"Yaşasın ölüm!.."

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Roboskî olayında, "viva  la muerta"yı iç sesiyle haykırarak, ölümü kutsayan Recep, 2015 güzünde, 10 Kürt şehrini aynı anda ve aylarca süren bir muhasaraya aldı. Onun övünme vurgusuyla binlerce Kürt "enkaza" karıştırıldı. Bu Hitler ve fikir mahdumu Franco’nun, başka tarz bir kitlesel kurşuna dizme ayini idi.

Geride kalan çağın "seri katili",  Avusturyalı ama Alman ırkçısı Aldolf Hitler, yola çıkarken yaratacağı terör devletine alet, malzeme yapacağı düşmanı, hazır buldu: Yahudiler...

Gürcistan göçmeni Pontuslu Recep Erdoğan da, komşu ülkeler ve hatta NATO  ülkeleri boyunca kabul gören düşman hedefi, orta yerde hazır buldu: Kürtler...

Bir parantez: Selahattin Demirtaş geçen hafta sonu, "seri katil"ler Hitler ve İtalyan’ın Faşist lideri  Benotti Musolini’nin portrelerini çizen nefis iki yazı yazdı. Okurları, bu iki yazıda, Hitler ve Musolini isimlerine takla attırıp, yerine onların taklitçisi Pontuslu Recebi monte ederek okudular.

Ve, parantezi kapatiyorum ki, Hitler de cahil ama o da, kendisini  eski çağların yarı tanrıları gibi alkışlayan çıkar yandaşları, akıldane ve iş yürütücülerin sırtında yükseldi. Akıldanelerin kulağına fısıldadığı üzere, yine Hitler gibi, "kalpazanca" bir tahammül ile rejimin kanlı, irinli labirebintlerinde acı çeken aydınlara sahip çıktı. Kendi elleri ve törensellikle, rejimin kıdemli lanetlilerinden yazar Çetin Altan’ın boynuna, madalya taktı. Irkçı Ergenekon tayfasını tutuklatacak kadar çok demokrattı. Gün ortasında, Avrupa ile birleşme adımlarını havai fişeklerle kutlayacak kadar bir Batı uyumlusu oldu.

Ahmet Altan bile, bu maskeli haline kanarak, "Generaller kışlalarınıza çekilin" başlıklı yazı yazdı.

Ve Recep çok barışçıydı. Dersim için "zulüm" diyecek oranda Kürt dostuydu. Kürtlere hak ve özgürlüklerini teslim etmek üzere, "barış görüşmeleri"ni başlatacak kadar da "insan"dı Pontuslu Recep.

Oysa o, kanlı derinliklerden geliyordu. Kitle tabanı, soykırımların tetikçisi, Trakya Yahudileri, 6-7 Eylülün eli kanlı figüranlarıydı. 1970’lerde sahnelenen Maraş, Sivas, Malatya, Çorum katliamlarının neferleri, kendisi de o sırada tetikçi MHP rozetli milislerin yedeğinde, "Akıncılar"ın başıydı. Dünün, kan dökmeye düşkün "dindar ve kindarı", bugün "insan" peçeli biriydi.

Ancak, tastamam bugüne rastlayan, 28 Aralık 2011 tarihinde, yok edicilik ruhunu perdeleyen peçe aniden düşüverdi. Kıyıcı ruh çıplaklığı ortaya çıktı. Eline geçen fırsatı değerlendirip Kürt gerilla liderlerinden Bahoz Erdal’ın, aralarına karıştığı ihtimali ile, sınır ticareti yapan Roboskîlilerin topluca katlini emretti.  Savaş uçakları, çoğu çocuk, 34 kişiyi bir arada bombalayarak paramparça etti.

Katledilenler arasında, tabi ki Bahoz Erdal yoktu. Ama olsundu. Recep, bir bildiri ile hedefi tutturan ordusunun başarısını  kutsayıp kutladı. Türk halkının ırkçı kesimi de, yılbaşı gerekçesi ile coşup göbek atarak "insaniyetleri namına" zaferi kutladı.

En korkuncu, başta Kürtler olmak üzere, kimse peçenin altından ortaya çıkan kıyıcı yüzü görmedi. O da "maskesini" pekiştirip yoluna devam etti. Kürtlerle görüşme masası kurdu. Kürtler masa ile meşgulken o, bir zamanlar Iraklı Saddam’ın yaptığı gibi, kırım "kaleleri" dikip asker ve silah ile donatarak, "büyük vuruş"a hazırlandı.

O arada, ordu ve polis gücünü  IŞİD (Müslüman Kardeşler) ruhu ile yeniden yapılandırdı. Kendini sağlama aldı. İkinci atakta, akıldanelerinin rehberliğinde, kendisini muktedir yapan Fetullah Gülen ekibini "darbeci" diye tasfiye etti. (Hitler de, kendisini iktidara taşıyan S. A. kıtalarını, aynı gerekçe ile yok etmişti.)

Pontuslu Recep, artık "tek" adamdı. Gün, Hitler’in ruh ikizi İspanyol Faşist (Falanjist) General Franco’nun yakaladığı düşmanlarını (Cumhuriyetçiler) kurşuna dizerken, yandaşlarının “Viva la muerta“ (yaşasın ölüm) haykırışlarını yad etmeye gelmişti.

Roboskî olayında, "viva  la muerta"yı iç sesiyle haykırarak, ölümü kutsayan Recep, 2015 güzünde, 10 Kürt şehrini aynı anda ve aylarca süren bir muhasaraya aldı. Onun övünme vurgusuyla binlerce Kürt "enkaza" karıştırıldı. Bu Hitler ve fikir mahdumu Franco’nun, başka tarz bir kitlesel kurşuna dizme ayini idi. Sonra, Türk parlamentosunun da üyesi olan genç Kürt lider Selahattin Demirtaş ve arkadaları, ardından seçilmiş Belediye Başkanları makamlarından hapishanelere sürüklendiler.  Kürt avı ile cezaevleri, Hitlerin toplama kamplarına dönüştürüldü.

Böylece Kuzey Kürdistan yeni baştan işgal edildi. İşgalin simgesi olarak sıram sıram kışlalar inşa edildi. Halk esir alındı. ülke, üstü açık hapishaneye dönüştürüldü.

Bu da yetmedi. Parti, ordu ve polisi, Pontuslu Recebin "tek millet, tek devlet, tek vatan ve tek bayrak" naraları eşliğinde, nerede Kürt varsa oraya kadar seğirtmeye başladı.

Hitler, etrafa yayılmadan önce, dünyanın tüm büyükleriyle dostluk anlaşmaları yapmıştı. Recep de dansöz maharetiyle, aynı yolu izledi. Rusya’ya, sonra dönüp Amerika’ya yaltaklandı. Onların izniyle mahir bir dolandırıcı gibi yayılmaya başladı. Rojava’nın bir kısmını işgal etti. Güneye yerleşti.

Amerika ve Rusya dolandırıldığını anladığında, artık çok geçti. Türk ırkçılığı, Kendince bir emperyal güçtü artık. Afrika’da, Arap çöllerinde "dostluk kardeşlik" adına  üsler kurmuş, Kafkaslarda Rusya’nın sofrasından lokma kaçırmış, Ukrayna ve Azerbeycan‘da ayağına yer edinmişti.

Bütün bunlar olurken, dünya güçleri Hitler’in Yahudilere yüklenmesi sürecindeki gibi,  "dost Recep Kürt teröristlerle mücadele ediyor" diye, onu anlayışlamış, destek vermişti. Ama hiç bir haydut veya haydutluk geliştiği çizmede kalmıyor, sonunda etrafa sıçrıyordu.

Recep Erdoğan bugün IŞİD ve tekmil İslamcı teröristleri kanatları altına almış, bir haydut devletin konumunda. Avrupa "ihraç malı terörist"lere karşı, önlem üstüne önlem alıyor. Yunanistan’a kalkan oluyor

İçerde, CHP Hitler döneminin Alman sosyal demokratları konumunda. Halkı örgütleyip karşısına dikilme yerine, dışarıda kalmış ırkçı ve dincilerle birleşip ona benzemeye, haydutların Yahudi yerine koyduğu Kürtleri dışlayıp, selam vermekten bile kaçınarak yaranmaya çalıştı.

Ama olmadı. Haydut onların kapısına da dayanmaya başladı. Hitlerin, Alman sosyal demokratlarına yaptığı gibi, toplantı ve gösterilerini yasaklıyor ve öldürücü darbe vurmak üzere. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’undan başlayarak, lider kadrolarını koparıp almak için, sessiz "yaşasın ölüm" naralarıyla atak tazeliyorlar.

Oysa, Kürtler dün kendi kanlarında boğulurken, çocuklar kadınlar göz yaşı dökerken, CHP parlamentoda el kaldırarak, ölüm seferlerine çıkan orduya el sallayarak veya kör bakıp dilsiz kalarak "yaşasın ölüm" naralı haydutlara payanda oluyor, terör devletine omuz veriyordu...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.