12 Eylül faşistleşmenin ileri bir adımıdır
Abdullah ÖCALAN yazdı —
- Bu rejimi, salt bir askeri hatta siyasi darbe olmaktan da öteye kendisini topluma işlemiş, bireye kabul ettirmiş bir dönemecin ifadesi olarak da değerlendirebiliriz. Faşistleşmenin ileri bir adımıdır.
TC'nin gerçek yüzünü bütün yönleriyle ortaya çıkaran, ne olup olmadığını herkese gösteren 12 Eylül rejiminin yıl dönümünü değerlendirirken bu süreçte PKK savaşımının tayin edici önemde olduğunu belirtebiliriz. Bu durum başlangıçta açıkça görülmese de şimdi tüm yönleriyle "TC nedir", "ona karşı savaşan güç nedir" soruları en kapsamlı cevaplara kavuşmuş bulunmaktadır. Bu büyük savaşım yılları olarak da değerlendirilebilir. Bu yıllar gerçekten hepimizin hem yaşamının, hem de geleceğinin sonunu getirebilecek her türlü olumsuzluğa sahip olduğu gibi, ona karşı büyük direnen PKK'nin gerçekliğine ulaşıldığında kendini büyük kazanmanın da imkan dahiline girdiği yıllar anlamına gelir. Bırakalım derin teorik çözümlemeleri, toplumun haline bakıldığında bile 12 Eylül kazazedeleri demek fazla mübalağalı sayılmaz. Toplum vurulmuş, çok yara-bere içinde ama ölmemiştir. Şimdi bu savaşımı yürüten bir kişi olarak açıkça belirteyim ki, 12 Eylül faşist rejimiyle savaşımdan daha çok ağır darbelerin yarattığı hastalıklarla uğraşıyoruz. Eğer önderlik gerçeği bugün bir anlam ifade ediyorsa bunun biricik nedeni, 12 Eylül'e karşı başlattığı savaşımı bugüne kadar sürdürebilmesidir. Bunu başarması gerçekleşen önderliktir.
TC'nin kendisi de bir 12 Eylül'dür
12 Eylül için "bir darbe işte" deyip aşıldığını düşünmek oldukça dar bir yaklaşım olur. 12 Eylül, TC ile bağlantılıdır. Hatta Osmanlı ve giderek emperyalizm ve onun işbirlikçileri var işin içinde. Bunların hepsinin bir eğilimi olarak tarihin belli bir döneminde karşımıza çıkar. TC'nin kendisi de bir 12 Eylül'dür, yani askeri bir rejimdir, faşisttir. TC rejiminde baştan beri siyasi güç yoktur, askeri güce dayanır. Osmanlısı da öyle... Emperyalizm de siyasal bir demokrasiye fazla imkan vermez. Darbede onun da desteği var. Toplum faşist rejime son derece karıştırılmış; onun da suçu vardır. Bütün bunların bileşik bir ifadesi olarak 12 Eylül rejimi hız kazandı ve günümüzde de hala erkini sürdürüyor.
Bu rejimi, salt bir askeri hatta siyasi darbe olmaktan da öteye kendisini topluma işlemiş, bireye kabul ettirmiş bir dönemecin ifadesi olarak da değerlendirebiliriz. Faşistleşmenin ileri bir adımıdır.
Hiçbir rejimde politika ile askeri yön bu kadar iç içe geçmemiştir. Daha da ötesi ekonomik, kültürel, bütün yaşamsal etkinlikler rejimle bu kadar iç içe yaşatılmadı. Türkiye'de ordunun şekillendirdiği bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Özel savaş tepeden tırnağa kadar faşist karakterde bir yöntemi uygulayarak kendi cephesinin planlanmasını, örgütlenmesini yapmıştır. Türkiye halkı buna oldukça yatırılmıştır. Kürdistan toplumunun içinde de önemli bir kesim buna yatırılmıştır. 12 Eylül, muhalefeti yatırmış, hatta bizim içimize kadar etkisini çeşitli yollardan yansıtmış, halka karşı ilan edilmiş bir karşı-devrim savaşımıdır. Aslında bunu yapanlar da belki bu kadarını planlayıp geliştirme durumunda değillerdir. Ama peş peşe atılan her adım diğerini adeta mecbur kıldı. Ve böylece günümüze gelindiğinde herkesin ürktüğü tablo ortaya çıktı. Rejimi en çok destekleyenler bile büyük bir öfke seli halinde. Ona yardakçılık edenler bile memnun değil. Hiç kimse bu rejimden memnun değil ama herkesin suç ortaklığı var.
Afyonlama tarzı bir yaşam
Bütün bunlar rejimin çürümüşlüğünü de ifade ediyor. Ve bu her düzeye yansımıştır. En çok insanlıktan söz edilir ama insanlıkla alakası olmayan durum herkese dayatılıyor. "Ekonomik gelişme var" denilir ama ekonomi belki de dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir durumu yaşıyor. Toplumsal bozulma yine hiçbir toplumda görülmeyen boyutlarda seyrediyor. İnsanlar bu ortamda adeta maymunlaştırılmışlar. Yani maymunlaşmaya yatkın bir toplum dersek fazla abartı olmaz. Faşizm genelde hayvanlaştırır ama görünen o ki bu rejim hayvanlaşmayı maymunlaşmanın sınırına kadar getirmiştir. Ortada oynayanlar maymunlardır. Korkunç bir taklittir. Maymunda ciddi insani belirti göremezsiniz, maymun davranışlarının taklitçiliği çok açıktır. İnsanlık Türkiye'de bu hale getirilmiştir. Bu kadar yalan söyleyen, taklit yapan başka bir rejim var mı? Öldürüyor, "öldürdüm" demiyor, "faili meçhul" diyor. Savaş yürütüyor "ben savaş yürütüyorum" demiyor. Bu büyük bir ikiyüzlülük, büyük bir yalan olarak herkese sinmiştir. Herkes büyük yalancı, herkes büyük muhalif, herkes düşkün, herkes bıkkın ama gülüyor. Bu kadar çelişki nasıl yaşadı? Herhalde ileride sosyolojinin en çok üzerinde duracağı bir modeldir. 12 Eylül veya bir bütün olarak TC gerçeği öyle bir birey yaratmış ki, ucube. Bu oldukça kapsamlı bir durum. Alışkanlık yaratmış, bir ruh yaratmış, adeta afyonlama tarzı bir yaşam yaratmıştır. Bir afyon alışkanlığından kurtarmak ne kadar zor ise bu cumhuriyetin en son modelinden kurtarmak da o kadar zor.
Düşürülen kadını yüceltmek
12 Eylül faşizmi, kadına da bir çok şey kaybettirmek istedi. Kadını çok kötü kullandı, denilebilir ki, kadını politik malzeme olarak, hiçbir rejim bu 12 Eylül rejimi kadar kullanmadı. Çok iyi biliyorum ki, 12 Eylül rejimi, kadın silahıyla kendi faşist temelini en çok geliştirmek isteyen rejimdir, kadın silahını kullanarak, bütün gençliği devrimden uzak tutmak, erkeğin ve kadının enerjisini karşı-devrimin hizmetinde kullanmak, özellikle de bizim devrimimize tam bir ajan kadın yaklaşımı dayatmak, en tehlikeli ve tarihte sıkça oynanmış oyunu en kapsamlı biçimde içimizde oynatmak ve böylece daha savaşımı ilerletmeden içinde yozlaşmaya, boğuntuya, giderek saf dışı bırakmak bu alçakça rejimin en temel bir işlevi olmuştur. Şu anda, aileyi de en içten çıkılamaz hale getiren bir rejimdir, kadını en çok ajanlaştıran bir rejimdir. Kadını, kendi kirli faşist emelleri uğruna, her biçimde kullanmaktan geri durmamıştır.12 Eylül faşizmine karşı bir yönelmemiz oldu; büyük kadın özgürlük hareketi, büyük kadın savaşımı. Tarihte belki de ilk defa bu kadar kapsamlı ve radikal gelişti, bu da tesadüf değildir. Faşizme karşı verilecek en anlamlı bir savaşımla bağlantılıdır. Madem o, kadını bu kadar düşürerek, düşürmek için kullanmak istedi, bizim de kadını yücelterek, özgürleştirerek cevap vermemiz en doğal görevimiz oluyor ve onu yapmaya çalıştık.
Bütün insanlık kazanır
İnsanlığa verilebilecek en iyi karşılık, böyle insanlık dışı bir özel savaş rejimine karşı çok iyi savaşan bir militan olabilmektir. Duyguda, düşüncede, hal ve hareketlerde, hemen her şeyde böyle bir kişilik olunursa bundan insanlık kazanır. Yalnız Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğu değil, yine Türkiye'deki demokrasicilik değil, bir bütün olarak insanlık kazanır. Bu da çok güzel bir şeydir. Her şeyden önce buna inanılmalıdır. Daha sonra insan kendini vermelidir. Basitten karmaşığa doğru, az bilinenden çok bilinene doğru, az imkanlardan geniş imkanlara doğru büyük bir sabır kadar yüksek bir tempoyla ve kesin amaca güçlü tutkuyla bağlı olan, ondan başka bir yaşam seçeneğine yer vermeyen bir yürüyüşün sahibi olunmalıdır. Böyle yapanların boş olan yaşamı dolu geçer, iflas etmiş kişiliği kesin kazanmaya yönelir. Saygısız ve sevgisiz bir dünyadan saygılı ve hürmet dolu bir dünyaya çıkış yapar. Bütün bunlar da bir insan için en değerli ve en yüceltici değerlerdir. Bir halkın özgürlüğü ve bir ülke ancak böyle kazanılabilir.
Bu arada şunu da vurgulamayalım ki; bu devrim en başta bir Türkiye devrimidir. Türk egemenlerin, özellikle onun Türkiye halkına da kan kusturan 12 Eylül faşizmi, onun bütün tonları başta olmak üzere, dayatılan rejimi boşa çıkaran bir devrim olduğuna göre ve böylesine bir rejimi açığa çıkarıp teşhir ve tecrit etmekle, iflasın, çözülmenin eşiğine getirmekle bir Türkiye devrimi gerçekleştirdiğimizi, biraz insaflı tüm demokratların büyük bir coşkuyla selamlayacağı bir devrim olduğuna da eminim. Bu festivale katılan tüm Türkiyeli dostlara da bunu sadece bildirmekle kalmıyorum, müjdeliyorum. Kazanan Kürdistan Devrimi, kazanan Türkiye’dir ve bu temelde kazanan tüm Ortadoğu halklarıdır, diyoruz.
*Önder Apo’nun çözümlemelerinden derlenmiştir.
