Ahlaksızlığın ahlak çoraklığı

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • En alttan gelenlerin diktatörlüğünde, ahlak denilen insani üstün değer yargısı silindi, hepten yok oldu. Ahlaksızlık, ahlak oldu. Din, tümüyle kabuk değiştirdi. Erdoğan diktatörlüğünde, Kuran’ın “Bakara” suresi, ilk defa “Makara” diye “ti”ye alındı.

Yüz yıllık Türk devleti, tarihi boyunca dizgini ele alanların soygun alanıydı. Her gelen gücü oranında aldı, götürdü. Atatürk’ten beri böyle. Atatürk maaşından başka geliri olmayan biriydi Ama dev çiftliklerin, işletme tekellerinin sahibi, banka ortağıydı.

Daha sonra en alttan gelenlerin diktatörlüğünde, ahlak denilen insani üstün değer yargısı silindi, hepten yok oldu. Ahlaksızlık, ahlak oldu. Din, tümüyle kabuk değiştirdi. Erdoğan diktatörlüğünde, Bakara suresi, ilk defa “Makara” diye tiye alındı, çakma ayetler piyasaya sürüldü. Hırsızlık ve yolsuzluğun, her yer ve zamanda suç Ve günah olmayacağı fetvasını uydurdular. Hırsızlara sevap yolu açtılar.

Hırsızlar güçleri oranında çalmaya başladı. Dünün pençe tutmayan ayakkabılıları ve cami avlusunda ayakkabı çalan çulsuzları, milyon dolarlarla konuşmaya başladı. Cahil cühela bellekleri Ortaçağ’a mıhlı imamlardan, bir elit sınıf yaratı. Gecekondulardan “lüküs“ lojmanlara taşındı bunlar. Şeflerine makam arabaları tahsis edildi. Başları olan Diyanet İşleri Başkanı'na zırhlı Mercedes, eşine ayrı bir makam ve araba...

Bu dönemde, üç, beş adamı (mürid) bir araya getiren tarikatını kurmaya başladı. Cehalet ve Ortaçağ geriliğinin “makbul” diye fokurdadığı bu dönemde, tarikatlar altın yumurtlayan firma, kazancı bol şirketti. Kısa zamanda sağlıktan savunmaya ticaretin her kolunda dal budak saldılar. Ayrı birer devlet çetesi olarak kurumsallaştılar.

Birden bire yeni zenginler türedi. Eline bolca para geçenler, ne yapacaklarını bilmeyen şaşırmışların ruh haliyle pisliklere bulandı. Birbirinin yakını kadınlara saldırmaya, fuhuşa daldılar. Camide fuhuş yaparken yakalanan, müridinin küçük kızına, Kuran Kursu çocuklarına tecavüz edenler, her gün medyada konu oldu.

İslam dini, DAİŞ ve benzeri terör örgütlerinden sonra bunların elinde, böyle çığırından çıktı. Yolundan saparak fuhuşa, insan kanı dökülmesine, işkenceye, hırsızlığa cevaz veren bir din haline getirildi. Türklerin, Kürt köylerini, orada yaşayan çocukları, kadınları öldürmek için attıkları bombaları imzalama kuyruğuna girdi bu dinsiz imansız tarikat üyeleri. Sapıklıkta sınır tanımaz oldular. Son olarak 6 yaşındaki bir kız çocuğunun tarikat reisi bir dinci ana/baba tarafından süslenerek, 29 yaşındaki zebellahın koynuna sokulduğu çıktı, gün ışığına...

Bu dönemde, pıtırak gibi biten zenginlerden biri de diktatör Recep'ti. Gerçekleştirdiği darbeyle orduyu emir ve komutası altına almış, her yere kadrolarını yerleştirmiş, adliyeyi, polisi kendine bağlamış bir muktedir, tüm gelmiş ve geçmişleri aratan bir diktatör oluvermişti. Kürtler de diktatörün özel esirleriydi. Onlardan “öldürdük, gömdük” diye bahsederek keyfini getiriyor; ırkçılık suyuyla beyni yıkanmış, insanlıktan çıkmış kalabalıkları sevindirerek kendine bağlıyordu.

Dünün çulsuz Recep'i artık parasızlıktan onun bunun sadakasıyla okuyan çocuklarıyla dünya çapında bir süper zengindi. Şürekası, kazanç olan her yere, dağa, taşa, sulara saldırıyordu. Türklerin tarihinde insanlar, ilk defa bu devirde malları, mülklerini korumak için nöbete çıktılar. Nöbet adı Kazdağı olarak değiştirilmiş İda Dağı ve Rize’nin Kalkandere köylüleriyle başladı. Sonra yayıldı. (Dün bir televizyon kanalında rastladım. Ege’nin bir köyü, tarla ve meralarını savunmak için nöbetteydi.)

Kürtler ise mallarını/mülklerini koruyamadı. Onları kurşunla püskürtüp elektrik hırsızlığı için arazilerini suyla doldurdular. Dünyanın gözü önünde ormanlarını kestiler. Yaban yemişi ağaçları, hayvan barınağı ormanı oduna dönüştürüp çalındı. Ahlaksızlık işte. Erişemediklerini yaktılar.

Ahlaksızlığın, bir başka ahlak şekli olarak yeryüzünün lanetlisi mafya, “toplumsal elit” oldu. Kanlıları, insan zehirleyen uyuşturucu tacirlerini, özel yasa (af) ile aklayıp paklayarak hapishaneden çıkardılar. Televizyonlara çıkarıp Türklere fazilet dersi verdirttiler. Rıza Sarraf adındaki İranlıdan da dünyanın en büyük para kaçakçısını yarattılar. Diktatörlüğün tepesindeki herkes onun kazancından pay aldı. Mafya bu evrede Saray sosyetesinde yerini aldı. Gerektiğinde ordunun zırhlı araçlarıyla hasımlarının iş yerini (otel) basıp el koydular. Yerli mafya, Rus, Kafkas ve Balkanlı, Amerikalı ortaklarını Saray’da ağırlattı. Saray’ın geçmişteki envanterinde olan “VİP” uçakla uyuşturucu taşırken yakalandılar. Bölgenin en büyük uyuşturucu tüccarı, Saray'dan gelen telefonla serbest bırakıldı. AKP teşkilatının bir yöneticisi, mafyaya kadın tedarik eden ve gerektiğinde kendisi de hizmete soyunan olarak karşımıza çıktı. Bu kadın, Saray sosyetesi fotoğrafında bir figürdü. Bu süreçte, çete devleti uyuşturucu merkezi limanları dağıtım noktalarıydı. Uyuşturucu, geldiği adres belli ama meçhul kalıyordu. İlk defa bunların döneminde uyuşturucu tüketimi köylere, ilkokul öğrencilerine kadar yayıldı.

Bu döneminin ahlaksızlığıyla adalet alınıp satılır meta oldu. Parasal gücü olan suçlular, aklanarak mahkemelerden çıktı. Öte yandan diktatörün ağzından çıkan söz, mahkeme kararı sayıldı. (Kürt lider Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarıyla, Osman Kavala, Gezi olaylarının sanığı aydınlar, DAİŞ’e gönderilen silahların fotoğrafını yayımlayan gazeteci Can Dündar diktatörün özel esirleridir) Yargıçlar rüşvet alırken, savcılar mafyaya kuryelik yaparken yakalandı. Polis, halkın güvenliği olmaktan çıktı, diktatörün bodyguard, sokakta halka açık işkence icracıları; ordu, imamın ordusu oldu.

Ahlaksızlığın en büyüğü, 2011'de Recep tarafından örgütlenip Ortadoğu’ya salınan İslamcı katil, hırsız, talancı ve tecavüzcülerin yine dünyaya “ılımlı muhalif” olarak pazarlanması. Erdoğan, bunlardan kurduğu ordularla, “terörist var” diye diye yüzyıldır haydutların ayağı altında ezilen mazlum ve masum Kürt halkını kırıyor, yurtlarını işgal edip talan ediyor.

Bu dönemin en büyük ahlaksızlığı, tüm düzen partilerinin kabulu ile ırkçılığın fazilet sayılmasıdır. Sadece Kürt diye Rojava'ya sefer düzenleniyor; katliam, talan yapılıyordu. Muhalefetin büyük kolu, diktatörlüğe başarılar diliyor, küçüğü de “askerlerimizin ayağa taşa değmesin” dileğinde bulunuyordu. Irkçı ahlaksızlık böylesine genel ve bu boyutta, Kürtler söz konusuysa diktatörlük ve karşıtları bir bütündü...

Diktatörün en büyük vaadi Kürt kanıydı. Aç, ekmeğe muhtaç seçmenlerine Kürt halkının kanını ve Rojava'nın işgalini vaad ederek, mal ile mülklerinin talanı için söz vererek oyunu artırıyordu.

Ahlaksızlığın ahlak olduğu çoraklık işte. Bu çoraklığa ölü toprağı serpiliydi. İki, evet rakamla “2” kalemden başka vicdan sesi yoktu, bu insanlıktan soyutlanmış çoraklıkta...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.