Avrupa, Kürtlerin acılarından sorumludur

Dosya Haberleri —

Paris Katliamı/Foto: AFP

Paris Katliamı/Foto: AFP

Nils Andersson olarak bilinen insan hakları aktivisti Frédy-Nils Andersson, Fransa’da yaşanan siyasi katliamları ve perde arkasını gazetemiz için kaleme aldı: 

  • On yıl oldu sessizlik. Tam 10 yıl önce Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Kürt halkının hakları ve özgürlükleri, kadın hakları için mücadele eden üç kadın militan Paris’in kalbinde katledildiler. 10 yıl sonra bir kez daha Paris’in göbeğinde, Kürt oldukları için Abdurrahman Kızıl, Mîr Perwer ve Emine Kara katledildi.
  • Kürtlere karşı suç işleyen Türkiye’nin durumuna göz yuman Avrupa, Kürtlerin acısından sorumludur. Batı dünyası ve Avrupa önce DAİŞ'e karşı savaşıp yendiğinde onları alkışlarken Suriye’de onlara ihtiyacı bittiğinde Türkiye karşısında onları terk etme ihanetini göstermiştir.
  • Türkiye’de, Rojava’da Kürt halkına karşı yürütülen baskının, savaşın son bulmasını istemek ve Fransa’da da devlet sırrının kaldırılmasını, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Emine Kara, Mîr Perwer, Abdurrahman Kızıl için adaletin sağlanmasını talep etmek vatandaşlık görevimizdir.
FRÉDY-NİLS ANDERSSON

Çeviri: Selma AKKAYA

Devlet sırrını kaldırmanın üzerini kaplayan karşıtlığı veya ırkçılığı ideoloji olmaktan dermeye yönelik kullanılan sofizmi yargılamak niyetinden çok, yabancı toprakları üzerinde işlenen hedef gösterme, devletlerin başvurduğu yöntemlere biraz ışık tutmak istiyorum. Belirtmem gerekir ki, eril katliamlar, yabancı bir ülkenin topraklarında hedef gözeterek birini katletme olgusu, ister bu olguya istinaden vuku bulan hukuki eksiklikler olsun ister bir devletin bu olguya başvurması olsun, devletlerin istihbarat, veya  kurumları arasında mecburi işbirlikleri olsun, ya da uluslararası hukuka ve onun egemenliğine tecavüz eden bir devletin dayatmalarına boyun eğmek olsun, her defasında ister herkesin eşitlik ilkesi ister müşterek kanun olsun bu hukuk devletinin sapkınlığını temsil eder.

10 yıl sonra yine Paris

On yıl oldu sessizlik. Tam 10 yıl önce Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Kürt halkının hakları ve özgürlükleri, kadın hakları için mücadele eden üç kadın militan Paris’in kalbinde katledildiler. Soruşturma süresi, yıllarca süren dava, sanığın ölümü, ne yargılama ne de adalet vuku buldu. 10 yıl sonra bir kez daha  Paris’in göbeğinde, Kürt olduklarından dolayı Abdurrahman Kızıl, Mîr Perwer ve Emine Kara (Evîn Goyî) katledildiler. Şimdi hepimizin kafasında adalet yerini bulacak mi, sorusu var! Hukuki sürecinin olmaması hukuk devletinin eksikliğini gösterdiği gibi ilk ihlaldir. Fransa’da işlenen suçların, siyasi suçların listesi o kadar uzun ki bu siyasi cinayetlerin hiç birinde adaletin sağlanmamış olması adaletin eksikliğini gösteriyor bu da rahatsız edici.

İnfaz listesi !

Uğursuz kronolojiyi anlatmak için, 1960’lardan beri tamamı cezasız kalmış Fransa topraklarında yürütülen eril (infaz-cinayetler) operasyonlarda hayatlarını yitiren kurbanların isimlerini hatırlatmak yeterli olur: Mehdi Ben Barka; Fas Ulusal Halkçı Güçler Birliğinin kurucusu, Mario Bachand; Québec Kurtuluş Cephesi militanı, Mahmoud Al Hamchari; Filistin Kurtuluş Örgütü Fransa Temsilcisi, Basil Al Kubaisi; Filistin Halk Kurtuluş Cephesi merkez komite üyesi,  Muhammed Boudia; Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi militanı ve Filistin davasın enternasyonalist bir militanı, Outel Bono; Çadli muhalif Mahmud Salih, yine FKÖ’nun temsilcisi yine bir dostum olan Henri Curiel, Filistin ve Cezayir davalarının enternasyonalist bir militanı, Jorge Cedron; sinemacı ve Arjantin diktatörlüğüne karşı muhaliflerden, Dulcie September; Franca Güney Afrika ANC temsilcisi, Ali André Mecili; Cezayir Sosyalist Güçler Cephesi yöneticisi, Atef Bissou; El Fetih Devrimci Konseyi yöneticisi, Kandiah Perinpanathan; Kandiah Kesenthiran ve Nadarajah Mathinthiran Avrupa Elam Tamil kaplanları temsilcileri ve 25 Basklı militan. Bu listeye Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez 2013 yılında eklendi. Ardından 23 Aralık tarihinde Emine Kara, Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl. Hepsi Fransa’da siyasi cinayetler ile hedef seçilerek katledildi ve hiç birinde yargılama olmadı bugüne kadar. 

Suçlular yargılanmıyor

Peki bu yargısız infazlar neden sorular sorduruyor? İrtibatlama ve sızma aşamasından infaz ve geri-çekilme aşamasına kadar devlet imkanları ve uzunca bir hazırlık gerektirir. Çünkü "eril" cinayetler doğaçlama ile olmuyor. Tüm bu olaylar için hatırladığım faillerinden hiçbiri hiçbir zaman iz bırakmamış. Bunu nasıl düşünelim ya da nasıl yorumlamamız gerekiyor? Gıyabında da olsa hiçbir suçlu yargılanmadı. Azmettirenler nasıl olurda mahkeme önüne çıkmadı ve bu anlamda  yargılanmaların olmamasını anlamıyoruz! Kurbanları ikinci kez öldürmek ise adaleti sağlamamaktır. Adaleti sağlamamak da bütün bu sürecin ikincil (kurbanları bir kez daha vurmak anlamında) katliamıdır.

Bu bir hak tecavüzüdür

Eril katliamlar ister Erdoğan Türkiye'si, ister Yahudi Sanal Kütüphanesi'nde bunları alenen sıralayan İsrail, ister Ayetullahların İran’ı, Pinochet’in Şili'si devletleri olsun ama isterseniz de büyük güçlerinde başvurduğu bir yöntem olarak ele alınsın, terör eylemlerinin cezasız kalması, -ki bu devletler Fransa’da katliamlar gerçekleştirdi- bu gerçeklik bir devletin egemenliğine karşı bir devletin diğer bir devletin egemenlik haklarına tecavüz etmesi anlamına gelir. Uluslararası hukuk ihlalinden öte olan eril operasyonlar, -ki bu operasyonlar netice ulaşmak için irtibatlar, istihbarat servisleri ve kurumları arası işbirliği gerektirir- hayalet ağlarının kirli sularında hareket etmeyi gerekli kılar. Hukuk devletini ayaklar altına alma riskine karşın İstihbarat birimleri ve dolayısı ile devletler arası gizli antlaşmaların, ilişkilerin oluşturulduğu açık. Aksine inanmak güç.

foto: Erkan GÜLBAHÇE

Hukuk devleti nerede?

Bir devletin egemenliğine tecavüz eden bir eril operasyon cezasız kaldığı zaman ya da bir devletin egemenlik hakkına tecavüz eden kendi sınırları dışında hedef gözetilerek işlenen bir cinayet işlendiğinde nerede hukuk devleti sorusu ortada kalır! Bu halde mevzu bahis olan devletin sapkınlık girdabına itilmesine katkı sunan bir hızlanma olduğu noktasında  mutabık kalmak gerek. Fransa’ya gelince Cezayir savaşı sırasında, gerek olayların vuku bulduğu esnada gerek savaş sonrası dönemde yaşanan "eril " operasyonlar hep inkar edildi. François Hollande, sadece  bilmek istemeyenler için bir sır olan "devlet sırrını" ihlal ederek, selefist saldırlar sürecinde, Suriye, Irak ve Sahel (bati Afrika sahilleri)’de "eril" operasyonlara başvurduklarını ikrar etti. Gazetecilerin aktardığı  François Holland'ın beyanlarına dayanarak, François Hollande’ın 4 operasyona onay vermesi, gazetecilere göre ise bu rakam 40. Fakat tarihin (verdiği) dersler var. Cezayir savaşı sırasında, Belçika’da, Almanya’da İsviçre’de, İtalya’da, Fas’ta… " Kızıl el " isimlendirmesi kisvesi altında, bir çok "eril" operasyon yürütüldü. 1961’de neredeyse Beşinci Cumhuriyeti, karanlığa gömecek olan bu devlet içinde katliam işleyen bir şebekenin ve onun kollarının birer parçası olduğunu kim inkar edebilir?

İsveç için utançtır

Hukuk devletinden feragat etmenin bir diğer şekli ise bir devletin şiddet ve terör rejiminin taleplerine ve baskılarına ödün vermesidir. Böylece Olof Palme’nin İsveç'i; ki Vietnam, Cezayir, Filistin,  özgürlük hareketleri yanında yer almış, İspanya ve Şili de faşizmi ifşa etmiş, Alabama ya da Güney Afrika'daki ırkçı ayrımcılığı tespit etmiş bu ülke NATO’ya girmenin bedeli olarak 28 Haziran 2022’de Erdoğan ile ülkesine sığınmış mülteci Kürt ve Türkiyeli muhalifleri Türkiye’ye iade edeceğine dair anlaşmayı imzalamıştır. Bunlardan ilki de 2  Aralık’ta İsveç’ten Türkiye'ye iade edilmiş olan Mahmut Tat’tır. Bu sınır dışı ki rejimin zindanlarında ölüm anlamına geliyor. Şimdiye kadar karara yüce mahkeme karşı çıktı. İade edilecek kişiler listesinde Erdoğan kendisi Bülent Keneş'in ismini veriyor. İsveç Başbakanı, "Türkiye bizden yapamayacağımız ve veremeyeceğimiz şeyler istiyor" diyor.

Fakat İsveç vatandaşlığı veya İsveç’te ikamet etme hakları olan Kürtler halen bu tehdit altında. Bu İsveç’in ve bu rezilliğe sessiz kalan bütün devletlerin utancı olacaktır. Totoliter bir devlete taviz vermek, sadece ona bir meşrutiyet kazandırmaktan ibarettir. Aynı zamanda onun suç ortağı olmak ve taviz verdiğinizin seviyesine inmek de demektir.

Türkiye mahkum edilmişti

Avrupa Kürt halkının acısından sorumludur. Kürt halkı Fransa’nın emanetçisi olduğu Lozan Anlaşması'nda inkar edilmiş, parçalanmıştır. Avrupa Kürt halkının acısından sorumludur; Kürt halkı ki işkencesi ve cezaevi sistemince baskılara tabi tutulduğunda Avrupa tarafından icazet verilir. Örneğin Paris’te geçtiğimiz yıllarda Avrupa Parlamentosu bünyesinde Paris’te katledilen üç Kürt kadın devrimcinin suikasti esas alınarak, bir karar alınmıştı; Türkiye savaş suçları işlediğinin altı çizilmiş, savaş suçu işleyen Türkiye’nin devlet eli ile cinayetler işleme suçundan mahkum etmişti. Kürtlere karşı suç işleyen Türkiye’nin durumuna göz yuman Avrupa, Türk ordusunun bombardımanları altında Avrupa’nın terk ettiği Kürtlerin acısından Avrupa sorumludur. Batı dünyası ve Avrupa önce DAİŞ'e karşı savaşıp yendiğinde onları alkışlarken Suriye’de onlara ihtiyacı bittiğinde Türkiye karşısında onları terk etme ihanetini göstermiştir.

foto: Erkan GÜLBAHÇE

Adaleti istemek görevimiz

Bu Avrupa artık kendi hakları içinde tanınmaz hale gelmiştir. Kürt halkının yanında yer almak, onunla kendi kaderini tayin hakkı ve kadın hakları için verdiği mücadele için dayanışma göstermek, "terörist" nitelemesinin -ki Kürt halkının meşru mücadelesine yapılan küfürdür- kaldırılmasını istemek, Türkiye’de, Rojava’da Kürt halkına karşı yürütülen baskının, savaşın son bulmasını istemek ve Fransa’da da devlet sırrının kaldırılmasını, Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez, Emine Kara, Mîr Perwer, Abdurrahman Kızıl için adaletin sağlanmasını talep etmek vatandaşlık görevimizdir.

***

Frédy-Nils Andersson'a dair...

Nils Andersson olarak bilinen Frédy-Nils Andersson, 14 Şubat 1933 yılında İsviçre'nin Lozan kentinde doğdu. 1960’lı yıllarda Cezayirli ve Vietnamlı savaşçılar için yazılar kaleme alması ardından İsviçre’den sınır dışı edildi.  Fransa’ya yerleşen Andersson, Jacques Chessex ile birlikte muhalif dergiler çıkardı, yayınevi kurdu. Çok sayıda muhalifin kitaplarını bastı. Fransa’nın önde gelen muhaliflerinden olan Andersson, PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için verilen mücadelenin ilk çağrıcıları arasında yer aldı.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.