Batının son iki yaratığı: El Bağdadi ve Recep Tayyip!..

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İkinci Dünya Savaşı acılarının tekrarına karşı, Amerika ve Avrupa, yer yüzü boyunca insani üstün değerleri korunmak üzere uzlaştı. Irkçılığı insanlığa karşı işlenmiş suç sayan, her halkın kendi geleceğini belirle hakkını tanıyan, yaşama, yerleşme ile temel insani hak ve özgürlükleri dokunulmaz kılan, bu temel ilkeler, Birleşmiş Milletler (BM) Evrensel Bildirgesi ile çerçevelendi.

Hatta NATO’ya, bu değerlere bekçilik işlevi biçildi.

Ama nihayetinde, değerler de birer insan evladı yaratmasıydı. Her şey gibi o da zaman ve mekana dayalıydı. Zamanla aşındı. Sovyetlerin dağılmasından sonra, ihtiyaç dışı kalmış gibi kenara atıldı. Sonra, yaratıcıları tarafından, tabutuna son çivi çakıldı.

Mesela bugün, Türk  Cumhurbaşkanı tarafından, Kürtlere karşı sürdürülmekte olan nefret suçu, bir zamanlar Batı öncülüğü ile ceza konusu idi. Bir Kürt’e selam vermek bile, geliştirilen bu Türk ırkçılığı çemberinde  suç. Kürtler postal altında. Seçilmişleri mahpus. Ama 12 Mart ve 12 Eylül generallerinin baskılarını şu veya bu şekilde takbih eden, Batı için bu aller, sinek vızıltısı bile değil.

Öte yandan TC, açıktan açığa Kürtlere karşı soykırım uygulanıyor. Abartı demeyin. BM kararına göre, sadece ve yalnızca bir halkı bütün olarak veya bir grubu yok etmek değildir, soykırım. İnsanları yeri, yurdundan etmek de soykırımdır. Doğada bir türü veya insan eliyle yaratılmış, bir yapıyı yok etmek de...

Türkler, 4 bin Kürt yerleşkisini yok ettiler. Antikalaşmış mabet ve yapıları da hedef alan saldırganlıkla Cizre’yi, Şırnak ve öteki Kürt şehirlerini yerle bir ederek, küllerini savurur gibi kalıntılarını da sulara, uçurumlara döktüler. Batı değerlerine göre bu, soykırımdı.

Anlamayanın gözüne, "mertek” gibi sokarak söyleyeyim: Sur Amed’in ortasında antik bir semboldü. Ama alın ve seyredin ki, egemen Türk-IŞİD kafası, Batı’nın gözleri önünde o paha biçilmez varlığa kıydı.

Baş katilleri yaratan da Batı idi. Misal, elinde kılıçla cami mimberine çıkıp ölüm fetvaları veren, farklı inançlıların başını törensellikle kestiren, kadınları, çocukları ganimet ilan eden Ebubekir El Bağdadi adıyla dehşetin kendisi olan Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin Halifesini, yaratan Batı’dır.

Suriye’deki faşist BAAS rejimini yıkmak için onu, petro-doları ile beslediler. Batı üretimi silahlarla donattılar. Türk devletini, "merkez lojistik üs" olarak emrine verdiler. Afganistan, Çeçenistan ve Çin’in Uygur eyaletinden getirilen kiralık katilleri, TC kamplarında toplayıp dağıtımını yaptılar. Recep Tayyip’in silah sevkiyatı fotoğraflarını yayımlayan Can Dündar, ülkesinden kaçarak canını kurtarabildi. Ama zamanla, Saddam gibi bu canavar da kontrolden çıktı ve ipi çekildi.

İlginçtir. Batı’nın her yerde aradığı canavar, İdlib’de Türk sırının dibi, Türk askeri üssünün gölgesinde, tek yalnız dikilen bir saray yavrusunda yaşıyordu. İpi çekildiğinde, ABD Başkanı Trump’ın deyimiyle böğüre böğüre, Sarayının molozlarına karıştı.

Ha, onun imhasından sonra Trump, katkıları nedeniyle, Recep Tayyip‘e teşekkür ediyordu. Onu paketlercesine ele verdiği için mi; henüz açıklanmadı. Recep Tayyip, adı konmamış "Halife" edalı olarak, mirasına çöktü.

Osmanlı sultanlarıyla aşık atarcasına ganimet, talan kan dökücülük peşinden koşan bir istilacı olmak için, Halife Ebubekir El Bağdadi’nin başsız, şaşkın, şaşkoloz ortada kalmış katil sürülerine kol, kanat gerdi. Onları maaşa bağlayıp, Osmanlı‘nın "kölelerden oluşan Yeniçeri" ordusunun benzeri bir ordu kurdu.

Ve çağı sarsan haydutluklarla kaynaşık Recep Tayyip, aynı zamanda Batı değerlerine kılıç çekme anlamında, bir ırkçıydı. Bu yüzden, ilk hedefi, tek tek Kürt’ten başlayarak Kürdistan’ın parçalarıydı.

Batı’yı kandırıp dolandırdı demiyeyim. Yumuşak bir deyimle, Batıyı "kafa kesen İslamcı barbarlara yer edinme" savunmasıyla ikna etti. Milyarlar dolarlar karşılığında, Rus Putin’in desteğini yedekledi.

Sonrasında, üniforma giydirilmiş kafa kesici tecavüzcü sürü, ardında Türk ordusu, her adımı birer cinayet olan Rojava işgali başladı. Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî Türk-IŞİD ortaklığının kanlı postalı altında ezilmeye, yüzbinler yeri yurdundan olmaya başladı.

Bu, Kürtlerin kusuru değil, Batılıların kendi elleriyle katlettikleri üstün değer yargılarının, toprağa gömülmesiydi. Bir güven dağının eriyip buharlaşması, öte yandan insani değerler katilleriyle dans...

Bütün bunlar, üç sene önce oldu ve kafa kesen katillere yer açma için yüzbinlerce Kürt‘ü mültecileştirdiler. Efrîn İnsan Hakları kurumu, geçenlerde bölgenin başına sarılan trajedinin raporunu yayımladı. Özetin özetiyle, rapor şöyle:

"Türkler, yerde IŞİD’i öne sürdüler. Havadan 72 uçakla saldırdılar. Kanlı bir yıkımdı, bu. 58 gün sürdü. Demokratik Suriye güçleri görülmemiş bir dirençle karşı koydu. Ama hava üstünlüğü nedeniyle işgali önleyemediler. İşgalde, Efrînlilerin yüzde 80’i yeri, yurdundan koparıldı. Onların yerine 400 bin cihatçı yerleştirildi. Kürtçe eğitim yasaklandı. Onun yerine Arapça ve Türkçe kondu. Bu arada, yerinde kalmakta direnen yerli halka saldırılar başladı. Onları topraklarından kovmak için, cinayetler işlemeye, onur kırıcı davranışları sıradanlaştırıp işkence etmeye başladılar. 2018 yılında, 943 kişi katledildi. Sayısız insan kaçırıldı. Bunların 76’sı idam edildi. 330’unun akibeti meçhul kaldı. 2019 yılında fidye için kaçırılanların sayısı 6 bini buldu. 54 kişi işkence ile öldürüldü. 40 kadın kaçırıldı. Küçük yaşlardaki 60 kız çocuğu tecavüze uğradı. Tecavüze uğrayan kadınlardan 5’i intihar etti.

2020 yılında 35 kadın kaçırıldı. Aralarında engelli çocukların da bulunduğu 67 kadın tecavüze uğradı. Hiç bir canlı katliamdan kurtulamadı. 300 bini zeytin 450 bin ağaç kesildi. 11 bin ağaç, 10 dönümlük ekili arazi yakıldı."

"Dr Frankeştayn" bir Batı edebiyatı klasiğidir. El Bağdadi ve Recep Tayyip de son siyasi klasiklerden. Ve ikili bir arada, "insani değerleri" üstünde, katran karası bir leke olarak duruyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.