Amerika Amerika ve Kürtler

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Türklerlerin, Amerika ve Amerikalılara öfke sebebini, kimse bilmiyor ve dillendirmiyor, ama bu kin; Başkan Woodrow Wilson’ın Birinci Dünya Savaşından sonra, 8 Ocak 1918 tarihinde, Kongrede okuduğu 14 maddelik bildiriden kalmadır.

 

Amerika, o günden beri Türklerin ağzında “düşman“dır. Soğuk Savaş rüzgarlarından itibaren “ilerici ve hem de solcular“ın, günümüzde de “kafadan bacaklı dinci-ırkçılar“ dediğimiz serseriler çetesinin ağzında, “kahrolsun Amerikan emperyalizmi“dir, bu ülke ile halkı.

Bu kadar tepki çeken Wilson bildirisine (Wilson Prensipleri de deniyor) gelince:

Metin, 14 maddeden oluşuyor. Avrupa ve Kafkaslarda anlaşmazlık konusu bölgeler tek tek sayılarak, çözümler öneriliyor, bu bildiride.

Bildirinin 12. maddesi ise çapul emperyalist Osmanlı’dan sonra da “el ve ayak altında“ kalmış halkları, özelde Kürtleri ve Ermenilerle ilgilidir. Amerikan Başkanı, “bunlara, her türlü baskıdan uzak hayat güvenliği ile özerklik sağlanması“nı öneriyor.

“Kahrol Amerika“ sloganının doğum yeri ve sebebi, işte bu bildiridir.

 Ancak, o “ilkeler“in okunmasından sonraki “açlık günleri“ sürecinde, “kahrol düşman“ demeyi bıraktılar. O günler, “ver elini öpim, abi“ dönemiydi. “Yardım almak“ için, yaranma taklaları atıyorlardı. İstanbul’a gelen askerlerini, genelevde “özel“ ağırlıyor, Türklerin adını bile duymadığı Kore’ye asker gönderip, Amerika’nın yanında iç savaşa katılıyor, NATO’ya dahil olup Rusya sınırında, Amerikan çıkarları bekçiliğine başlıyorlardı.

Soğuk Savaşın iç rüzgarı olan McCharty’ci günlerde, Amerikalılardan daha yaman Amerikancı kesilip hapishanelerini, solcularla doldurdular. İnsanlara vahşice işkence ettiler. Hayati Karaşahin adındaki bir eski askeri de, Rus casusu diye ipe çektiler. Amerika’ya sayısız askeri üs verdiler.

Bütün bu hizmetlere karşılık, ordularını beslediler; giydirip silahlandırdılar. Amerikan yardımı ile sanayileşmeye çalıştılar. Sanayi için gelen paraları, pavyonlarda konsüomatrislerin pabuçlarından şampanya içerek tükettiler. Ama gelen traktör ve tohumlarla, tarımda makinalaşmayı başardılar.

1950’lerde, açlık hala kol geziyordu. Bugünkü “kafadan bacaklı“ ırkçı serseriler çetesinin tekrarladığı üzere, Menderes-Bayar ikilisi, nutuklarında görülmemiş hayali kalkınmayı haber veriyordu. Arka sokaklarda ise açlık ve yokluk “gıjgarlanıyor“du.

Fırınlar, karnesi olana ekmek satıyordu. Gaz yağı da karne ileydi. Bu açlık ve yokluk günlerinde, okullarda, aç çocuklara Amerikan yardımı peynir, süt tozu dağıtılıyordu.

Ama, Amerika bir türlü yaranamıyordu. Sokaklar boyunca “kahrolsun Amerikan emperyalizmi“ sloganları burgaçlanıp, uğuldanıyordu. Prag’ı, Varşova’yı çiğneyen Rus tankları ezen emperyalizmin sopası değil, ilericiydi. Hala birer emperyalist imparatorluk merkezi olan Avrupa‘nın eli temizdi. “Çapul emperyalist“ Osmanlı’dan hiç söz edilmiyordu.

TC’de en başta Kürtler, Pontus Rumları, Çerkezler olmak üzere, Osmanlı’dan kalma bütün halkların dili, kimliği, kişilik ve kültürü yasaktı. Ve en çok da, bu yasaklı halkların çocukları “kahrediyorlardı Amerikan emperyalizmi“ni. Sonra gidip okulda, yasaklı dilinin kelimeleri yüzünden dayak yiyorlar, askerlikte işkence görüyorlardı.

Ve en önemlisi, “kin, öfke tutmuş kahrın“ sebebi, ana kaynağının Wilson ilkeleri olduğunu kimse bilmiyordu. Oysa, “kahrolasıcası“ Amerikan Başkanı ta 1918’de, daha sonra “bölücü iç düşman“ diye kırılıp sürülerek, kalanı “ben bir Türküm, soyum, ırkım uludur“ diye bağırtılarak Türk yapılan Ermeniler ve Rumlara, hala tüketilmeye çalışılan Kürtlere özerklik demişti...

İşte bu düşmanlık, (bağıranlar da sebebini bilmeden) sokaklar boyunca kahrediliyordu.

Bu derin düşmanlık nedeniyle, Amerikalılara selam vermek töhmet, suçtu. Amerikalılara evini kiraya veren solcu Sadun Aren, devrimci ruh adına afaroz ediliyor, sosyalistlikten istifaya çağrılıyor, Çetin Altan viski içiyor diye taşlanıyordu.

Bugün, Kürtler Amerika’yla müttefik diye, kafadan bacaklı dinci-ırkçılar da gazapta...

Kafadan bacaklıları bırakın, Kobanê muhasarasında Kürtlerin yanında yer alınca ben, “Bijî Amerika“ başlıklı yazı yazmıştım. Kimileri beni, “devrimci ruha ihanet“ suçlamasıyla, patronaja ihbar etmişti.

Amerika ile dostluk ilişkisi kötü, ama başımıza “emperyalist“ kesilip Kürdistan topraklarını işgal eden, yok edicilik ile IŞİD ideolojisini dayayan “kafadan bacaklılar“ iyi.

Her neyse, Amerika “emperyal paltodan“ üretilme, çıkmadır. Kültür, sanat, ekonomi ve teknolojik alanlarda, en başta giden dünya gerçeğidir. Dün öyle, bugün de böyledir. Vardı, vardır.

Düttürü serseriler, Amerika‘dan geçinmeli değillermiş gibi bugün, Rojava Kürtlerinin Amerika ile olan dostluk ve ittifak ilişkilerine utanmazca saldırıyorlar. Kılıksız, sıfatsız kiralıklar, bir yandan da, Amerikalılara, “Kürtlere düşmanlığını ilan et, sana köle olayım ve her istediğini vereyim“ diyorlar. Onursuzluğa bakın, iç içe, can cana oldukları IŞİD’e savaş ilan etmeyi bile vadediyorlar...

Öte yandan bir haber: Amerikan merkezi düşence kuruluşu olan Savaş Çalışmaları Enstitüsü direktörü Nicola Heras, Suriye Demokratik Güçleri lideri General Mazlum Abdi (Kobanê)’nin Washington’u ziyaret edeceğini haber veriyordu.

Bu haber, “Kürtleri bitirdik“ diye övünen serseriler çetesine cevaptır. Kürtler, resmen devlet değil, ama sahnedeki dünya gerçeğidir.

Bu geçeklik kanla, göz yaşı, insan teriyle kazanıldı. Kürt çocuklarının kanı ve canı ile...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.