Bazıları katil sever...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kimileri katilleri seviyor ve tapınıyor. Toplumu, çürütüp insanlıktan çıkararak, ölü sevici, katile tapıcı yaptılar. Utanç ama Türk-İslam faşizmi Kürt öldürdüğü, kana bulandığı için oyları artıyor…Çürümüşlükten, her taraf dayanılmaz pis kokuyor bu coğrafyada.

Selahattin Demirtaş’ın Artı Gerçek için yazdığı yazı, “Ben çok utanıyorum, ya siz?” başlıklı. Demirtaş, bu başlık altında, önce Türk rejiminin “manzara-i umumiyesi”ne ayna tutuyor. Sonra, “Dibine kadar çürümüş, yozlaşmış, suça ve günaha bulaşmış bir zulüm iktidarını teşhir etmeye ve on milyonlarca mağdura anlatmaya gerek yok” diyor. Ardından sözü, bir “şey” söylüyor gibi yapan, ancak “hiçbir şey” söylemeden, mugalata ile “muhalefet gibi” yapan muhalefete getiriyor ve vaziyeti özetliyor: “Ben utanıyorum, ya siz?”

Demirtaş’ın “utanç” diye tanımladığı durum bu boyuttur. Alttakilerden alıp lümpenden zengin yaratma atakları, utancın en büyüğü.

Ama evrenin utancı, onların övüncü, kıvancıdır.

O nedenle soygun ve talan dalgaları, Britanya’nın kıyıcığındaki Man Adası’na milyon dolarlar olarak ulaştı. Bunca yoksulluk ve kıtlık varken, New York’un Manhattan Adası’nda gökdelen olarak yükseldi, dolar cinsinden götürülmüş paralar. Malta’da gizli hesaplara yazıldı, soygunun rakamları.

Talan, soygun ve başını alıp giden hırsızlıklar karşısında, “ödediğin vergiler, yarattığın değere sahip çık” diyerek, ayağa kalkan topluma öncülük edeceğine, öfkeleri bastıran demeçlerle yetindi, yetiniyor muhalefet gibi muhalefet. Cinayetlere, işkence ve dolup taşan hapishanelere karşı, duyulan öfkeyi “adalet yürüyüşü” ile söndürüyor.

Bu da Türk tipi muhalefet işte...

Kağıt üstünde, “yalacıktan vatandaş” olan Kürtler ilk defa, bölge boyunca resmen düşman ilan edilmiş oldu. Kürt’ü öldürmek, tecavüz etmek, sokaklarda saldırmak cezasızlıkla ödüllendirildi.

Bunlar olurken, muhalefet “dibe vurmuş insani çürümüşlük” ile bütünleşiyor, ırkçılık ve şovenizmle ortaklaşıyor. Muhalefet lideri it, kurt başı işaretiyle barbarlığa destek veriyor.

Irkçılık, o coğrafyada “baş değer yargısı” olmuş oldu.

Oysa ırkçılık 1955 yılında, İstanbul ve İzmir’de yıkan, talan eden barbarlık dalgası olarak kabardığında, karşı ses veren bir CHP vardı. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, daha sonra “Kürtlerin topluca asılmasını” gündeme getirdiğinde, partisi içinde karşı sesler yükselmiş ve Bayar’ın isteği 50 (49’lar) kişinin tutuklanmasıyla noktalanmıştı.

Yine o dönemde, bölgesel Kürt kırımı İran ve Irak’la müzakere aşamasında kalmıştı.

1969 yılında, “Kürdistan’da komando harekatı” başlatıldığında, parlamentoda tepkiler yükselmişti. Türk

Genelkurmayı’nın, 1978 yılında “Kürt baskını”nı prova (tatbikat) etmesi gürültüler koparmıştı.

Ama, büyük bir geriye dönüş yaşandı. Irkçılık ve şovenizm, 1950’den sonra ilk defa bu dönemde, iktidarı ve iktidar adayı muhalefetin anlaşması ile Türk rejiminin ortak paydası oldu. Düne kadar, ırkçı diye ötelenen Türkeş’in görüşleri ana siyaset haline geldi. Türkeş’in bile yapmadığı yapıldı, Kürtler ötelendi. Herhangi bir Kürt kurumunun kapısından geçmek, bir yöneticisine selam vermek suç ve kabahat oldu. Cumhurbaşkanı denilen zat öldürdüğü Kürt sayısıyla övünüyor.

1960’lardan beri “sosyal demokrat” olduğu yalanıyla faşist diye AKP ve MHP’ye karşı duran CHP, bu dönemde yılan gibi deri, bukalemun benzeri renk değiştirdi. Irkçı cepheden birini Cumhurbaşkanı adayı (Ekmeleddin) yaptı. Parti içi iktidar savaşında yenik düşen MHP’lilerle işbirliğini kavileştirdi. Kökleri MHP’li olan birini İstanbul, birini de Ankara’da belediye başkanı yaptı. Bunlar, özel günlerinde Türkeş’i tapınak yapıyor, Pontus Rumları ve Koçgiri Kürtlerinin katili Topal Osman’ı yad ediyorlardı.

Kimileri katilleri seviyor ve tapınıyor. Toplumu, çürütüp insanlıktan çıkararak, ölü sevici, katile tapıcı yaptılar. Utanç ama Türk-İslam faşizmi Kürt öldürdüğü, kana bulandığı için oyları artıyor.  

Kazanç için Kürt katlediyor, sonra dönüp  geride kalanlarına vatandaş diyorlar.

Kısacası, zaten derleme ve toparlanma olan, topyekun çürümüş bir toplum bu. İnsani değerler de ölü burada. Çürümüşlükten, her taraf dayanılmaz pis kokuyor bu coğrafyada…

Burada, yaşayan nüfusun her üç kişisinden biri Kürt’tür.  Kürtler, küçük küçük azınlıklar hariç, onlardan olmayan yani kendini, soyunu inkar etmeyen başlıca halktır. Bu yüzden resmen ilan edilmiş düşman ve içeride el altında tutulan rehinedir onlar. Yalnız bu değil, İngilizlerin çizdiği sınırların dışında kalan akrabalarıyla birlikte düşmandır, esir Kürtler.
Ülkenin tek efendisi Recep Erdoğan, tebaasına öldürdükleri Kürt sayısını açıklayarak alkış topluyor. “Muhalefet gibi” yapan muhalefetten de destek alıyor.

Elleri kanlarında ama sonra utanıp sıkılmadan seçimden seçime, bu düşmandan oy istiyorlar. Kürtler ayrıca onların vergi ağacı. Yedikleri lokmadan, içtikleri sudan, örtündükleri libas, kazandıkları kuruştan vergi alıyorlar. Aslında vergi de değil, haraçtır bu. Verginin, hizmet olarak geri dönüşümü var. Kürtler vergi ve askerlikten sonra sadece öldürülmek, hapse atılmak için aranıyorlar. Onlar, kendi ülkelerinde rehine...

Ve bazıları katil ve madrabazları seviyor. Böyle gelmiş, bu dünya. Ama böyle gitmeyecek. Tarih vandalların çöplüğüdür de...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.