Babam ve Türk ırkçılığının sefaleti

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

Babamın doğum tarihini bilmiyorum. Doğrusu, o da bilmiyordu, hangi tarihte doğduğunu. Ben onu tanıdığımda, apak sakallıydı.

Osmanlılar ve daha sonra Türklerin çektirdiği acıları, geride bırakarak geliyordu.

İlk aşkı “Axçik“, Ermeni kızıydı. Türk askerleri onu, gözleri önünde katletmişlerdi. Bu acıyı hiç unutmadı.

Daha çocuk yaştayken, Rus işgalcilere karşı savaştırmak için, yakalıyorlar. Erzurum’a götürülüyor, sonra Pasin cephesine sürüyorlar. Ama ağabeyi, bir daha geri gelmeyen oğlunu, yerine gönderip kurtarıyor, onu.

Aile büyük. Üç kardeş bir arada ve varlıklı. Rus işgalciler ufukta göründüğünde mevsim kış. Yerde, metrelerce kalınlıkta kar. Aile, koyun dolu iki gomun, biri sığır, öteki gameş dolu iki ahırın kapısını açık bırakıp “tutu rut“, köyden ayrılıp muhacirleşiyorlar.

O gidişten, bir tek babam kuruluyor. Bir de, yıllar sonra bulunan amcam Sait’in kızı Fatma. Aile, “Kürlere ait olmayan savaşta“ soğuktan, salgın ve sefaletten kırılıp yok olmuştu.

Ben, babamı tanıdığında yaşlıydı. Ama, onun “Romareş“ dediği Türkler, peşindeydi. Yılan kini bu ya, onca acıdan süzülmüş yaşlı adamı, “askerlik kaçağı“ diye arıyorlardı.

Çocuk, belki üç, belki de dört yaşımdaydım. Bir sabah uyanıp güneşe çıktığımda onu, görünüşte insan ama, giyimleriyle benim bilip tanıdığım insanlara benzemeyen, bir garip kılıklı, iki yaratık tarafından, köy meydanında ortaya alınmış, hırpalayıp yumruklanıyordu.

 Bu yaratıklar, hayatımda gördüğüm ilk Türk askerleriydi.

Babamı asker kaçağı diye yakalamışlardı. Bakarken, içime keskin bir sızı saplandı. Nefesim kesildi. Öfke, hüzün ve kederimi boşaltmak için, yüksek sesle ağlamak istedim. Ama ağlayamadım. Sesim çıkmıyordu.

Babama, bu aşağılama reva değildi. Benim için, o dengbêjlerin kılamlarından fırlayan bir tipti. Tek silahı, devenin baldır kemiği olan Şengal‘lı savaşçı “Bedran“ın benzeriydi.

Ama, her ne hikmetse o, ne idüğü belirsiz iki yaratığa karşılık vermiyor, beklediğim gibi tabancasın çıkarıp onları vurmuyor, en kötüsü el bile kaldırmıyordu. Bu halleri babama yakıştıramadım. Üzüntümden, bir an kendimden geçtim. Dahası, babamın aşağılanma sahnesi, bilincime kazındı. Hayatım boyunca unutmadım.

 Ancak, ben o aşağılamayı salt babama yöneltilen, onun kişliğini hedef alan saldırı, “bir yaranın rövanşı“ sanmıştım. Ama öyle değildi. Sonra yaşayarak gördüm. Okuyarak öğrendim. Ülkem, Türk devletinin işgali altındaydı. Halkım, genelde bütün soyum, ırkım yok edilmesine karar verilmiş düşmandı.

Devletin kurucu şefi Atatürk, dilini, varlığı, kültürünü yasaklayarak düşmanı yok etmeye başlamış, ömrünün, kesintisiz son 15 yılını da, soyunu kurutmak için, harcamıştı.

Ayrıca Türklerin hayatında, ilk soykırımcılık deneyi değildi. Kürtlerin başına örülen çelikten çorap, yüz yılın başında Ermenilerin, Rumlar ve Asurilere reva görülen ve Hitler’e de “ilham“ vermiş, uygulama örneği olmuş, ırkçı vandallığın devamıydı.

Atatürk, 15 sene sonra, “Kürtler bitti“ sanarak, zaferini ilan etmiş, aynı yıl ölüme yatmış, bel ki de “Kürtler yer yüzünden silindi“ sevinciyle ezraille “huzur içinde“ ruhunu temsil etmişti. Kim bilir ki…

Ama, bu kanı varsa eğer, büyük bir yanılgıydı. Kürtlerin soyu kurutulamamıştı. Kürtler bir süre sonra, yerden kalkıp “ben varım ve buradayım“ deyince, Kürt bilge Seyid Rıza’nın deyimiyle, “bu da mahdumları ve torunlarına dert“ oldu.

Bıçaklarını yeniden bilemeye başladılar.

Babam, yeri geldikçe “Bextê Roma Reş tuneye“ diyordu.

Nitekim, “bêbext“liği hep yaşattılar Kürtlere. Katil kollarıyla, tarihin bu en kadim halkının kapısından hiç eksik olmadılar. Yüz yıldır Kürt kanına da doymadılar.

Çünkü, ırkçı virüs yakalanmışlar, bir kere. Korona kadar öldürücüdür, bu virüs. İnsanın insanlığının kanını emiyor, puç ediyor, geride kan dökmeye hevesli ve kan görmekle mutlu olan katil bir kalıp bırakıyor.

Recep Tayyip, babamın “Bextê Roma Reş tuneye“ sözünü bir kere, çelikten mıhlarla ırkçılığın evrensel tarihine çakıyor ve “beka meselesi“ diyerek, Kürtlerin varlığını, Türk ırkı için büyük tehlike ilan ediyordu.

Gülmeyin, ama aynı Recep Tayyip, Amerika’da bir beyaz polisin, bir siyahı öldürmesi için, yer yüzü halkına şu mesajı yayımlıyordu:

“ABD’nin Minneapolis kentinde George Floyd’un işkence sonucu öldürülmesine yol açan faşist yaklaşım, sadece hepimizi üzmekle kalmamış, aynı zamanda tüm dünyada karşı olduğumuz adaletsiz düzenin, en acı tezahürleri olmuştur. Bize, yaratandan ötürü insanlığı sevmeyi öğreten İslam medeniyetinin bir üyesi olarak, bu insanlık dışı mantaliteyi kınıyorum. Türkiye daima insanlığa karşı her türlü saldıraya karşı olmuştur.“

Recep Tayyip’in girdiği son kalıbı ak kağıt üzerinde görüp, bir daha okuyun diye bu alıntıyı yaptım. Potamyalı Recep ırkçılığa karşı çıkmış. Haberin olsun. “Bextê vana tuneye“ Kurdo. Irkçılıkta Hitler’e bile ilham vermiş bunlar. Ama işlerine uygunsa eğer, ırkçılığa da tükürüyor, yedikleri ırkçı tasa ise pisliyorlar. Çünkü, sefilin sefaletinde sınır yoktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.