Bêrîtan ismi onunla kadınlaştı

Dosya Haberleri —

Gülnaz Karataş (Bêrîtan)

Gülnaz Karataş (Bêrîtan)

  • Dersim'de, Pêri Suyu'nun kenarındaydı köyleri. Babasının görevi nedeniyle Solhan'da doğup Elazığ’da büyüdüğü için göçebe bir aşiret olan Bêrîtanlara hep ilgi duydu. Ondan önce gerillada bu adı kullanan kimse yoktu. Bêrîtan ismi, Kürt halkının literatürüne bir kadın adı olarak onunla girdi.
  • Lêlîkan sırtlarında 25 Ekim günü çok yoğun KDP-TC gücü birikti. Zaten saldırıyı bekliyorlardı. Şehit Harun, savaşçılara, “Cesetlerimize basmadan karargâhımıza giremeyecekler” dedi. Gün ağarmadan saldırı başladı. Bir arkadaşı, “Bağırtılar ve tilili seslerini duyduk. Bêrîtan olduğundan habersizdik” diyecekti. 
  • Düşman tepeyi ele geçirdi. “Teslim ol! Sen kadınsın, sana bir şey yapmayacağız” diye çağrıda bulundular. Yanıtı, “Asla teslim olmayacağım. Teslimiyet ihanettir” oldu. Silahını öptükten sonra ellerine geçmesin diye kayalara vurarak kırdı. Ve Bêrîtan kendini uçurumdan aşağıya bırakarak ölümsüzleşti.

İSMET KAYHAN

Bêrîtan, kocaman gülüşüyle silahını büyük bir güven ile kavradığı fotoğrafıyla girdi hafızamıza. Fotoğraf, 25 Ekim’de zirvesinde ölümsüzleşeceği Çilûçar yamacında, vadide akan ırmağın kıyısı boyunca ilerleyen patikadan Lêlîkan’a erzak ve cephane taşımaya giderken çekilmişti. Adı, ilk geldiğinde Binevş Hêvî’ydi ve bu ismi Binêvş Agal’dan (Şehit Bêrîvan) çok etkilendiği için seçmişti; ancak bulunduğu Xakurkê’deki kampta aynı isimde bir kadın arkadaşı daha vardı: Doçkacı Binêvş, Maxmûr’da DAİŞ tarafından katledilen gazeteci Deniz Fırat ile Halil Uysal'ın Boy Aynası filmine konuk ettiği küçük Sarya'nın ablası. Babası Çaldıran’da milislik yaparken deşifre olmuş, ailesiyle birlikte köyünü terk edip Zagros dağlarını aşarak gerillaya gelmişti. İki küçük bebekleri de vardı.

Binevş Hêvî, lisedeyken okulun hentbol takımındaydı. Güçlü ve atletik bir fiziğe sahipti. Uçak saldırıları olduğunda taşıdığı ağır sırt çantasının üzerine küçük çocuğu da atmış, intişara çıkmak zorunda kalan aileye destek olmuştu. Arkadaşları nöbet listelerinde karışıklık olmasın diye ikisinden birinin ismini değiştirmesi gerektiğini söylediğinde gidip Binevş'e yalvardı ama o yanaşmadı. “Hadi fedakarlık bende kalsın” deyip Bêrîtan yaptı adını. 

Bêrîtanlara ilgisi vardı

Dersim'de, Pêri Suyu'nun kenarındaydı köyleri. Babasının görevi nedeniyle Solhan'da doğup Elazığ’da büyüdüğü için göçebe bir aşiret olan Bêrîtanlara hep ilgi duydu. Ondan önce gerillada bu adı kullanan kimse yoktu. Bêrîtan ismi, Kürt halkının literatürüne bir kadın adı olarak onunla girdi. Bêrîtan, kendini çok iyi yetiştirmiş ve çok okumuştu. 1991 yılı kadın katılımlarında cins bilinci ve feminizme dayalı katılımlardan ziyade ulusal ve sınıfsal çelişkiler daha baskındı. Bu konuda da farklı bir profil çizdi. Birlikte katıldığı arkadaşlarına, “Sena, Tanya” gibi kod isimler verdi. 

1992 baharında gerillalar, arkalarında çok çetin bir kış bırakmıştı. Kış boyu çok sık düşen çığ ve mart ayıyla birlikte başlayan hava saldırıları nedeniyle birkaç kez yer değişikliği yapmışlardı. Bêrîtan da Geliyê Reş alanından karargâha çekilen gerilla gücü içerisindeydi. Dola Aşutê adı verilen noktada çığ düşmesi sonucu savaşçılar epey zorlanmıştı. Seksen kişi, bir mangada haftalarca kalmak zorunda kalmıştı. İstisnasız her gün hava saldırıları oluyordu. Sabah henüz gün ağarmadan ikili-üçlü gruplar halinde araziye çıkıyor, akşama kadar bombardıman altında, kar yağmur demeden intişarda kalıyorlardı. Bu hava saldırılarının ilkinde Dirêj Ali’nin taburunda beş savaşçı yaşamını yitirmişti. Devletin verebildiği zarar, gerilla çadırlarına değen kocaman uçak mermilerinin açtığı deliklerdi. Bêrîtan’ın yanındaki bir arkadaşı, “Akşam mangalara geldiğimizde elimizdeki iğnelerle açılan delikleri diktiğimizi anımsıyorum” diye anlatacaktı o günleri.

Karların erimesiyle Noxta Biharê denilen bölgenin içinden geçen ırmak aşırı derecede coşmuş ve köprüleri yıkmıştı. Mutfak, Bêrîtan’ın mangasının olduğu taraftaydı. “Kıyının öte yanındaki arkadaşlar açken bize durmak yaraşmaz" diyordu. Coşkun ırmağa vurup karşı tarafa ekmek götürmeye çalışınca kıyamet kopmuştu. Çok tehlikeli bir girişimdi bu. O zamanlar kadın bölüğüne bakan Dilan, bu durumdan dolayı çok yüklenmişti Bêrîtan’a.

Yıkanmak yerine…

Gerillalar, yaklaşık altı aydır yıkanamamıştı. Sabunları bile yoktu üstelik. Akşam arkadaşlarıyla ıslak ve yorgun mangaya dönerken bazıları ise çok özerk bir şekilde çayını, yağlı ekmeğini tüketiyor, asla sabunsuz kalmıyorlardı. Tüm manganın bir plastik bardağı vardı. Otuz gerilla, bu bardakla çay içme sırasının kendisine gelmesini bekliyor, akşama kadar soğukta, karda, yağmurda kaldıkları intişar dönüşü sobanın etrafında mayışıp çay içme hayalini bir türlü gerçekleştiremeden uyuyakalıyorlardı. Ertesi gün de değişmiyordu bu durum.

Şehit Türk Ruken ve Şehit Besê Malazgirt ile Bêrîtan, BKC’ci olarak her gün noktanın üzerindeki tepeye çıkmak üzere görevlendirildi. İntişara çıkan gerillalar, savunmasındaydı artık.

Bêrîtan, pratik alanlara ve ön cepheler gitmek istiyordu. O güne dek katıldığı en büyük eylem, meşhur Êrîş Karakolu saldırısıydı. Çukurca ve Xakurkê güçleri, bu eylemi birlikte yapmıştı. Savunma kollarında yer almış, günlerce süren eylemin geri çekilmesinde yaralı arkadaşlarını taşımış, büyük fedakarlıklar yapmıştı. Hatta bu geri çekilmede aşırı yağmur nedeniyle çamurda kayan ayakkabılarını çıkarıp boynuna asmış ve saatlerce çorapla yürümüştü. Tepe görevleri çok keyifliydi onun için. Kitap okuyor, birçok konuda tartışıyordu. Bir gün tepenin alt tarafından bir grup gerilla geçti. Yollarına çıkıp nereden geldiklerini sordular. Tanıdığı biri çıktı grupta tesadüfen. Bingöllü Şehit Mesut'tu. Mahsum Korkmaz Akademisi'nden henüz gelmişlerdi. Kısaca sohbet ettiler. Bêrîtan, Hüseyin'in de gerillaya geldiğini o gün Mesut’tan öğrenmiş ve çok sevinmişti.

Yağmur bir saniye durmadı

Karların erimesiyle birlikte bir nokta değişikliğine daha karar verildi. Artık deşifre olan ve her gün bombardıman altında olan noktayı terk etmeleri gerekiyordu. Hazırlıklar bitince yola çıktılar. Yol hayli uzundu. Tabura Ereba bölgesinde çok dikkatli olmak gerekliydi. Arazi hem mayınlı hem de uçaklardan atılan ve harekete duyarlı, patlamaya hazır misket bombalarıyla doluydu. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurdan dolayı göz gözü görmüyordu. Yükleri ağırdı. Ateş yakabilecekleri kuru odun da yoktu. O gece Tabura Ereba’daki yıkılmış eski asker mangalarında ara verdiler. Yağmur bir saniye olsun durmadı. Bu zorlu gece boyunca söylediği şarkılarla arkadaşlarına moral veriyordu. Halay çektirerek onların ısınmasını sağladı. Sabah yağmur durdu nihayet ve güneş açtı. Tek sıra halinde yürürken güneşin sıcak ışınlarının vurmasıyla üzerlerinde sırılsıklam olan elbiselerden buhar yükseliyordu. Öğlen saatlerinde Lêlîkan’da ara verip yeni yeni çıkan tırşık otlarını topladılar. Ölçülü bir şekilde dağıtılan ekmekle dürüm yapıp yediler.

'Mezarın yerini biliyorum'

(Sonradan bu alanda bir şehitlik yapılacak, Bêrîtan filminin çekimleri sırasında Halil Dağ tamamen tesadüf eseri karşılaştığı eski bir gerilladan Bêrîtan’ın kayıp mezarının yerini bildiğini öğrenecekti. Yıllarca doçka kullandığı için kulakları duymayan Doçkacı Yaşar, film ekibini görünce merak edip niye geldiklerini soracak, onlar da Bêrîtan ile ilgili bir film yapacaklarını söyleyecekti. Yaşar, “E ben mezarın yerini biliyorum” deyince, işte orada o bilinen tören yapılacak ve naaşı da bu şehitliğe getirilecekti.)

'George Puşt poşetleri'

Bêrîtan, romantik bir gerillaydı. “Bir gerilla çantasından tuzu, şekeri ve kibriti eksik etmemeli” derdi. Zor zamanlarda kullanmak üzere çantasındaki malzemelerden çıkarır, arkadaşlarıyla paylaşırdı. Çantasında çok farklı ambalajlar vardı. '91’de ABD uçaklarının attığı yardım paketlerinin bazıları Güney'deki gerilla alanlarına düşmüştü, bazı paketler o zamandan kalmaydı. “Nereden geldi bunlar?” diye sorulduğunda kahkaha atıp, “George Puşt poşetleri” demişti. Bu sözleri tüm arkadaşlarını güldürmüştü bir kez daha. O yıllarda, mücadele ortamında kadınların gülmesi, şaka yapması, çok kolay “hafiflik” yaftası yemelerine yol açsa da gülmekten ve espri yapmaktan vazgeçmedi hiç. “Çevredekiler ne der” diyerek hareket etmezdi. İşte bu uzun yoldan sonra, nihayet hedef noktalarına vardılar. Burası önceden bildikleri ama bir süredir kullanmadıkları bir noktaydı. Kadın savaşçılar vadinin arka tarafında, Şekif Dağı'nın eteklerine denk gelen yerde kamp kuracaktı.

Gözlüklüysen küçük burjuvasın!

Bêrîtan, basın mangasındaydı. Gelen talimatların ses çözümünü yapıp onları yapının eğitimlerinde okunmak üzere hazırlıyordu. O zamanlar ya daktilo kullanılıyor ya da defterlere yazılıyordu. Basında olmak aslında Bêrîtan'ın seçimi değildi. O zamanlar basıncılar çok çekti dağlarda. Gözlük takan savaşçılar, yapıdaki birçok kişi tarafından küçük burjuva olarak damgalanıyordu. Bêrîtan, bu algıyı da yerle bir etmişti. Elindeki BKC ile sarp tepelere herkesten önce varıyordu. İdeolojik gücün pratikten yoksunluk, pratikçiliğin de ideolojiden yoksunluk olamayacağının, ancak ikisini birleştirerek gerçek bir özgürlük savaşçısı olunabileceğinin canlı örneğiydi. Bêrîtan’ın basın alanında olması, Dilan’ın kararıydı. Pratiğe gideceğini beklerken gelen bu görevlendirme, Bêrîtan’ı çok üzmüştü. Karargâhta kalmayı kaldıramıyordu. Zaten İkinci Ana Karargâh Komutanı olan zat, kadın yapısını o vakitler tüm genel yapıdan izole etmişti. Şehit Harun, “Xakurkê bir köy, kadınlar ise bu köyün kenar mahallesiydi. Kadın arkadaşların kamplarına erkeklerin girmesi yasaktı. Erkekler mutfağa da girmiyor, tüm nokta işleri kadınlara yaptırılıyordu. Kefiye takma zorunluluğu da vardı. Bêrîtan, bu yasağı anlamsız bulur ve her fırsatta delerdi” diye anlatacaktı bu süreci. 

Şarkılar söyleyerek

1992 yılının karargâh üslenmesinin tüm erzağını ve cephanesini seksen kişilik kadın bölüğünün üç takımı üstlenmişti. Her gün en az iki ila dört saat arası uzaklıklardaki farklı lojistik noktalarına gidiyor, boşalttığı çantalara çay, şeker, tuz, pirinç, yağ, çok lüks olan salça, fasulye, nohut ve un gibi temel gıdalarla cephane yüklüyor, karargâh lojistiğine getiriyordu. Tüm yılın üslenmesi, kadın yapısının sırtında yapıldı. Normalde bu iş için on-on beş katır olurdu karargâhlarda. Bu görevler bahardan yaz aylarına kadar günlük rutinleriydi. Hele yağmurlu günlerde göreve gitmek işlerini daha da zorlaştırırdı. Çantalar, elbiseler ıslanınca yükleri daha da ağırlaşırdı ama arkadaşları bu görevlere Bêrîtan’ın olduğu grupla gitmek isterdi. O kadar moralliydi ki, şarkılar söyleye söyleye gidip geldiği dört saatlik yolu sırtlarındaki yüklere rağmen hissetmezlerdi bile. İşte kim tarafından çekildiği bilinmeyen meşhur fotoğrafı da bu göreve gidişlerden biri sırasında çekildi.  

Bêrîtan’ın yükü şekerdi. Yolda yine yağmur yağınca şeker, ıslanan çantaya yapışmıştı. Noktaya varıp yüklerini boşaltınca çantasını yıkamamış, “yapışan şekerleri mangaya götüreyim, arkadaşlar revaz banıp yesin” diye düşünmüştü. Ama bunun için Bêrîtan içtima karşısına çıkarılacaktı.

O revasın ve şekerin tadı çok güzeldi

Turuncu kaplı küçük bir not defterinde düzenli günlük tutardı. O günkü günlüğüne bu anıyı yazdıktan sonra son cümlesinde, “Ne olursa olsun o revasın ve şekerin tadı çok güzeldi” diye yazmıştı. Günlüğünde Dilan’ı Demir Lady Margaret Thatcher’a benzetmişti. Bu düşüncesini direkt Dilan’la da paylaşmak istemişti. Yönetim mangasından içeri girip, “Sizinle bir şey paylaşmak istiyorum heval” diyerek bu bölümü olduğu gibi ona okumuş, sonra da ellerini uzatmış ve “Beni tutuklayabilirsiniz” demişti. Dilan, onun beklediği gibi bir tepki vermemiş, tam tersine Bêrîtan’ın cesareti karşısında olumlu bir tavır sergilemişti ama bu, sadece o anlık bir olumluluktu.

Dilan, sağlık sorunları nedeniyle bir süreliğine İran’a gidecekti. Şehit Zehra, bu yokluğu fırsat bilip Geliyê Reş üzeri Gerdiya alanına pratiğe gidecek bir takım düzenledi; Bêrîtan da takım komutanı olarak pratiğe gidecekti. Tam olarak 4 Ağustos 1992 günüydü. Düzenlemesi yapılınca Zehra, Bêrîtan’ı çağırıp bilgi verdi. İnanmadı, pratiğe gitme umudu kalmamıştı artık çünkü. Çığlık çığlığa bağırdı. Koşturup tüm arkadaşlarına sarıldı. İşte Şehit Dersim'le (Aynur Narin) yan yana durduğu bu fotoğraf, o sevincinin hemen ardından çekildi.

6 Ağustos'ta yola çıkacaklardı. Bêrîtan’ın kıskaçtan çıkması arkadaşlarını çok sevindirmiş, bir yandan da üzmüştü.

‘Savaştıkça güzelleşiyor kadın’

Bêrîtan gider gitmez haberleri gelmeye başladı. Ekim ayında yapılan Rubarok karakol eyleminde büyük fedakârlık yapmış, en ön saflarda bir takımı koordine etmişti. Orada yaralanmıştı. Bir M-16 mermisi çenesinin altından girip dudağına yakın bir yerde çıkmıştı. Yaralı haliyle gelinen noktada savaşçılara ekmek yapan grupta yer almış, sonra Dirêj Ali ve Şehit Harun'un zorlamasıyla karargâha gelmişti. Yüzündeki bir gamzeyi andıran yara izine bakıp, “işte gördüğün gibi/ savaştıkça güzelleşiyor kadın” dizelerinin yer aldığı şiirini o günlerde yazmış, “devrim, fırtınalı kişilik ister” diyerek bitirmişti.

1992 Güney Savaşı, Rubarok eyleminin geri çekilmesine denk geldi. Xakurkê gücü, bu eylemde çok ağır kayıp vermiş, birçok gerilla da yaralanmıştı. Güç toparlanmadan KDP saldırısı oldu. Yanlış savaş taktiği, köy tarzı üslenme, mevzilerden çıkılarak alan savunması yapma, kaçınılmaz bir son hazırlıyordu. Tedavi olmak için karargâha gelmişti. Çember daralınca fiziksel sorunları olduğu için noktada tutulan en zayıf kadın savaşçılardan bir manga oluşturup tepeye çıkmayı önerdi. Vadinin girişindeki bir yamaca mevzilendiler. 

Lêlîkan sırtlarında 25 Ekim günü çok yoğun KDP-TC gücü birikti. Zaten saldırıyı bekliyorlardı. Şehit Harun, mevzileri geziyordu. Savaşçılara, “Cesetlerimize basmadan karargâhımıza giremeyecekler” direktifini verdi; “Hepimize serkeftin!” dedi ve diğer mevzilere gitti. Sabah henüz gün ağarmadan saldırı başladı. Bir arkadaşı, “Bizim olduğumuz tepenin hemen karşısındaydı ve biz ancak BKC ile müdahale edebiliyorduk. Bağırtılar ve tilili seslerini duyduk. Bêrîtan olduğundan habersizdik tabii” diyecekti. 

‘Teslimiyet ihanettir’

Bêrîtan, uzun süre tek başına savaşarak tüm arkadaşlarının geri çekilmesini sağladı. Gün ağardığında düşman tepeyi ele geçirdi. Doçkanın başındaki gerillalar doçkayı kurtarabildi ama tepe düştü. Tepede savaşanın bir kadın olduğunu anladıklarında daha da yüklendiler. “Teslim ol! Sen kadınsın, sana bir şey yapmayacağız” diye çağrıda bulundular. Yanıtı, “Siz Güney'den Kuzey'in devrimine saldıran işbirlikçilersiniz. Asla teslim olmayacağım. Teslimiyet ihanettir” oldu. Silahını öptükten sonra ellerine geçmesin diye kayalara vurarak kırdı. Kendini uçurumdan sakince aşağıya bıraktığında kelebek etkisi yarattı ve turuncu bir destan çiçeği gibi açtı Kürdistan’ın dört yanında. Tarih 25 Ekim 1992'yi gösteriyordu, Gülnaz Karataş yani Bêrîtan artık ölümsüzleşmişti.

Aynı gün bir buçuk yıllık savaşçı olan Bêrîtan, o tepede büyük bir direniş sergilerken direnen yüzlerce savaşçıya komutanlık yapan zat, yanında korumalarıyla Bêrîtan’ın o fotoğrafının çekildiği patikadan, Zelê Kampı'ndan çekilme ile sonuçlanacak olan görüşme için KDP denetimindeki bölgeye yürüyordu.

Hüseyin de Dersim'de şehit düştü

Turuncu kaplı küçük bir not defterine yazdığı günlüğü, vasiyeti üzerine nişanlısı Hüseyin Dersim’e ulaştırılacak, “al şafaklara batmış bu dağları/ birlikte seyre durmadan/ bir an için bile olsa ölmek istemiyorum, hepsi bu” diye seslendiği ve dağlarda hiç karşılaşmadığı Hüseyin, Dersim’de şehit düşecekti.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.