Akış Sevinci
Forum Haberleri —

Ali Haydar Kaytan
- Akış sevinci ki O, yol’da, yürürken karşılaşacağımız zorluğa hazırlamıştır. Aklımız kadar kalbimizin yaşayacaklarını düşünmüş ve bize sevgiyle, yürümeye takatin kalmadığında kudret vermiştir.
EZDA DENİZ STARA
“Dur gitme ey hayal! Dilin varsa, sesin varsa konuş benimle.’’ Goethe.
Sevmekten geliyoruz ve aşktan yapılmış kanlardan. Kimdir o kanın nabzını tutan, ki şah damarımıza diri sözler yazar.
Bir tan yıldızından geliyoruz ve candan yapılmış kelamdan. Kimdir o, yıldızın kelamını güzelliğin yasası yapan ses.
Hayatın tozlarından geliyoruz ve ateşten yapılmış topraktan. Kimdir o, tozlara suları getiren, ki menekşe kokusu uyandırır ayak izlerimizden.
Aydınlıktan ve karanlıktan yapılmış yollardan geliyoruz. Kimdir o, zor yolları kolay eden, ki bağrımıza batan dikeni sevmemize sebep.
Bir tanrı hikâyesinden geliyoruz ve bu hikâyede tanrı bizi terk etmiştir. Kimdir o, tanrının hatalarını düzeltmek için koşarak bizi merhamet ile göğsüne basan ve tanrıya kusurunu gösteren insan?
Ali Haydar’dır. Yolcu iken yolun kendisi olan ve devri âlemde semah çeviren turnaların şahı. Bizi bu divana pervane eden ve zamanın sonsuzluğuna âşık eden Ali Haydar. Dört bin yıl sonra bize bir akarsu getiren ve çiçeği konuşturan Haydar. Yaralı turnaları saran ve acıya yoldaş olmayı öğreten dergâh.
Darda olanı kendine dert eden ve kanayan yüreğimize derman süren pirimiz. Yürümenin sırlarını ararken, yürütmenin sırrı olan Simurg.
Ki O, tamamlanmış mükemmelliğin kusur olduğunu, kusursuzluğun tamamlanmayacak arayış akışı olduğunu gösterir.
Bunu en mükemmel biçimi ile Önderliğe yazdığı mektupta Fedai Tiréj Gevera arkadaş tanımlamıştır:
“Ey sevgili; sana tanrı dersem hakaret etmiş olurum. Tanrılık zaten her yerde vardır. Ama o enerjiye yön verecek üstün insan her yerde yoktur.’’
Kendini sevinçle aşan insan, tanrıyı aşan insandır. Aşarken acı duyan da bu insandır. Ne yaman çelişki! Nedir bunun ilacı peki?
Akış sevinci.
Tarihi savaşarak yapanların, yolun başında çözmesi gereken bir şey vardır. Acıyı nasıl karşılamalı ve yaşamalı? Çünkü her sevinç acıyı da elinden tutup getirecekti. Büyük sevgi yaşanacak ama hiçbir mekâna bağlanılmayacaktı, hiçbir insana kalınmayacaktı, yol durmadan yürünecekti, her an ölüme gidilecek, her an ölüme gidecekler ile yoldaş olunacaktı ve sonsuz ayrılık içinde kalmak bilinmek zorundaydı. Bu üst insan olmak demektir. Büyük kurtuluş için tanrı kadar yalnız olmayı göze almak ve tanrı gibi yeryüzünde yürüyebilmekti.
Kolay mıdır, ki ‘sevgili’ dediğin canlar içinde, bu kadar yalnız olmayı başarmak. Gönül bu denli canlara, gülün dikene bağlılığı gibi bağlıyken, bu bağları serbest bırakmak kolay mıdır? Ne kadar zor olduğunu bunu başaranların kanlar içinde kalışından biliriz. Çünkü sevgi yolda karşılaşmadır, bakışmaktır, görmektir ve vedalaşmaktır. Gülün dikene düşmesi ve dikenin gülü kucaklaması ne güzeldir, ne zordur.
Akış sevinci bir şiir değil, bir hakikati yaşama öğretisidir. Öğreti aşkla yaşandığı için şiir sanmaktayız. O bize gerçeği gösterir, ki gerçekler bizi öldürmesin. Bize ayrılığın güzelliğini gösterir, ki ayrılığın kederli okları bizi parçalamasın. Çünkü ayrılığı güzel olmayanın birliği çirkindir. Ayrılığı görkemli olmayanın yaşamı olmamıştır. Bunun için bize zorunluluğun bilincini anlatır, ki yol sürmek aldanmasın. Sevincin bağrındaki acıyı sevmeyi öğretir, ki sevincin soluğu kesilmesin. Acıyı karşılamaya dermanı olmayan düşecektir, O kanatlar verir bize bu yüzden. Ve bir umut bırakır yolun sonuna. Ve der “Cevabı ummanda saklı bir akarsu sorusu.’’
Cevabı bilmiyoruz. Arıyoruz. Bir buluşma ve yeniden kavuşma akışı içindeyiz ama oraya varıncaya dek nasıl olduğunu bilmediğimiz bir kavuşma için çırpınırız. Cevabı varınca öğrenilecektir ve bu neden ile yürürken yanımızdan ayırmadığımız en derin sevincimiz olur o soru. Soru bize akarsu olmayı öğretir. Akarsu bir cevap peşindedir, o cevaba koşmaktadır. O neden ile soru korunmak zorundadır. Soru sadakat bağı ile muhafaza altına alınmak zorundadır. Çünkü cevap soruyu doğru sormana ve aradığına bağlı kalman ile kendini gösterecektir.
Akış sevinci ki O, yol’da, yürürken karşılaşacağımız zorluğa hazırlamıştır. Aklımız kadar kalbimizin yaşayacaklarını düşünmüş ve bize sevgiyle, yürümeye takatin kalmadığında kudret vermiştir. Bizi o kadar çok sevmiş ve düşünmüş ki sonsuz ayrılık derbeder etmesin diye sonsuz zamanı önce kendisi keşfetmiş ve sonra bize göstermiştir.
Çok uzak bir geçmişten geliyoruz ve gidiyoruz. Ancak soruyu bu dünyada doğru sorarak yaşayanlar bir cevap verir bize; gitmeyi bilenler dönmeyi de bilirler. İnsanlığın temel paradoksudur, gitmeyi doğru yapamamak ve gitmeyi bilmemek. Ama gitmeyi bilenler dönmeyi de bilirler.
Çünkü biz onların ardından, Goethe’nin haykırdığı gibi “Dur gitme ey hayal! Dilin varsa, sesin varsa konuş benimle’’ diye bağırmaktayız.
Çünkü biz bağırmaktayız.
Turnaların Şah’ı neredesin, dağılmışız, bizi sesinle topla.
Ey kusursuz insan, turna katarları Şah diye divanlarda semahta.
Bak yürütüyorsun, şükürler olsun kudretine…