Ayasofya'da IŞİD kafası!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yer yüzünün bütün İslamcı teröristlerle bir, beraber oldular. IŞİD’in adını alan “Müslüman Kardeşler“in (İhvan) başına geçip “belalarını sürerek“ Suriye ülkesine musallat oldular.

 

Adam, ülkeyi bir baştan öbür başa dek fethedip her bir yanına ecdat (artık Gürcü ecdat değilse, kim bilmiyorum) bayrağı dikme sabırsızlığıyla, saldırıyordu. Sabırsızdı. Çünkü, “Türk olmayan Türk“ün, Türk’e propaganda sözü vardı. Çöllerin az gelişmiş kafalı fatihi, sonra insan kanı üzerinde dolu dizgin bir koşu tutturup Şam’a gidecek, kanlıya yakışanıyla Emevi Camii’nde namaz kılacaktı.

Gelgelelim olmadı. Putin, ta Kazakistan’dan Suriye’deki hedefe füze sallayınca, “feleği şaşmış“ gibi zınk durmuş, hırsından gidip bir Rus uçağını düşürtmüş, pilotu da öldürtmüştü.

Sonra mı? Sonra Putin hiddetlenince, “elini ver öpim abi, yanlışlık oldu“ deyip Moskova’ya koşmuş, etekler dolusu dolar karşılığında kendini affettirmişti.

Ancak, başkasından çalınıp talan edilmiş mülkünde namaz kılma güdüsünün yarım kalması, içinde dert, ruhunda yara, kafasında boşluk yaratmıştı. Artık, hakikisine değil, çakma bir fatihliğe de razıydı. Bu amaçlarla taklalar atmaya başladı. Sonunda, ücreti mukabilinde Putin ve Trump‘tan Kürt kanını dökme, Rojava’nın talan ile gasbına dair izin almayı başardı.

Ama, buralarda namaz kılma gösterisine çıkamadı. Sonra bunun kolayı da bulundu. Osmanlı’nın 600 sene önce ele geçirdiği topraklardaki Ayasofya’yı yeniden fethe karar verildi.

Sözün burasında, bir parantez açayım: 1950’lerde, İstanbul’da yaşayan Sülün Osman namındaki biri, iki de bir “asrın dolandırıcısı“ diye tutuklanıyordu.

Oysa adamcağızın dolandırıcılığı, bugünkülerin yanında bir hiçti. Çünkü o, İsa’nın doğumundan 360 sene sonra açılışı yapılmış, Ayasofya mabedini yeniden açma gösterisine asla düzenlemedi. Zapt ve işgal edildiği 600 senden beri içinde namaz kılındığı halde, yeniden fetih ve namaza açmadı.

Yeniden fetih ve ibadete açılış şenliği düzenlemedi, Sülün Osman. Şenlikte, birilerinin para kazanması için, tişort ve benzeri hediyelikler piyasaya sürmedi. Hatıra para bastırıp yüksek fiyattan satarak yüksek kazanç sağlamadı.

Onun için, Orhan Veli‘nin “yazık oldu Süleyman Efendi’ye“ deyişi gibi, yazık oldu Sülün Osman’a. Hak etmediği halde, “bütün zamanların dolandırıcılar şahı“ olarak adlandırıldı. Oysa analar, onun pabucunu dama attıracak, ne dolandırcılar doğracakmış...

Ayasofya önlerinde, Hıristiyanların tarihini resmeden eserlerini, malı, mülkünü gasp edip Müslümana cennetlik diye satacaklardı.

Her neyse, bu satırları yazdığım sırada 16 milyonluk İstanbul şehri, bir görgüsüzlükler şenliğiydi. 1660 senedir orada duran Ayasofya, yeni keşfediliyordu. Kalabalıklar, İkonları boyanmış veya perdeyle kapatılmış Hıristiyan mabedinde, namaz kılıp cennete gitme davasından yollardaydı. Polis, barikatlarını geçmek için birbirini eziyorlardı.

Halbuki o bina (Ayasofya) Roma İmparatorluğunun, günümüze akan bir ölümsüzdü. Bunlar elalemin 1660 yıl önce yaptırıp insanların hizmetine soktuğu bir ibadethaneye kendi damgalarını vuruyorlardı.

Oysa Ayasofya, tarihin bir mirasıydı. Onu korumak, tarihe saygının gereğiydi. Ayrıca harcı köleler, savaş esirlerinin kanıyla karılmıştır. Onların kanı, canına saygı için de olsa, dokunulmaz kabul edilip aynen korunmalıydı.

Ama, IŞİD’de o anlayış ne gezer...

Tarih boyunca hiç bir keşif veya icada katkı sunmamış yeyiciler, tarihe saygıyı bilmezler. IŞİD kafası dediğimiz budur. IŞİD’i Kürdistan toraklarında, Suriye’de seyrettik. İlk hedefleri tarihtir.

Binlerce yıllık tarihi yok ederek, kendilerini var etmeye çalışıyorlar. Yok edemediklerinin üstüne, kendi damgalarını nakşediyor, bu kafa kesiciler. O yüzden ölülere, ölülerin yattığı mezarlara da saldırdılar, saldırıyorlar.

Kuzey Kürdistan’ın her yerinde, Cizre’de, Şırnak, Amed Sur’da da IŞİD kafası bunu yaptı.

Her neyse konumuz bu değil. Ben bu satırları yazarken İstanbul’da, tarihi Ayasofya’da kadim bütün dinlerin ritüel ile inançları başka türlü tahrip ediliyordu. Ayasofya Hıristiyan mabediyken, orada diktatörler ve avaneleri ayrıcalıklı değildi. Herkes, serfler, kölelerle efendileri mabette, eşit düzeydeydi. Seçkincilik, protokol yoktu.

Müslümanların camilerinde, Musevi mabetleri, Budist tapınaklarında da yok böyle bir şey. Tanrısallık söz konusu ise herkes eşittir.

Ama bugün seyrettiğimiz görgüsüz Ayasofya şenliğinde, rejimin şefleri, reisleri ayrıcalıklı idi. Kendileri ön saflarda, uşakları arkalarındaydı. Camide, görsüzler protokolü uzayıp gidiyordu.

 “Reiz“in yanında saf tutmak parayla değil, ama kimileri birbirini eziyordu.

Kısacası, ibadeti ve ibadet yerini de “kendi“ olmaktan çıkardılar. Mevki ve makama göre duruş düzenlediler. Dünya dinler tarihinde, bu bir ilkti.

Öte yandan yüz yıllardır, başardılar bunu. Kimliğini, kişiliğini çalıp değiştirmek için, orası burasına minareler diktiler. Ama kimliği değişmedi. Şimdi, yeni bir tabela çaktılar kapısına. Ama adı, yine de “İlahi Hikmet“, Ayasofya’dır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.