7 yıldır çocuklarını arıyor

Dosya Haberleri —

Hasret Arslan

Hasret Arslan

  •  Çocukları Servet (14) ve Sezer’i (15) de Cizre’de yasak döneminde kaybeden Hasret Arslan, okula gitmek için evden çıkan çocuklarından bir daha haber alamaz, ancak akıbetleri için morg morg gezerek çocuklarını arar. Devletin katliam ve baskılarına rağmen onurlu Kürt duruşundan ise taviz vermez.

DENİZ BABİR/MANNHEİM

Türk Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan başkanlığındaki MGK ile 2014 yılında hazırlanan ‚Çökertme Planı’nı 2015yılından itibaren uygulamaya soktu ve çok sayıda Kürdistan kenti tank ve toplarla Türk devleti tarafından yerle bir edildi. O kentlerden biri de Şırnak Cizre’ydi. 

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı, 79 gün boyunca devam eder, 2 Mart 2016 tarihinde kaldırılır. Bu süre zarfında 131 bin nüfusu bulunan ilçenin 11 mahallesi tamamen giriş-çıkışlara kapatılır, yine telefon, internet ve elektrik hatları kesilir. Kentin yüksek kesimlerine yerleştirilen tanklarla Cudi, Nur, Sur ve Yafes mahalleleri top atışları yapılır. Yasağın yirminci gününden sonra ilçeden 110 bine yakın insan göç etmek zorunda kalır. Yasak süresi boyunca Türk devletinin saldırıları sonucu birçok yurttaş yaralanır, yaralıların hastaneye kaldırılması ve ambulansların yaralılara ulaşması engellenir. Bu engellemeden dolayı birçok yaralı yaşamını yitirir.

Cizre Bodrumları

İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, kent genelinde 288 kişi yaşamını yitirmiştir. Yurttaşlardan 177’si Cizre Bodrumları olarak tarihe geçen evlerin bodrum katlarında 7 Şubat 2016 günü yaşamını yitirdiği belgelenir. Hazırlanan raporlarda, bodrumlarda can veren insanların önce ateşli silahlarla öldürüldüğü ardından yakıldığı bilgileri yer alır. Bu bodrumlarda ölenlerden 14 kişiye ait cenazelerin nerede olduğu konusunda ise hiçbir bilgi yoktur. Ancak bölgede yaşayan halk, yaşamanı yitirenlerin sayısının çok daha fazla olduğunu söylüyor. Katledilen yurttaşlardan bazılarının akıbeti ise hala bilinmiyor, cenazelerini bulamayan ve alamayan aileler vardır. Hasret Arslan da bunlardan biridir. Cizre’de yasak ilan edildiği 14 Aralık 2015’ten sonra iki çocuğunu kaybeden Arslan anlattıklarıyla, birçok ailenin acısına tercüman oluyor.

Amca ve dayısı katledildi

Arslan ailesi, Şırnak’taki yurtsever ailelerden birisi. Şimdiye kadar Kürt özgürlük mücadelesinde 20’ye yakın şehit vermiş. Hasret Arslan’ın amcası Nesir Arslan ve dayısı Murat Özmen 1990’ların başında köyde hayvanlarını otlatırken devlet tarafından katledilmiş. Türk basını ise cenazelerin üzerine kalaşnikof bırakılmış fotoğrafla ’iki terörist öldürüldü’ diyerek servis etmişti. Bu Türk devletinin bir pratiği olarak sonraki yıllarda da karşımıza çokça çıkmıştır.

Babası da katledildi

Babası da ‚yargısız infaza‘ kurban giden Arslan, „Babam 1991’de PKK’ye yardım yataklıktan yargılanıyordu. Amed’de görülen duruşması sonrası eve gelirken kimliği belirsiz kişiler tarafından katledildi. Ardından köylere koruculuk sistemi dayatıldı. Kabul etmeyenler köylerden sürüldü. Bizim ailemiz de bu zorunlu göçün kurbanı oldu. 1993’e kadar Cizre’ye bağlı Sirsirek (Çakıl) köyünde yaşadık. Daha sonra ilçe merkezine yerleştik“ diyerek ailesinin yaşadığı zulmü ve hikayesini anlatıyor.

Öyle bir vahşet yaşatıldı ki

Dört çocuk babası olduğunu ve 2015 yılına kadar ailesiyle birlikte Cizre’nin Cudî Mahallesi’nde yaşadıklarını belirten Arslan, „14 Aralık 2015’de ilan edilen sokağa çıkma yasağından sonra iki çocuğumu kaybettim. Sokağa çıkma yasağı olunca hiç kimseye ulaşamadık. Her taraf kapalıydı ve iletişim de yoktu. Devlet herkesin dışarı ile oluşabilecek bağlantılarını kesmişti. Cizre’de öyle bir vahşet yaşatıldı ki, kelimeler anlamsız kalıyor“ diyor.  

Bir daha dönmediler

Saldırıların özellikle Cûdî ve Nur mahallelerinde yoğunlaştığını anlatan Arslan, çocukları Sezer ve Servet’in de Cûdî mahallesinde okula gittiğini belirterek şöyle devam ediyor: „Okul ile ev arasında 600 metre gibi bir mesafe vardı. Oğlum Sezer 15 yaşındaydı, Servet ise 14 yaşındaydı. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği 14 Aralık Pazartesi günü okula gittiler ve bir daha dönmediler. Çocuklarımdan haber alamayınca dışarı çıkıp aramak istedim ama bu mümkün değildi.“

Saatler yerini haftalara bıraktı

Evden çıkanların devletin silahlı elemanları tarafından hedef alındığını söyleyen Arslan, „Çıkanlar ya mermi yağmuruna tutuluyor ya da direkt keskin nişancılar tarafından öldürülüyordu. Evin balkonu ya da bahçesine çıkman vurulman demekti. Çocuklar da muhtemelen bundan dolaya gelemediler, birine gittiler diye düşündük. Bir şey yapamamanın getirdiği çaresizlik, adeta bizleri çıldırtıyordu. Bir taraftan patlayan top sesleri, bir taraftan evlere isabet eden mermiler… Çocuklar neredeler, ne yiyorlar, ne içiyorlar bilmiyorduk. Kimin elindeler, öldüler mi, kaldılar mı bilmiyorduk. Saatler yerini günlere, haftalara bıraktı...” diye vurguluyor.

Devlet su depolarını patlattı

Cizre’de evlerini terk etmeyenlere büyük bir zulüm uygulandığını belirten Arslan, şöyle devam ediyor: „Elektrikler ve suları bilerek kestiler. Su depoları devlet tarafından bilerek mermilerle patlatıldı. O evlerde mahsur kalanları susuzluktan ve açlıktan öldürmek istediler. Biz komşularımızla yiyeceklerimizi paylaşarak hayatta kaldık. Çoğu günler ekmeksiz kaldığımız zamanlar oldu. Evden çıkanlar hemen taranıyor ve öldürülüyordu. Hele ki son günlerde rastgele ateş ediyordular; mermi ve bombalar artık hangi eve denk geldiyse.“

Sezer Arslan

Enkazlarda çocuklarımızı aradık

Türk devletinin Cizre’den geriye enkaz altında kalmış bir ilçe bıraktığını belirten Arslan, „Yasak sona erince aileler haber alamadıklarını çocuklarını bulmaya çalıştı. Çocuklarının cenazelerini enkaz altında arıyorlardı. Şehir, şehir olmaktan çıkmıştı. Her taraf harabeydi ve barut kokusu geliyordu. Evler, jandarma ve polisler tarafından yağmalanmıştı. Hiçbir ev bırakıldığı gibi değildi. En önemlisi de çocuklarını ve yakınlarını kaybedenler için çok zordu. Nerede ve nasıl arayacağımızı bilemiyorduk. Şehir, caddeler ve sokaklar tanınmaz haldeydi. Metrelerce enkaz vardı ve o enkazın altında kimler olabilir diye düşünmeden edemiyorsun. Acaba çocuklarım o enkazın altında olabilir mi diye düşünüyorsun. Bir enkaz da bulamayınca diğerine gidiyorsun.“

Kent kent morgları dolaştık

Çocuklarından bir iz bulamayınca karakola başvurduğunu, bir sonuç alamayınca aramaya devam ettiğini anlatan Arslan, kent kent dolaşmış: „Tekrardan çocuklarımın cenazelerini aramaya başladım. Mardin, Şırnak, Silopi, Adıyaman ve Urfa’ya kadar gittim. O kadar çok kişiyi öldürmüşlerdi ki, cenazeleri bu şehirlerin morglarına ve depo gibi yerlerdeki derin donduruculara koymuşlardı“ diye anlatıyor. 

Tek kelimeyle bir vahşetti

Mardin’deki depoda gördüğü cenazelerin tanınmaz halde olduğunu aktaran Arslan, şöyle devam ediyor: “Parçalanmış insan bedenleri, kafatasları, kollar, bacaklar… Tek kelimeyle bir vahşetti. İnsan bedenleri resmen satırlar ile parçalanmıştı. Silopi’ye gittiğimde, gördüğüm tablo karşısında beynim durdu. Yanmış insan bedenleri ve ilginç olan şu ki, cenazelerde hiçbir mermi izi yoktu. Ama cesetler yanmıştı. Bazı cenaze torbalarında sadece kafatasları vardı. Her yere gitmeme rağmen çocuklarıma ait bir şey bulamadım.“

Morglarda soğutma sistemi yoktu

Mardin’deki deponun bodrum katında olduğunu ve soğutma sistemi dahi olmadığını söyleyen Arslan, „Altmışın üzerinde cenaze vardı, hepsi üst üste yığılmıştı. Cesetler kokuyordu, Kapısında bile kokudan durmak mümkün değildi. Şırnak’taki bodrum katının da soğutma sistemi yoktu. Cesetler kokuyordu. Silopi’deki ise Habur sınır kapısında bulunan bir soğutma deposuydu. Buradaki cesetlerin birçoğu tahrip edilmişti. İç organları çıkarılmıştı. Çocuklarını arayan birçok aileye de yardım etmeye çalıştım. Bana verdikleri fotoğraflarla ceset yığınları arasında onları bulmaya çalıştım. Belki bir umut, çocuklarımı bulurum diyordum. 2019 sonuna kadar bu arayışım sürdü. Ama maalesef bulamadım.“

DNA testi de sonuçsuz kaldı

Savcılığa yaptığı tüm başvuruların da sonuçsuz kaldığını belirten 4 kez DNA testi için kan vermiş: „Oradan da bir şey çıkmadı. Savcılığa defalarca yaptığım başvuru reddedildi. En son Şırnak’ta yapılan kimsesizler mezarlığına gittim. Burada küçük yaşta bir çocuğun olduğunu söylediler. Benim oğullarımdan biridir diye gittim. Bunun için iki defa Şırnak’ta savcılığa başvurdum ancak başvurum kabul edilmedi. Oradan da umudumu kestim. En son Cizre’ye geri döndüm, iki sefer Cizre savcılığına başvurdum. Yine ret cevabı verildi.“

Ajanlık dayatıldı

Çocuklarını ararken bir yandan da karakolun ajanlık dayatmasına da maruz kaldığını belirten Arslan, „Bana ‚senin çocukların terörist‘ dediler. Ajanlık dayattılar, ‚bizimle çalış‘ dediler“ diyerek, tehditlere maruz kaldığını belirtiyor. Ciddi sağlık sorunları yaşadığını, psikolojisinin bozulduğunu belirten Arslan, „Artık ben ben değildim. Aklımı yitirmiş gibiyim. Sabahlara kadar o cadde senin bu sokak benim bütün Cizre’yi dolaştım. Bir müddet sonra kaldıramadım, psikolojik tedavi görmeye başladım“ diyor.

Almanya ilticayı reddetti!

Can güvenliği olmadığını bu nedenle ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını belirten Arslan, „Devlet çocuklarımı aramaktan rahatsız olmuştu. Sivil araçlarla iş yerime geliyorlardı, sebepsiz yere karakola çağrılıyordum. Amcam, dayım, babam öldürüldü. Yetmedi çocuklarımı öldürdüler. Onlar için ben de ‚teröristtim“ diyor ve ekliyor: „O yüzden de yurt dışına çıkmak zorunda kaldım“

Yaşayan bir ölü gibiyim

Kasım 2020’den itibaren Almanya’da sürgünde olan Arslan, iltica ettiğinde tüm bu yaşadıklarını anlatmış ancak başvurusu reddedilmiş. Karara itiraz eden Arslan, burada da psikolojik tedavisine devam ediyor. „Geceleri uyku sorunu yaşıyorum. Çoğu kez açık alanlara çıkarak öylece düşünüyorum. Aklım hep Cizre’de, eşimde ve geri de kalan iki çocuğumda. İkisini kaybettim kaldı ikisi. Onları da görmeden edemiyorum. Eşimde zor durumda. Onun bana benim de ona ihtiyacım var. Şu an aile olarak parçalanmış durumdayız. Şu an ’nasılsın’ diye soracak olursanız yaşayan bir ölü gibiyim” diye ekliyor. 

 

 

Servet YPS şehidi ilan edildi

Servet Arslan

 

Hasret Arslan’ın çocuklarından 14 yaşındaki Servet’in ismi YPS’nin şehitler listesi içerisinde yer alıyor. 2016 yılında Cizre’de şehit düştüğü belirtiliyor ancak cenazesinin nerede olduğuna dair bir bilgi yok. Servet’in ismi Cizre Bodrumu’nda vahşice katledilen ve cenazelerine ulaşılamayan kişiler arasında da yer almıştı. 15 yaşındaki Sezer ile ilgili ise hala hiçbir bilgi bulunmuyor. 

 

Cenazelerin üstüne TOKİ yaptılar

Devlet yaptığı katliamın üstünü kapatmak için kolları sıvamış, Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) verdiği talimat ile delillerin ortadan kaldırılması için yeni binalar inşa etmeye başlamıştı. TOKİ inşaatlarında çalışanlar 2’nci bodrum çevresine yaklaştıklarında ağır kokudan dolayı çalışamadıklarını belirtmiş ve ardından inşaat alanında bodrumlarda katledilen yurttaşlara ait cenazeler çıkarılmıştı. İşçiler, cenazelerin üzerine TOKİ’lerin inşa ettiğini doğrular açıklamalar yapmıştı.

 

Katiller değil sağlıkçılar yargılandı

Yasak ve çatışmaların sürdüğü 2016 yılında sağlıkçılar bodrum katlarında mahsur kalan yaralılar için kente gitmeye çalışmıştı. O dönem Şırnak Valiliği, Cizre’de bir evin bodrumunda bulunan yaralılara ambulans gönderilmesine izin verilmediği yönünde çıkan haberleri yalanlamıştı. Ancak Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyesi doktorlar, İdil ve Midyat’ta durdurulmuş ve kente girişleri engellenmişti. Haklarında dava açılan sağlık çalışanları “örgüt üyesi olmak” suçlandı. Valilik yaralıların bodrum katında tutulmasını ise ‘iddia’ olarak tanımlamıştı. Ancak söz konusu bodrumlardan çok sayıda insan cenazeleri tanınmayacak halde çıkartılmıştı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.