Ateşten dumana

Arif ALTAN yazdı —

  • Nefret ki saf öznesini yitireli çığlık çığlığa bir sessizlik şimdi; kederiyle sözlü, yoksulun o kadim melankolisiyle sevgili. Ateşten dumana bir gerileme. Kendi bahçesinin yemişlerinden yoksun bırakılan itaatsiz çocuklar bilirdi; sapkınlarca küçümsenen güçlü bir eserdi nefret.

Yetersiz ruhun, eksik aklın, olmamış benliğin, tamamlanmamış karakterin işareti. Güçsüzün dili, beceriksizin kanaati, düşmüşün ifadesizliği. Haksızlıkla türdeş, ölçüsüzlükle özdeş, kötüyle akran, günahla kardeş, suçla ikiz bilinen. Hem korkunç hem sevimli bulunan. Bir sözcük ki çokça lekelenmiş, çokça örselenmiş. Her konuma, her duruma, her kafaya, her saldırıya, her müdafaaya uygun kesilip biçilmiş. İyiye de kötüye de meyilli. Kaynağına göre berrak ve bulanık, kişisine göre erdemden ve alçalıştan dileğince bölüştürülen. Hem vakitsiz küçülmenin hem de hudutsuz yücelmenin belirtisi. Övgüye de sövgüye de incelip kabarmayı bilen. Buz kütlelerine de alev kasırgalarına da büzüşüp genişleyen. Ahlak dışılığa da düşen, felsefenin üstüne de çıkabilen. Duygu haline de dirilen, yenik sesin simgelerine de bükülüveren. Azalışlarıyla yokluğa gerileyen, artışlarıyla ölçüsüzlüğe ilerleyen.

Nefret ki bütün altüst oluşların, bütün değişimlerin, bütün dönüşümlerin, bütün devrimlerin, bütün olayların, bütün yıkımların ve bütün felaketlerin kaynağı. O olmadan hiçbir şeyin olduğu yok. İncelenmemiştir gereğince; anlamından en azına, sesinden en kötü ve cisminden en sivri çıkıntılarına yontulmuştur. Karşıtı diye konumlanmış tüm duygu ve sözcükler hilenin piramitleri, aşağılamanın kıymetlendirilmiş dip tortuları. Erimenin, çözülmenin, bir görünüme erişememenin biçimsizliği. Nezaket ki içsizliğin icadıydı, bir süprüntü, bir kentsel birikinti, hesaplı ve şuursuz bir akıntı. Nefreti karşıtının en sefil kılıklarıyla gezdiren, sonradan kentli ilkel yığıntı. Köyünden sürülen, ne köylü kalabildi ne şehirli olabildi. Köylülüğün en rezil huylarıyla şehrin en çürümüş heveslerinden insani görüşün sınırlarını zorlayan bir kalıntı, bir anomali.

En saf hali, en yalın kişide dile gelen. Toprağından, bağından, bahçesinden, hayvanlarından, kırlarından, pınarlarından, derelerinden başka bir hayat, başka bir dünya bilmeyende seğiren. Kendi hayatına, kendi dünyasına göz koyanı asla bağışlamayanda beliren. Köyünden sökülüp varoşlara tıkılalı nefretin bütün biçimleri, birlikçi uyum duygudaşlığı. Uyum ki pekiştirici bir ritim, her hali kötülükle tam bir işbirliği içinde sürüp giden sinsi, en derin suç eğilimi. Kabul gören bir yumuşaklık artık nefret, varlığının topoğrafyasına ve hülyalarının hilafına çözülen. Düşünceyi yavanlığından, ruhu bozulmaktan kurtaran, şiire dalgaların gücünü, felsefeye bütünlüğün bakışını veren alevli tutkunun, kuşatıcı düşün, yakıcı azmin yitimi.

Seyrelmiş, kıtlıktan kıt bir duyu inceliği. Kolonide bir çokluk bekleyişi, yokluğun ve sıkışıklığın huzursuz kalabalığından refah sınıflarının hazımsız kabalığına sıçrayamama ümitsizliği. Damıtılmış horgörüden tembihli bir hoşgörü resitali ki bütün titreşimleri, sinirleri alınmış itaat ezgilerinden. Eski sevinçlerinin bedelini, yeni zevklerinin kefaretini, unutulmuş mutluluklarının hesabını boş bakışları ve yitikliğiyle ödeyen. Düşüncenin, şiirin, müziğin kılığında dolaşan güçsüzlüğün iniltileri, yorgunluğun uyuşukluğu. Toprağının kokusunu, bahçesinin yolunu, pınarlarının yarpuzunu, kayalarının yosununu yitireli kalbi beton soğuğu, kafası bir uyum ve uyku mahmurluğu. Bir mırıldanma, bir sızlanma, hiçbir yere ulaşmayan, kendine bile varamayan bir acılı sayıklama. Dokunaklı, alçakgönüllülükle dolu. Nihayetinde bir sefalet düşkünlüğü; hazla titreşen, buruklukla taçlanan. Ondaki kaçış sezgisi, artık dünyanın hayvani dengesi.

Topraktan çözüleli, betona karılalı, korku evcil, isyan itaat, itiraz bir kayboluş lisanı. Has nefret soyut bir kurguydu halbuki, sürekli bir deneyim belki. Çünkü acı öfkeyi, ıstırap nefreti doğururdu. Bir deprem, bir çığ, bir kasırga, bir heyelan. Kırlardan kentlere. Şeytani ve muammalı bir neşe belki, belki de ilahi bir gazap. Söğüdünün gölgesini, çağlayanının sesini, göğünün mavisini yitirmek istemeyenin şarkısı. Gereğince incelenmemiştir hiç; o büyük altüst oluşlar, o yakıcı devrimler, o korkunç sarsıntıların başlangıcı. Berrak ve arı, billur ve saydam. Fosforlu bir patlama, rengarenk bir ışıma, beklenmedik bir infilak. Ne ezeni! Ne ezileni! Yokluğun varlığa, açlığın tokluğa, huzursuzluğun refaha karşı ayaklanmasıydı. Yasanın soğukluğuna büzüşmeden kaygısızlığa bürünen cüret, gücün haksızlığına küçülmeden küstahlığa büyüyen cesaretti. 

Nefret ki saf öznesini yitireli çığlık çığlığa bir sessizlik şimdi; kederiyle sözlü, yoksulun o kadim melankolisiyle sevgili. Ateşten dumana bir gerileme. Kendi bahçesinin yemişlerinden yoksun bırakılan itaatsiz çocuklar bilirdi; sapkınlarca küçümsenen güçlü bir eserdi nefret. Kendisine bile bükülmeden toprağını tırnaklarıyla kazıyanın geçimsiz cinneti, sağlıklı ve iyi, büyülü ve eşsiz bir yapıttı. Bakanı, okuyanı, anlayanı kalmayan bir yapıt; her şeyiyle kayıp bir dilin okunmayan işaretlerinden, harfsiz sözcükler dizininden, sözcüksüz, çağrışımsız, yankısız yangınlar ezgisinden.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.