Ağaç kesme değil, yaşam savunusu

Kadın Haberleri —

Akbelen Direnişi

Akbelen Direnişi

  • Akbelen’de devletin tüm gücünü arkasına alan ve topraklarını yağmalamak isteyen şirketlere karşı yapılan eylemlerde ön sıra yer aldılar. Şimdi de 230 bin dönümlük arazi için açılan davanın sonucunu bekliyorlar. Kadınlar, davanın ağaç kesme değil yaşam hakkı savunusu davası olduğunu belirtiyor.

Akbelen’de ormanlarını devlet korumasındaki Limak-İçtaş’a bırakmak istemeyen kadınlar, tüm eylemlerde belirleyici mekanizma olurken, 230 bin dönümlük arazi için açılan davanın duruşması geçtiğimiz gün Muğla İkinci İdare Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşmaya dava avukatlarının yanı sıra İkizköy’de yaşayan yurttaşlar, İzmir, Kütahya, Aydın Barosu temsilcilerinin katıldığı, Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam Sen) avukatı TEMA vakfı Türk Toraks Derneği avukatları müdahil oldu. Duruşma öncesi yüzlerce yaşam savunucusu mahkeme önünde eylem gerçekleştirdi. Görülen davanın ardından sonucun daha sonra açıklanacağı belirtildi.

Duruşmayı takip eden ve eylemlerin öncüsü kadınlar, Jinnews’ten Melike Aydın’a konuştu.

Yaşam hakkı savunusu

İlk davada bilirkişi keşfi yapılmadan hakimlerin karar almaları yönünden değerlendirme yaptıklarını ifade eden duruşmaya katılanlar arasında yer alan Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, Nisan 2021’de açılan davadan bugüne dek 3 bilirkişi keşfi yapıldığını ilk iki raporda şirketin faydasına olmadığı için bilimsellikten uzak bir rapor hazırlandığını ifade etti.

İtiraz etmelerine rağmen rapora dayanarak Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararını kaldırdığını hatırlatan Gümüşel, “6 günde maden alanı temizlendi. Duruşmada İkizköylüler de söz aldı. Tarıma, hayvancılığa etkisini, göçü anlattılar. Dilimiz döndüğünce bu davanın neden basit bir ağaç kesme davası değil, yaşam hakkı savunusu davası olduğunu anlattık. Ortaya çıkacak yıkımı anlattık. Söz hakkımızı kullanmak anlamında olumluydu. Umudumuz sözlerimizin onların kulağına gitmiş olması” dedi.

Marjinalleştirerek ayırma

Deniz Gümüşel ve 4 kişinin şu an Akbelen Ormanları ile Milas’a girişi mahkeme kararıyla yasaklandı.

Gümüşel’in karara tepkisi ise şöyle: “Bu kararla Akbelen’i savunmasız bırakmaya ve bizleri marjinalleştirmeye birbirimizden ayırmaya çalışıyorlar. Bütün söylemleri bunun üzerine kurulu. Oraya gelen herkesi terörist ilan ettiler. Sistemden adalet beklemek gibi bir lüksümüz yok aslında. Gittikçe hukuk mücadelesinde kör düğüm noktalarına varan davalarla karşı karşıya aklıyoruz. Bir dizi haksızlık silsilesine maruz kaldık. Şu anda tek başına nöbet tutan arkadaşımıza ormana tecavüz etmekten dava açılıyor üstelik darp edilerek gözaltına alındı. 12 Eylül darbesinin 43’üncü yılında böyle sembol bir eyleme de imza attılar.”

Kolluk gücüne karşı nöbet

Öte yandan hukuksuzluklar devam etse de hukuku bırakacak lükse de sahip olunmadığını dile getirerek, “Devlet zor aygıtıyla girince elimiz bağlı kalıyor. Biz silahlı değiliz, onların ise elinde şirketin isteği yönünde hareket eden bir kolluk var. Dolayısıyla bizim elimizde hukuka dönük fiili olarak nöbeti devam ettirmek kalıyor” diye ekledi.

Eko-kırım ve kadın kırımı paralel

Kadınların Akbelen direnişinin öncüsü olduğunu ifade eden Datça Kadın Platformu’ndan Şenay Göncü de Türkiye ve dünyada ekolojik yaşama yönelik saldırıların kadın ve çocuklara yapılan saldırılarla paralellik gösterdiğini ifade etti.

Eko-kırımın ve kadın kırımının kapitalist erkek egemen sistemin politikalarından beslendiğini ifade eden Göncü, “Her şeyin paraya tedavül edildiği başka bir hayat var. İnanılmaz şekilde yok edici bir hayat. Ortadoğu’da savaş gündemde. Savaştan da en çok önce kadınlar ve çocuklar etkileniyor çevre yok oluyor. Yaşam alanları bitiyor ama bu arada buradan çıkarılan kömürden para elde ediliyor, vergilerden silah alınıyor. Böyle bir kısır döngü içindeyiz. İnsanların hepsi bir gün yaşayacağı doğal alan kalmayınca parayı yiyemeyeceğiz” dedi.

Kadınları özgür görme

Datça Kadın Platformu’ndan Nalan Uysal da kadınların her zaman yaşatmaktan yana olduğunu ancak ayrımcılığa maruz kalanların da hep kadınlar olduğunu ifade etti.

“Hem kendimizi özgür görmek istiyoruz hem de bütün canlılara saygımız var. Ormanlar bizim nefesimiz korumamız lazım. Çünkü çevre iklim hakkı çocuk haklarına giriyor. İyi bir çevre bırakmak istiyoruz. Dolayısıyla baktığımız zaman bu direnişte de kadınlar önde,direniyor. Korkmuyor, yılmıyoruz biz de kız kardeşlerimizi destekliyoruz.”

Halkı değil Limak’ı koruyor

Karacahisar köyünde yaşayan Naime Yorulmaz’ın Akbelen Ormanı’na yakın bahçesi ve zeytinlikleri var.

Kararın olumsuz çıkması durumunda direnişten vazgeçmeyeceklerini belirten Yorulmaz şunları ekledi: “Akbelen eskiden ağaçlıktı, şimdi kara toprak, üzücü bir yer oldu. Çamlar gitti ama toprağı vermemek için direniyoruz. Adaletsizlikle zorbalıkla yaptılar. Jandarmayla geldiler bizim önümüze diktiler bizim çamlara müdahale ettiler. Devlet dediğin biziz ama bizi korumuyor. Limak’ı beşli çeteleri beslediler. Bizleri ayakaltı ettiler ormanlarımızı topraklarımızı aldılar. Devlet bizi koruyacağına Limak’ı koruyor. Bir avuç kömür için topraklarımızı zeytinlerimizi vermeyeceğiz.”

‘Toprağımı versem açlıktan ölürüm’

İkizköy’deki evini köy muhtarının ikna etmesiyle satıp Çamköy’e taşındıklarını burada da krediyle ev yaptığını belirten direnişçilerden Hacer Çukur, şimdiki evini için de geleceklerini bu sefer satmayacağını ifade etti.

“Orayı da verirsem açlıktan ölürüm” diyen Çukur, toprağına olan bağlılığını şöyle anlattı: “Oraya her gittiğimde ağlıyorum. Köyümü özlüyorum. Önümüz nereye giderse arkamız oraya gidecek. Muhtarımız bizi sattı. Polislerden neler çektik. Limak yaptırıyor. Gençlerimiz dövdüler, biz bunu hak etmedik. Bu toprakta büyüdük orası giderse ölürüz.” MUĞLA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.