunu belirtti. Böylece 'umut hakkı' Türkiye’nin gündemine girmiş oldu. 

10 yıldır Konsey göndeminde

AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ilk kez 2015'te söz konusu ihlal kararını gündemine aldı. Türkiye, 24 Temmuz 2015’te bir 'eylem planı' sundu. Eylem planında, AİHM kararının çevirisiyle birlikte bütün mahkemelere yollandığı ve bu şekilde kararın icra edildiği iddia edildi, ancak fiili olarak AİHM kararı yerine getirilmedi.

İhlal prosedörü

Bundan sonra ihlal kararına dair birçok başvuru yapıldı. Rêber Apo'nun avukatları, 'umut hakkı' ile ilgili Bakanlar Komitesi’ne ilk kez 6 Haziran 2016'da başvurdu. Avukatları daha sonra periyodik olarak, bildirimlerde bulundu. Avukatlar en son bildirimi Temmuz 2025'te gerçekleştirdi. Bildirimde, 11 yıl geçmesine rağmen Türk hükümetinin bugüne kadar AİHM kararı doğrultusunda herhangi bir adım atmadığından, karar taslağını oluşturup açıklaması ve ihlal prosedürünü başlatması gerektiğine yer verdi. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) da son başvuruyu Temmuz'da yaparak, AİHM kararlarının uygulanması için gerekli adımların atılması talebinde bulundu. 

Uluslararası girişimler

Türkiye İnsan Hakları Dava Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project - TLSP), Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Avukatları Derneği (European Association of Lawyers for Democracy and the World Human Rights - ELDH), Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneği e.V. (Association for Democracy and International Law e.V. - MAF-DAD) ve Londra Hukuk Grubu (London Legal Group - LLG) gibi uluslararası hukuk örgütleri de bildirimde bulundu. Uluslararası hak ve hukuk örgütlerinin ilk defa bu düzeyde bildirimde bulunurken, 'umut hakkı'nın sağlanması için Türkiye’den gerekli adımları atması talep edildi. 

Verilen süre bu ay bitiyor

Komite, 2015'ten sonra 'umut hakkı'na dönük ihlal kararını 30 Kasım – 2 Aralık 2021'de gündemine aldı. Bu toplantıda Türkiye’ye Eylül 2022'ye kadar adım atması için süre verildi. Türkiye, herhangi bir adım atmadı. Komite “Gurban Grubu” adıyla dosyayı üç yıldan sonra 17-19 Eylül 2024'te gündemine aldı. Bu toplantıda, Türkiye’nin olumlu bir adım atmaması halinde Sekreteryayı bir ara karar taslak hazırlaması için talimatlandırdı ve Türkiye’ye adım atması için Eylül 2025'e kadar süre verdi.

'Umut hakkı', yaşam hakkıdır

'Umut hakkı', insan hakları hukukunda yaşam hakkıdır. 'Umut hakkı', Almanya ve İtalya'da yasallaştı. İspanya, Portekiz, Norveç, Bosna Hersek ve Sırbistan da 18. yüzyılın ikinci yarısında müebbet hapis cezasını mevzuatlarından kaldırdı. Ölene kadar hapis cezasının bir insan hakları ihlali olduğu, AİHS’in üçüncü maddesinde yer alan işkence ve kötü muamele yasağının ihlali anlamına geldiği yönünde kararlar var.

Özgür olma umudu korunmalı

MA'ya konuşan ceza hukukçusu Ercan Kanar, 'umut hakkı'nın anayasal güvenceye alınması ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının yeni mevzuatta olmaması gerektiğini vurguladı. Kanar, "İnsanın en önemli ihtiyacı olan özgürlük, tüm insanlara eşit olarak tanınmalıdır. İşlenen suç ve fiil ne olursa olsun her insan mutlaka günün birinde özgür olacağını umut etmelidir” dedi.

Öcalan tamamen özgür olmalı

Kanar, Komite toplantısında çıkabilecek kararlarla ilgili şunları söyledi: "Komite, Türkiye'den ölünceye kadar hapis cezasını düzenleyen yasanın kaldırılmasını isteyecektir. Öcalan'a verilen cezanın tekrar gözden geçirilmesini isteyeceğini umuyorum. Yani bu yönde bir karar çıkarması gerek. Hem söz konusu yasa maddesinin kaldırılmasını hem de Öcalan'la ilgili kararın tekrar gözden geçirilmesini, hatta artık serbest bırakılmasını da talep edebilir. Öcalan artık tamamen özgürlüğüne kavuşmalıdır ve Mandela örneğinde olduğu gibi herkesle görüşmesine izin verilmelidir. Bir görüş yasağı getirilmemelidir, süreç şeffaf işlemelidir."

Ayrımsız genel af

'Umut hakkı'nın uygulanmasının Kürt sorununun demokratik çözümüne dair yürütülen sürece de olumlu etki edeceğini kaydeden Kanar, şöyle konuştu: "Öcalan sadece bir tutsak değildir, aynı zamanda bir halkı temsil ediyor ve şu anda kendisiyle bir süreç yürütülüyor. Güney Afrika'da Mandela cezaevinden çıkartıldı, bir ev tutuldu, yerli ve yabancı tüm heyetlerle ve basınla görüşmesi sağlandı. Her aşamada da kamuoyuna bilgi verildi, süreç şeffaf bir şekilde yaşandı. Türkiye'de süreç şeffaf bir şekilde yürütülmüyor ve bir bilinmezlik var. Halbuki her grup ve siyasi eğilimin Öcalan ile özgürce görüşmesi gerekir. Bunun için yasal düzenlemeler yapılmalı. Ayrımsız genel af gündeme gelmeli."

Avrupa'nın çıkarlarına göre

Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olduğunu hatırlatan Kanar, AİHM kararına uyulmaması halinde Türkiye’nin çeşitli yaptırımlara maruz kalabileceğini söyledi. Yaptırımlardan birinin Türkiye’nin söz ve oy hakkının kaldırılabileceği olduğunu aktaran Kanar, bir diğer yaptırımın ise Avrupa Konseyi üyeliğinin sonlandırılması olduğunu dile getirdi. Kanar, "Fakat Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de Avrupa'nın çıkarlarına göre hareket ettiği için o yaptırımları uygulamaz" dedi.

'Güvenlik' gerekçeleri yok

Kanar, Türkiye’nin geçmiş dönemlerde 'güvenlik' gerekçelerini öne sürerek adım atmadığını, ancak gelinen aşamada bu gerekçenin ortadan kalktığını belirtti. Kanar, şunları ifade etti: "Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısından sonra PKK kendini feshetti ve dolayısıyla böyle bir güvenlik gerekçesi kalmadı. Öcalan o kozu AKP'nin elinden aldı. Türkiye’nin ciddi bir adım atması gerekir. Devlet Bahçeli, 'Öcalan Meclis'e gelsin, DEM Parti Grubu'nda konuşsun' dedi. 'Umut hakkı'ndan da bahsetti. Bunun önünde bir engel yok. Dikkat edilirse özellikle son günlerde Bahçeli bu düşüncelerini tekrarlamıyor. Ayrıca AKP'den de açık bir destek görmedi ama eğer halktan ve diğer muhalefet partilerinden güçlü bir tepki gelirse iktidar adım atmaya mecbur hale getirilebilir. 'Umut hakkı'nın uygulanması, gerçek bir barışa doğru atılmış adım olur. Gerçek bir barış süreci için hem 'umut hakkı'nın tanınması gerekir hem de ana dilde eğitim hakkının tanınması gerekir." İSTANBUL

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.