Berlin Konferansı'ndan uçan İmralı damına konan kuş 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Bu konferans “devletsiz” ve “erkeksiz” bir konferanstır. Onun başlığı  “Devrimimiz: Hayatı özgürleştirmek”. Demek ki Konferanstan erkeklerin payına da özgürlük düşecek. “Kadın yüzyılı”na girmek üzereyiz.
  • Robes Piyer, Marks, Engels, Lenin, hele Stalin, hele Mao, hatta Castro ve hatta Che Guvera böyle bir “kadın yüzyılını” akıllarının köşesinden bile geçirmediler. Hiç birimiz geçirmedik.
  • Bana konuk gelen ailenin küçük kızı şöyle dedi: “Kuş olsam, İmralı’nın damına konsam ve Öcalan amcama Berlin’deki kadınların sesini duyursam”…


 
İnsanlık her gün içini karartan bir hayata uyanıyor.

Buzullar eriyor, iklim krizi uygarlığı ve arıları tehdit ediyor.

Nükleer dünya savaşının dehşeti umutsuzluk, çaresizlik yaratıyor.

Milyonlar açlıktan, etnik, dini, politik baskıdan kıtalardan kıtalara ölümü göze alarak göç ediyor.

Nice kadın hapsedildiği evlerde ölümü bekliyor, nice çocuk, annesiz hayatta hayallerini kaybediyor.

Alkolizm, uyuşturucu, fuhuş, pornografi zihinleri bulandırıyor, ahlaki çöküş yaşayan ölüler üretiyor.

Simsiyah haberler aydınlığa hasret insanlığın güneşini karartıyor.

Dünya krizde…
Sosyalist dünya küresel kapitalizmin dev gibi ağırlığı altında ezilmiş. Bütün dinler devletlerin eline geçmiş. İnsanlar "komünizm" ütopyasını da Cennet ütopyasını da kaybetmiş. 

Ama bir şeyler oluyor.
Çürüyen gezegenimizde bir meltem havası… Aralık kapılardan, pencerelerden sızıyor. Uyuşturulan insanlık bu esintiyle adeta canlanıyor. Dağlarda direniş tünellerine sızan kimyasal zehirli gazlar bu rüzgarın etkisiyle dağılıyor, genç kadın ve erkekler temiz havayı ciğerlerine dolduruyor.

Bir ses bombaların, uçakların, tankların, devletlerin kulakları sağır eden seslerini bastırıyor:
“Jin Jiyan Azadî!”

40 ülkeden 800 kadın delege Berlin’de işte bu haykırışla bir uluslar arası kadın konferansında çalışmalarına başladı. 8 dilde simültane çevirilerin yapıldığı, yani kadın dillerinin kardeşleştiği bir konferans bu. Ve kadınlar, üç kelimelik evrensel kadın sloganını dile getiren Kürt dilinde birbirleriyle anlaşıyor, kucaklaşıyor ve konuşuyor. Üç kelime “kadın devriminin”, kadınlar arası enternasyonalin sloganıdır. 

Tarihin sonu geldi denilen bir zamanda, o tarih Kürt ulusunun omuzlarına eşsiz bir misyon yükledi. Cinsiyet özgürlükçü, ekolojik, komünal demokratik sosyalizm hedefine yürüme, bürokratik merkeziyetçi devletleri tarihin çöplüğüne atma, milletler, milliyetler, dinler, mezhepler, kültürler ve cinsiyetler arasındaki düşmanlığa insanlığı “demokratik ulus” içinde birleştirerek son verme, devlet sınırlarını “konfederal devrimle” haritalardan silme, böylece savaşların kaynağı “Leviathan”ı, Davud’un sapanıyla öldürme, Meriç sularında, Akdeniz’in dalgalarında boğulmadan günümüzün Evliye Çelebi’si milyonlara istediği yerde, ülkede, kıtada özgürce yaşama yolunu açma misyonu…

Ve şimdi biz Kurdistan halkına tarihin yüklediği bu misyonun öncülerini Berlin’de izlemekteyiz.
Konferans Hazırlık Komitesi üyesi Songül Karabulut’un ve aynı komitenin üyesi  Sultan Öger’in açıklamalarını okudum ve düşündüm:

Pek çok uluslar arası toplantıyı izlemiştim. Kimisine katıldım. Dünyanın dört tarafından gelmiş delegelerle tanıştım. Ama hepsi devletlerin ve biz erkeklerin gücüyle örgütlenmişti. Hepsinin prezidyumlarında, bazan bir iki istisnayla erkekler, hem de yaşlı erkekler vardı. Bu konferanslara katılmış olmaktan memnundum. Evet çok dilliydi. Bütün küresel erkek egemen devletlerin diliyle konuşan bu uluslar arası konferanslarda Türkçe vardı, ama Kürt dili yoktu. Kadın yoktu. Ruh yoktu.

Bu gerçeği biz erkekler Öcalan’ın ilk özgürlükçü kadın müfrezesini Kürdistan dağlarına yolcu ettiği  gün başlayan yeni “kadın çağında” öğrenmeye başladık. Berlin’dek konferans bu öğrenme sürecimizi kesinlikle yeni bir aşamaya yükseltecektir. Çünkü bu konferans “devletsiz” ve “erkeksiz” bir konferanstır. Onun başlığı  “Devrimimiz: Hayatı özgürleştirmek”. Demek ki Konferanstan erkeklerin payına da özgürlük düşecek. “Kadın yüzyılı”na girmek üzereyiz.
Alışılmamış bir ortam var: Konferans “kadın mücadelesini nasıl başlatırız” sorusunun aşıldığı bir dönemde toplandı. 40 ülkeden 800 delege çoktan başlayan mücadelenin içinden Berlin’e geldi. Şimdi bu kadın mücadelesi “devrimden” söz ediyor. Yeniden burkaya mahkum edilmek istenen savaşkan Afganistan kadınları, baş örtüsü açık diye katledilenlerin, şimdi serhildana kalkan İranlı arkadaşları ve kadın partisi ve kadın ordusunun çarpıştığı Kurdistan’dan gelen kadınlar, başları örtülü ve açık, ulusal giysileriyle “insanlık krizini” aşacak devrimin sorunlarını tartışıyor.

Robes Piyer, Marks, Engels, Lenin, hele Stalin, hele Mao, hatta Castro ve hatta Che Guvera böyle bir “kadın yüzyılını” akıllarının köşesinden bile geçirmediler. Hiç birimiz geçirmedik. Bugün yaşadığımız bu muazzam gelişme Rozaların, Claraların, Kollantayların,  daha nicelerinin, 68’lerle büyüyen feminist hareketlerin mücadelesini yeni bir aşamaya yükseltti. Tarih, çelişkileri, zikzaklarıyla kesintisiz bir şekilde yoluna devam ediyor.

Kadın mücadelesi ve bugünü hakkında yarım yamalak bilgilerimle Konferansla ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

Bitirirken ne diyebilirim? Kürdistan kadın hareketi, Türkiye’de yasaklı dilini dünya kadınlarının bin bir dilinin arasında hak ettiği yere taşıdı.

Türk faşizmi, Konferans salonundaki “Jin jiyan azadî” haykırışlarını duymamak için kulaklarını tıkıyor.
Ama duyuyor.

Acaba “kadın özgürlüğü paradigmasının sahibi”ne dünya kadınlarının sesi ulaşıyor mu? Tecrit duvarını bu ses aşabiliyor mu?

Bana konuk gelen ailenin küçük kızı şöyle dedi: “Kuş olsam, İmralı’nın damına konsam ve Öcalan amcama Berlin’deki kadınların sesini duyursam”…

Anne ve babası ağlıyordu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.