An’ın kıymeti; yarını bugünden örmek

Elif KAYA yazdı —

  • Barış ve Demokratik Toplum Çağrı”sıyla birlikte an’ da yaratmanın önemi ve gerekliliğiyle bir kez daha karşılaştık. Bu çağrı karşısında yaşanan şaşkınlık, “ne alındı, ne verildi” tartışmaları an’ın yaratıcı gücünü göz ardı eden, zamanı başlangıç ve bitişlerden ibaret ele alan pozitivist düşüncelerin bir yansıması olarak açığa çıktı.

Dünyanın neresinde olursa olsun, yaşamın amacı nedir, diye sorulacak olursa buna verilebilecek en yalın ve ortak cevap, anlamlaşmaktır olsa gerek. Anlamlaşmak bir anlamda her canlının kendini gerçekleştirmesi için sahip olduğu ve ‘ömür’ diye tabir edilen o zaman diliminde kendini özgürce yaratma çabasının amaca ulaşmasını ifade eder. Bir anlamda XWEBÛN (kendi olma) yolunda verilen mücadelenin bütünüdür. Her canlının kendini gerçekleştirme çabasıdır. Bu nedenle yaşam mücadelesi diye tabir ettiğimiz durum aslında büyük oranda anlamlaşma arayışıdır.

Mücadele, canlının kendini gerçekleştirme istemi ile engel olmaya çalışan güçler arasında gerilimli, çatışmalı bir süreç olarak gelişir. Bu anlamda çatışma, gerilim kaçınılması gereken bir durum olmayıp yaşamın oluşumunu tetikleyen ve bu anlamda bilincinde olmayı, mücadele etmenin yol-yöntemlerini birlikte geliştirmeyi gerektirir. Yaşam da bu gerilim ve çatışmaları yönetme tarzımıza bağlı olarak şekillenir.

Böylece yaşadığımız çelişki ve gerilimlere karşılık geliştirdiğimiz tutum ve yöntemde yaşam açığa çıkar. Burada önemli bir nokta, önceden belirlenen, rotası çizilen, kader olarak tabir edebileceğimiz bir durumun olmamasıdır. Oluş an’da gerçekleşiyor. Elbette bu geçmiş ve gelecek arasındaki tarihsel diyalektiği göz ardı etmek anlamına gelmez. Pozitivist düşünce tarzının ileri sürdüğü gibi başlangıç ve bitişlerden ibaret değildir. Tam tersine geçmişle- gelecek arasına köprü kuran yaratım süreçlerini ifade ediyor. Her an’ın dayandığı bir tarihsel arka belek ve geleceği belirleme gücünün olduğunu söylüyor. Bir anlamda an, zamanın tanrısallığını ifade eden önemli dönemlerden biridir. Yaratım, ad koyma, karakter kazandırma gibi tanrısal özelliklerin kendini açığa vurduğu dönemi ifade ediyor.

İçinden geçtiğimiz bu dönem an’ın gücünü anlamak; yapılması gerekenleri görüp, sorumluluk almak açısından son derece önemli bir dönem. Rêber Apo’nun ezberleri bozan, 27 Şubat “ Barış ve Demokratik Toplum Çağrı”sıyla birlikte an’ da yaratmanın önemi ve gerekliliğiyle bir kez daha karşılaştık. Bu çağrı karşısında yaşanan şaşkınlık, “ne alındı, ne verildi” tartışmaları an’ın yaratıcı gücünü göz ardı eden, zamanı başlangıç ve bitişlerden ibaret ele alan pozitivist düşüncelerin bir yansıması olarak açığa çıktı. Oysa Reber Apo, hiçbir şart öne sürmeden, yaşamın ihtiyaçları ve gerekliliklerine kulak vererek, birlikte ortak yaşamı örme çağrısı yaptı. Sadece Kürtler ve Türkler için değil, Ortadoğu’da, hatta dünyada yaşayan tüm halklar, ezilenler, kadınlar için birlikte yaşamanın yollarını geliştirmenin imkan ve olanaklarını birlikte oluşturma çağrısıydı.

Ataerkil- kapitalist sistemin uzun zamandır yaşadığı krizi aşmak amacıyla Ortadoğu merkezli geliştirdiği yeniden yapılandırma süreci karşısında bu süreci özgürlük temelinde yaratmak içinde Rêber Apo'nun çağrısı önemli bir imkan ve fırsattır. Her kriz, aynı zamanda yeni bir doğuşu bağrında taşır. Krizler yaşamın sürdürülemezliğini ifade eden ve değişimi dayatan zorlu süreçler olsa da aynı zamanda yeni doğuşları sağlama özelliği ile de son derece önemli yaratım anlarıdır. Bu krizlerin neye evirileceğini ise alanda mücadele eden güçlerin ideolojik, örgütsel gücü belirler. Örgütlü olan, ideolojik gücü bulunan, deneyimi olan yapılar bu kriz anlarına yön verir. 2012 yılında Suriye'de yaşanan kriz ve ayaklanmalar sürecinde bunun somut iki farklı örneğini görebildik. Bir yandan Rojava Devrimi doğarken, diğer yandan DAİŞ gibi kadınlara, farklı inanç ve yaşam tarzlarına düşman, zamanı geri çevirmeye çalışan yapılar da çıktı. Bu nedenle Rêber Apo'nun çağrısı bu kriz dönemini iyi tahlil eden ve demokratik yapıların gücünü buluşturmaya çağıran tarihi bir çağrıdır.

Kuşkusuz kadınlar bu sürecin en aktif ve öncü gücüdür. En ezilenin özgürlük arayışı, tüm toplumsal kesimlerin özgürlük arayışına cevaplar oluşturmayı beraberinde getirir. Kürt kadınları uzun yıllara yayılan mücadele deneyimi ve örgütlenme düzeyi ile bu sürecin öncülüğünü yapıyor. Kürdistan’da, Suriye’de, Türkiye’de, Irak’ta, Ortadoğu’da bu dönem önemli çalışmalar yapıldı. Kadınların içinde yer aldığı yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmaya yönelik bu çalışmalar bu dönemin demokratik temelde şekillenmesinde son derece belirleyici olacaktır. Kadınların yerelden başlattığı bu tartışma ve buluşmalar evrensel düzeydeki çalışmalarla taçlandırıldığında barış ve demokratik bir toplum yaratma şansını daha fazla yakalamış oluruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.