Barış ve dil
Forum Haberleri —

Türk basını
- Medyada “penguenleşme”, yani sessiz kalarak veya eleştirel duruşunu yumuşatarak hayatta kalma stratejisi hâkim. Bu, itaat kültürünün bir tezahürüdür. Bugün Kürt Halk Önderi Öcalan’ın “medya dilini düzeltmeli” çağrısı, işte bu itaatkâr, hakikati unutturan ve “penguenleşmiş” dile yöneltilmiş, tarihsel arka planı olan bir çağrıdır.
ARAS ASLAN
Ankara kulislerinde dolaşan “Öcalan, Demirtaş’ın çıkmasını istemiyor” iddiası, basit bir haberin çok ötesinde bir anlam taşıyor: Bu, bir hakikati gölgeleme arayışıdır. Kimin ne dediğinden çok, bu tür iddiaların hangi dille ve hangi amaçla dolaşıma sokulduğu, Türkiye’de medyanın bugün neyi konuşamadığını gösteriyor. Çünkü asıl mesele, kimin ne söylediğinden bağımsız; medyanın neden hukuku, adaleti ve insan haklarını merkeze alan bir dili konuşmaktan bu kadar uzak olduğudur.
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne baktığımızda, basının temel işlevi hiç değişmedi. Zira halkı bilgilendiren değil, devleti anlatan bir kurum olarak şekillendi. Basın kanunlarından TRT yayınlarına, sıkıyönetim sansürlerinden bugünün “havuz medyası”na kadar değişen sadece araçlar oldu; zihniyet aynı kaldı. Kürt Halk Önderi Öcalan’ın eleştirdiği üzere, “devletçi medya” her dönem iktidarın ideolojik aparatı işlevi gördü. “Devletin çıkarı, tüm gerçekleri yok edecek bir kutsiyete sahiptir” anlayışıyla hareket edildi.
1920’lerde “birlik”, 1960’larda “istikrar”, 1980’de “düzen”, 1990’larda “terörle mücadele”, 2010’larda “milli irade” denilerek hep aynı çizgi korundu. Bu çizgi ise devletin yanlışlarını “milli çıkar” etiketiyle görünmez kılmaktı. Dersim’de yaşananlar, 12 Eylül işkenceleri, Roboski’de 34 sivilin bombalanması, Kobani sürecindeki siyasi manevralar ve daha birçok olayda medyanın dili hep aynı amaca hizmet etti. Özellikle Kürt sorununda medyanın “inkâr ve imha” politikalarına hizmet eden tek tipçi ve asimilasyoncu bir dil kullandığı yönündeki eleştiriler, bu sürekliliğin acı bir kanıtıdır. Bugün “iktidar medyası” ve “muhalif medya” diye ikiye ayrılmış gibi görünse de, aslında tek sesli bir koro vardır; tabii sadece tınısı farklıdır.
Bu zihniyetin günümüzdeki tezahürü, demokratikleşmeye gönülsüz bir yaklaşım sergileyen ve kendi ikbali dışında hiçbir toplumsal gelecek tahayyülüne sahip olmayan iktidarın, süreci bitirmektense medyayı kullanarak gerçekleri saptırması ve toplumda kendi lehine bir yargı oluşturmasıdır. Amaç, süreci çözmek değil, olabildiğince kendi konfor alanından çıkmamaktır.
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın son dönemde iktidara ve muhalefete dönük “sürecin selameti için medya da dilini düzeltmeli” eleştirisi, bu tabloyu özetliyor. Bu bir taktik ya da örgüt içi mesaj değil; bilakis siyasetin, medyanın ve toplumun birbirine nasıl körleştiğine dair bir yüzleşme çağrısıdır. Çağrının özü, ayrımcı ve düşmanlaştırıcı dilin nihai olarak terk edilmesi ve medyanın özellikle de barış, yani toplumsal uzlaşı süreçlerinde, taraflı bir propaganda aracı değil, yapıcı ve arabulucu bir rol üstlenmesi gerektiğidir.
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın bu çağrısını medyaya dönük bir sansür talebi olarak okumak, söylemini bağlamından kopararak gerçeği çarpıtmak ve nihayetinde daha fazla savaş dili üretmektir. Oysa bu çağrı sansürle değil, dönüşümle ilgilidir. Cumhuriyet tarihi boyunca halkın çıkarını kendisine dert edinmemiş, devletin tüm kirliliğini aklayan ve bunu bir kültür hâline getirmiş olan medya anlayışının nihayet hakikate hizmet eder bir hale gelmesi için yapılmış bir çağrıdır. Çünkü Türkiye’de medya, hakikatin değil, iktidarın enstrümanı olma özelliğine sahiptir.
En tehlikelisi ise bu dilin sadece iktidar medyasında değil, muhalif medyada da aynı refleksle konuşulmasıdır. Örneğin, muhalif bir yayıncılık anlayışı, iktidarın “terör” söylemini farklı bir hedefe yönelterek aynı dil kalıplarını yeniden üretebiliyor. Özcesi, farklı olarak addedilen her iki medya anlayışında da “penguenleşme”, yani sessiz kalarak veya eleştirel duruşunu yumuşatarak hayatta kalma stratejisi hâkim. Bu, itaat kültürünün bir tezahürüdür. Bugün Kürt Halk Önderi Öcalan’ın “medya dilini düzeltmeli” çağrısı, işte bu itaatkâr, hakikati unutturan ve “penguenleşmiş” dile yöneltilmiş, tarihsel arka planı olan bir çağrıdır.
Bu çağrı bir siyasal manevra ya da baskılama değil; bir toplumsal onarım çağrısıdır. Çünkü barış, önce dilde başlar.
Bugün medya, hukuku konuşmayı risk, dedikoduyu ise görev sayıyor. AİHM kararları haber değeri taşımıyor, anayasa ihlalleri birkaç satırla geçiştiriliyor ama “kim ne dedi” söylentileri günlerce tartışılıyor. Gerçekler susturulurken söylentiler çığ gibi büyüyüp yok edici, “soft” bir silaha dönüştürülüyor. Ve bu silahın tek hedefi, barış iradesini ve toplumsal uyumu yok etmektir. Nitekim Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun bir hukuk meselesi olmaktan çıkıp sadece bir “kulis başlığı"na dönüşüp aykırı biçimde servis edilişi ve iktidarın gerçekleri saptırarak toplumsal yargı oluşturma ve kendi konfor alanını koruma stratejisi de bunun en açık kanıtıdır.
Noam Chomsky’nin dediği gibi: “Basının görevi halkın gerçeği öğrenmesini sağlamak değil, halkın yönetenlerin kararlarını benimsemesini sağlamaktır.” Türkiye medyası tam da bu tanımın içinde sıkışmış durumda. Gerçeği aktarmıyor, meşruiyet üretiyor. Ve bu tablo yalnızca iktidarın değil, muhalefetin de sorumluluğundadır.
Peki, “dili düzeltmek” ne anlama gelir? En başta, hukukun üstünlüğünü her koşulda vurgulamak, insan haklarını tarafsız bir dille savunmak, ayrımcı ve düşmanlaştırıcı söylemlerden kaçınmak, haberi kendi bağlamından koparıp bir silaha dönüştürmemek ve her koşulda yapıcı, arabulucu bir dil inşa etmek anlamına gelir.
Diğer bir gerçeklik ise, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın bu çağrısının sadece gazetecilere değil, hepimize yönelmiş olmasıdır. Kitle iletişim araçlarını tüketirken sorgulayıcı ve talepkâr olmak da bu sorumluluğun bir parçasıdır.
Tüm bu anlatılanlar ışığında, bu tür hassas süreçlerde farkında olmamız ve dikkat etmemiz gereken en önemli hususlardan biri de “dil”dir. Zira dil ya savaşı yeniden üretir ya da barışı mümkün kılar. Bu ülke, kelimelerini devletten değil, hakikatten yana kurmadıkça ne hukuk konuşabilir ne de vicdan.







