Ankara’da bir Türk-Mısır komedisi

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Mısır geçmişteki seçim kampanyalarında düşmanlık unsuruydu. Bugün dostluk, kardeşlik ve dayanışmaya sövgü malzemesi. Recep’e yakışır...

Evrensel uygarlığın yeşerdiği topraklardan biri olan Mısır, "yerküre düzeninin denetleyicisi" konumundaki Birleşmiş Milletler (BM) hukukuna göre, egemen bir devlettir. İç işleyişinde özgür, sınırları dokunulmaz ülke her türlü dış müdahaleye kapalı...

 Ama dünyada, bir de kendi ülkesinde kanun, nizam bilmeyen, Anayasa tanımayan ve "Türk" Recep Tayyip vardı. Güçsüz gördüğü ülkeye işgale çıkan ve ülkesinde de mala, mülke çöken...

O kendini, efsanelerde geçen kadim çağların "ilahi kralı” olarak görüyor. Ülkesini bir düş gezgini olarak hapishane ve ölüm girdabında çalkalayarak emir altında tutuyor. Çevreye de ilah gözüyle bakıyor. Yerküre hukuku ona vız geliyor, tırıs gidiyor.

Kendi kafasına göre dünyaya takılıyor. Gücü yettiğince ezerek zevkin doruklarında dolanıyor. Bir kuralsızdır. O nedenle elleri, kolları, ayaklarıyla Mısır’ın içine daldı. Tarikat arkadaşı Mursi’yi iktidara taşımak için, açlık çeken Türk’ün iki milyar dolarını harcayarak, su başlarını tutmasına katkı sundu. Bununla da kalmadı. Seçim kampanyasını ülkesine de taşıyarak toz ile dumanı birbirine kattı.

Mursi, onunla kafadardı. Onunla sonraları yaptıklarını, Mursi o zaman başlattı. Ortaçağ yasalarını dayattı Mısırlılara. Halkı esir almak üzere suçlar icat edip yasaklar uygulamaya başladı.

Ama unuttuğu bir şey vardı. Mısır halkı, onuruna düşkündü. Kadim çağ Firavunlarına kafa tutan bun halkın torunları, yakın zamanlarda çağdaş Firavun Sedat’a karşı da ayaklanmıştı.

Mısırlılar, bu kirli kafaya karşı da ayaklandılar. Genelkurmay Başkanı General Sisi, sonunda Türk darbecilerin çok hoşlandıkları deyimle, kardeş kavgasını önlemek için vaziyete el koydu. Mursi, suçları nedeniyle hapishaneye yollandı.

Recep saltanatı da elinden alınmış ve canı yanmış kişi kendisiymiş gibi ciyaklayarak, peşinde kalabalıklar meydanlara fırladı. Mursi mağdur, General Sisi katil, darbeci; gülmeyin ama Recep de adalet arayıcısıydı.

Recep, İslam adaleti için Mısır’a resmen ilan edilmemiş bir savaş açmıştı. Türk medyası, topyekün hücumdaydı. Suriye’de tecavüz ve kafa kesme ayinleriyle İslam’ı getirme çabasındaki IŞİD, bu sırada dost ve kardeş olarak Suriye’de faaliyet gösteriyordu.

IŞİD’in Halifeleri ortadan kalkınca, Recep boşluğu kapıverdi. Türk ordusunun yanında, üniforma giydirilmiş IŞİD’lilere de başkomutan oldu. Onları da kullanarak, imparator olma hayaliyle, önüne çıkana katil diye diye ortalıkta fink atmaya başladı. Ama tehdit, şantaj ve entrika dümenleriyle imparator olma hayalleri, gerçekle tokuştuğunda umudu söndü. Elindeki gücün hiçliğini anlamıştı. O zaman, itibarı sıfırlanmış her yenik gibi, boynu bükük halde eğilip bükülerek eller öpmeye, taklacı güvercin gibi hop hop taklalar atmaya başladı.

Para toplayıp güç edinmek için, dün katil dediği Basra Körfezi emirlerine sığındı. Oradan giderek yine katil dediği Suudilere eğildi. Davos’ta cumhurbaşkanlarının yüzüne baka baka katil ilan edilen İsraillilere "gel seni öpim abi" dedi.

O arada, dün kışkırttığı Filistinlileri sattı. Ermenilere dotum dedi. Sonra, Azeri pazarını daha verimli görünce boyunlarına bindi.

Ama, oyununu Suriye’de oynadı. Amerikalıların gücüyle oraya girmişti. Ardından gülücük verip onları idare edeceğini sanarak, sütre gerisinde çağın en büyük cinayet, hırsızlık, tecavüz ve talan şebekesi İslamcı çetelerle birleşti. Onları kullanarak Suriye’yi işgale, Kürtleri yurtsuzlaştırmaya girişti. Amerika uyandığında, Recep artık IŞİD’in de başkomutanıydı.

Her neyse, Recep’in tekmili birden dön babam döncü maceraları, bu yazının formatına sığacak gibi değil.

Başa dönersek dün, bir zamanlar "katil darbeci" dediği Mısırlı Sisi’nin Dışişleri Bakanı Sükrü’yü, “kardeşim” diyerek kucakladı. Kendi deyimiyle "hasretle ve muhabbetle" öptü. "Aziz kardeşim" dediği Sisi’ye “deruni hörmetleri” yolladı.

Tımarhanede, "komedi tiyatrosu" işte. Recep’in dünyasında, dün katil olan, bugün hürmetli de değil “hörmetli”dir.

Öte yandan, kırım tırpanıyla giriştiği, evlerini başlarına yıkıp yaşlılarını helikopterden attığı, gençlerini diri diri yaktığı, katillerini mahkemeleri eliyle aklayıp pakladığında Kürtlere de bugün, "sevgili kardeşlerim" diyor. "Kardeşlerim" derken, Hizbullah’ın vahşi katillerini de tehdit unsuru olarak yanına dikiyor...

 Mısır geçmişteki seçim kampanyalarında düşmanlık unsuruydu. Bugün dostluk, kardeşlik ve dayanışmaya sövgü malzemesi. Recep’e yakışır...

 

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ

Meral hanım, iyi yetişmiş değerli bir Kürt aydını ve Türk parlamentosundaki temsilcilerinden biridir. Yaklaşan seçimde de, bu kez Erzurum’dan milletvekili adayı. Erzurum’dan Karayazı’ya geçerken yaşadığı trafik kazasında yaralandı. Kendisine iyilikler ve bir an önce kalkıp halkı arasına karışmayı diliyorum.

Ancak olayın, hüzün verici bir yanı da var: Meral hanım, işgal topraklarında, yanında bir şoför ve bir partili ile tek, yalnızdı. Kazada üçü bir arada yaralandı. Yoldan geçen biri görüp haber vermese oracıkta donarak öleceklerdi.

Olacak şey mi, bu? Bu asıl organizasyon ki, Meral Danış Beştaş gibi bir değer, işgal topraklarında, tek başına yollarda!

Merhaba hüzün!..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.