28 yıl sonra 'pardon' dediler

Dosya Haberleri —

Ergül Çiçekler

Ergül Çiçekler

  • Ergül Çiçekler, İstanbul’da 18 yaşında tutuklanır. Top oynadığı çocukluk arkadaşlarının işkence altında alınan beyanları gerekçe gösterilerek müebbet hapse mahkum edilir. Uzun bir hukuk mücadelesi sonucu 28 yıllık tutukluluk ardından beraat eder. Cezaevi Katliamı’nı yaşayan ve Wernicke Korsakoff hastası olan Çiçekler ile 1990’lı yıllardan bugüne taşıdığı mücadele hafızasını konuştuk.

 

ERDOĞAN ALAYUMAT/EYLÜL DENİZ YAŞAR

28 yıllık tutsağın tanıklıkları-1-

Ergül Çiçekler, İstanbul’da 18 yaşında tutuklanır. Top oynadığı çocukluk arkadaşlarının işkence altında alınan beyanları gerekçe gösterilerek müebbet hapse mahkum edilir. Uzun bir hukuk mücadelesi sonucu 28 yıllık tutukluluk ardından beraat eder. 19 Aralık Cezaevi Katliamı’nı yaşayan, yaklaşık 300 gün ölüm orucu direnişinde kalan ve Wernicke Korsakoff hastası olan Çiçekler ile 1990’lı yıllardan bugüne taşıdığı mücadele hafızasını konuştuk.

İki gün sürecek söyleşimizin ilk bölümünde Çiçekler, ailesinin sürgün ve kendisinin hapislik hikayesini anlatıyor. 

Sürgün bir Kürt ailenin yedi çocuğundan en küçüğü olarak 1978’te Kars’ta dünyaya gelen Çiçekler’in Türkiye’ye dair toplumsal hafızası, ailesinin tarihçesi gereği 1930’lu yıllara kadar dayanıyor. Çiçekler’in ailesi Ağrı isyanı sonrası Kars’a sürülmüş. ''Babamların dedeleri, kardeşleri öldürülmüş, ailem kendi aşiretlerinden koparılmış. Bir kız üç erkek toplam dört yetim sürgün oluyorlar” sözleriyle ailesinin hikayesini anlatan Çiçekler’in büyük dedesinin ismi farklı tarih kaynaklarında 'Halit Paşa' ve 'Halit Bey' diye geçer. Halit Bey, Osmanlı ordusunda Kürt olduğu bilinen bir isim: “Paris’te hukuk eğitimi görmüş o dönem. Albay rütbesine kadar yükselmiş. ‘Başıbozuk Paşalar’ geleneğinden biri olduğunu düşünüyoruz. Yani çok sadık bir Osmanlı askeri değil ki isyanda yer alıyor, İhsan Nuri Paşa’nın yanında yer alanlardan biri.”

Nesiller boyu süren asimilasyon gerçekliğinin ayırdına genç yaşta varan Çiçekler, “Bizimkiler kendilerini Terekeme olarak görür. Terekemeler oranın bir motifidir, rengidir, bunda bir sorun yok. Ama kendi Kürt kimliğini unutmak asıl sorunlu olan. Bu da asimilasyonun boyutlarını gösteriyor” diyor.

İlk işkenceyi 15’inde yaşadı

1990’ların ortasında her gün işkence, gözaltı, kaçırılma haberlerine bir yenisi eklenirken Çiçekler de ilk kez o dönem, daha çocuk yaşlarında polis işkencesi görür. 15 yaşındayken katıldığı bir cenaze töreninde sekiz metrelik duvardan aşağı atılan Çiçekler o günleri şöyle anlatıyor: “Öyle bir dönemdi ki zaten her gün birileri gözaltına alınıyor, kaybediliyor veya katlediliyordu. Katledilen devrimcilere sahip çıkmak, katliamların önüne geçmek için çabalıyorduk. O zaman da katıldığım Ali Rıza Kurt ve Tarık Ziya Yıldırım adlı iki devrimcinin cenazesiydi. Sanayi Mahallesi’ndeki mezarlığın duvarından polis onlarca kişiyi aşağı attı, onlardan biri de bendim.”

‘Kafamda üç-dört tetik düşürdüler’

Ergül Çiçekler zorla kaybedilmeye çalışılıp da “kaybedilemeyenlerden” biri olarak Ümraniye’de yaşadığı kaçırılma anısını şöyle anlatıyor: “Sadece bir motor sesi duydum, arkamı dönmemle arabanın kapısının bana çarpması bir oldu. Koltukların altına yere yatırdılar. Bir saatlik bir yol gittik tahminim. Karakola falan götürmediler, beni bir eve götürdüler, kafamdaki kadifemsi kumaştan çuvalı hiç çıkarmadılar, ama duyuyordum; bir kadın bir çocuğa matematik dersi çalıştırıyordu, yemek kokuları geliyordu. Kafama silah dayanmış halde iş birliği teklif ediyorlardı. Sabah da kendimi Uğur Mumcu mahallesinde bir sokakta bir çamur deryası içinde çırılçıplak buldum. O dönem çok fazla insan gözaltında kaybediliyordu. Kafamda üç dört sefer tetik düşürdüler. Niye sağ bıraktılar hala bilmiyorum. Herhalde henüz 15 yaşında olmam, çocuk olmam onları durdurdu.”

 

 

'Annemin sol tarafı o günden beri hiç tutmadı'

18 yaşında bir gece saat üçte Kartal’da kaldığı bir evden gözaltına alınır Çiçekler. O gece sokağın her köşe başına keskin nişancıların konuşlandığını, 300’e yakın polisin mahalleyi tuttuğunu ve polislerin kendisine neler söylediğini Wernicke-Korsakoff sendromuna inat dün gibi hatırlıyor: “Biz bu kadar adamı ‘bu sefer bunu öldüreceğiz demek için buraya yığdık dediler. Evden aldıklarına dair bir tutanak tutmadan beni aldılar. Vatan’a götürdüler. 13 gün süren gözaltında her gün işkence gördüm, Filistin askısı da yapıldı, üzerimde sigara da söndürüldü. Bana dedikleri ‘Biz bu eylemi senin üzerine yıkıp seni öldüreceğiz’ idi.”

Gözaltının 13. gününde Çiçekler’in ailesine telefon eden polis ‘Ergül teslim olmadı, çatışma çıktı, ölü ele geçirdik’ şeklinde bilgi verir. Bunu duyan annesi o gün felç geçirir, ölene kadar da felçli kalır ve yıllar sonra cezaevine ziyaretine gelirken ikinci bir felç daha geçirir: “Annemin sol tarafı o günden beri hiç tutmadı. Bana bir sol yanı borçları var ve bu bir annenin sol yanı… Bunu ödeyemezler, bunun bir bedeli yok.”

Günah keçisi seçildi

Ablasının ve pek çok aile üyesinin karakolda ısrarlı bekleyişi sonunda Çiçekler’in canlı ve gözaltında olduğunu kabul eden polisler onu mahkemeye sevk eder. “Vücudum paramparçaydı, kan kusuyordum, mahkemeye sedyeyle çıkarıldım” diyen Çiçekler mahalleden hasbelkader tanıdığı, top oynadığı çocukluk arkadaşlarının işkence altında alınan beyanları gerekçe gösterilerek 1996 yılında tutuklanır: “Dosyada bir tane kanıt yok, ne parmak izi, ne bir fotoğraf… İnsanlara işkence altında ‘Bu yaptı de’ denilmiş. Böyle boş bir dosya üzerinden idam suçu oluşturdular. ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı cebren kaldırmaya teşebbüs etme suçlaması’yla idamı müebbette çevirerek ceza verdiler. Onlara bir kişi lazımdı, bir günah keçisi. Beni seçtiler.”

Eskişehir tabutluğu

Çiçekler tutuklama kararı sonrası Metris Cezaevi’ne gönderilir ve orada askerler tarafından işkence görür. Hemen ardından Eskişehir tabutluklarına gönderilir: “Eskişehir tabutluklarında kör hücrelere koydular bizi. Yemek için sadece alttan bir mazgal açılıyordu, hücre tamamen karanlıktı. İçeride küçük bir tuvalet var, duş yok. Kimseyi göremiyorsun, hiç kimseyi. Sürekli faşist marşlar dinletiyorlar ve sürekli işkence sesleri geliyor.”

Tabutluklara ilk getirildiklerinde gardiyanların ‘hoş geldin dayağı’ dedikleri kaba dayak işkencesinin tabutluklarda kaldığı bir hafta boyunca sürdüğünü söyleyen Çiçekler o bir haftaya dair şunları anlatıyor: “Ondan sonra sürekli dayatmalarla geldiler. Sürekli ayakta sayım dayatıyorlardı, bu askeri sayımdır. Biz orada askeri sayım dahil insan onuruna yakışmayan her şeyi reddettik. Bunun bedeli dört gün üst üste Eskişehir Hastanesi’nde gözümü açtım, gerisini hatırlamıyorum. Bir şeyi kabul etmediğimiz an cezaevinde ne kadar gardiyan varsa üzerimize saldırıyordu, kaba dayaktan dolayı şuurumuzu kaybediyorduk.”

Ergül’ün tabutluk sürecinden çıkışı ile 1996 ölüm oruçları süreci kesişir. O günlere dair “Hayatımda ölüm orucu direnişini ilk kez orada gördüm. Orada isyan noktasına geldik. İlk defa cezaevinde barikatı orada gördüm. O kadar acemi yapmışız ki avukatlarla görüşe çıkmak için üç saatte kendi barikatımızı zor aştık” diyor.