Sömürgeciliğe karşı tutum almak
Elif KAYA yazdı —
- Sömürgeciliğe karşı mücadele ederken tüketim alışkanlıklarını değiştirmek bir direniş biçimi olarak gelişiyor. Yarım asra varan mücadele; “bir lokma, bir hırka” felsefesiyle büyüyüp halklaştı. Özgürlük çabalarının değeri belirlediği yerde yaşamsal ihtiyaçlar öncelik kazandı.
Kim olduğumuzu ortaya koyan en önemli verilerden biri hiç kuşkusuz kullanım kültürümüzdür. İnsanın beğenileri, eğilimleri, kullanım biçimi benimsediği ya da etkisinde kaldığı ideolojilere göre şekillenir. Hata diyebiliriz ki günümüzde ihtiyaçlar bile göreceli bir durum ifade etmektedir. Neyin gerçek ihtiyaç, neyin algıda yaratılan ihtiyaç olduğu artık ayırt edilemez durumda.
Kapitalizm azami kâr elde etmek için tüketimi artırmaya yönelik muazzam bir algı operasyonu yürütür. Bu amaçla moda- sanat- reklam- eğitim- bilim gibi alanları, insan algısını manipüle etmek, ihtiyaç duygusunu derinleştirerek pazarı genişletmek amacıyla kullanıyor. İnsanları bir tüketim aracı haline getirmek için özellikle psikoloji bilimine başvurulur. Günümüzde değer kavramı, yaşamsal olup olmamasıyla değil, pazarda alıcı bulup bulmamasıyla tanımlanıyor. Bu nedenle üretilen mala alıcı bulmak amacıyla insanda ihtiyaç duygusunu farklılaştırmak, derinleştirmek kapitalizmin temel bir çalışması olarak öne çıkıyor.
Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri 1929 yılında Edward Bernays’ın kadınların sigara kullanımını teşvik etmek için yürüttüğü “Torches of Freedom ( Özgürlük Meşaleleri)” kampanyasıdır. Bu kampanyayla insan sağlığını tehdit eden, ölümüne yol açan bir madde birden özgürlük sembolüne dönüşüp bir ihtiyaç haline getirildi! O güne kadar sadece erkeklerin kullanımıyla sınırlı olan sigara, ataerkil normlarla çatışmayı göze alma pahasına kadınların dahil edildiği bir pazara dönüştürüldü. Bunun için özellikle kadınların özgürlük arayışı ile sigara kullanımının bağlantısını kurarak, reklam ve sinemanın gücünü arkasına alan kapsamlı bir kampanya yürütüldü. Kadınların özgürlük arayışı üzerine inşa edilen bu kampanyanın büyük oranda sonuç aldığını ifade edebiliriz. Böylece sigara fabrikaları, kadınları da kendi pazarına dahil ederek giderek genişledi ve kârını iki katına çıkardı. Sigara gerçekten temel bir ihtiyaç mı, lüks tüketim maddesi mi, algımızda yaratılan bir ihtiyaç mı sorularına cevaplar aramak artık önemini yitirdi.
Günümüzde bunun sayısız benzer örneklerini yaşıyoruz. Kapitalizm-sömürgecilik kendini sürdürebilmek için öncelikle insan beğeni ve ihtiyaçlarına kendi ideolojisi doğrultusunda yön vermeye çalışıyor. İhtiyaç olmayanı vazgeçilmez kılıp, ihtiyaç olanı ise bazen değersizleştirip gereksizleştirebiliyor. İnsanların toplumsallıktan, maneviyattan gelen değerlerini ortadan kaldırıp değersizleştirirken bunun yerine marka, lüks ve pahalı olanı tüketerek değerli olma duygusunu ikame ediyor. İnsanların marka olanı tükettiği oranda kendini değerli hissetmelerini sağlıyor. Öyle ki insanlar artık yarattıklarıyla değil, tükettikleriyle değerli olduğunu düşünüyor. İnsanlar en pahalı marka çantalar, son moda telefonlar, marka giysiler giyerek birbiriyle yarışıyor. Alamayan kendini eksik hissederken, alan diğerine bunun üzerinden hükmediyor. “Tükettiğin kadar değerlisin” sloganı kapitalizmin sürdürülmesinde önemli rol oynuyor.
Sömürgecilik de sömürüyü derinleştirmek için benzer yöntemleri geliştirir. Bu nedenle sömürgeciliğe karşı mücadele ederken tüketim alışkanlıklarını değiştirmek bir direniş biçimi olarak gelişiyor. Örneğin M. Gandi’nin İngiliz sömürgeciliğine karşı modernleşmenin sembolü olan takım elbiseyi çıkarıp, Hindistan kumaşından yapılmış geleneksel elbiseyi giymesi büyük bir meydan okumadır. İngiliz sömürgeciliğine karşı yerel halkın değerlerini sahiplenmek aynı zamanda sömürgeciliğin düşüncede, duyguda, kabul-red ölçülerinde yarattığı etkiden arınmayı ifade eder. Bu bir anlamda kendi varlığıyla yeniden bağ kurmanın da temel şartı oluyor.
Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin de bu alanda önemli bir deneyimi var. Yarım asra varan mücadele; “bir lokma, bir hırka” felsefesiyle büyüyüp halklaştı. Özgürlük çabalarının değeri belirlediği yerde yaşamsal ihtiyaçlar öncelik kazandı. Bu felsefe her yerde temel bir ilke olarak esas alınır. Rebêr Apo’nun yoldaşlarının “bize marka elbiseler getirmeyin”, “pazardan kıyafet almanızı isteriz” sözleri bu felsefenin pratik ifadesidir. Çağrı aslında özgürlük arayışında olan herkesedir.
Sosyalist olmak toplumcu olmaktır. Sömürü politikalarına karşı kendi yaşamından başlayarak tutum almaktır. Bunun için “halkın içinde ve halkla birlikte yaşam demektir”.