Bir de buluşan üç metafor

Forum Haberleri —

❏

  • Yola çıkanlar adım adım hakikate ulaşmaya başlarlar. Özgürlüğe açılan ilk kapı özgür mekanlar yaratmanın mücadelesinden geçer, sonra kapılar açılır bir bir, Şehid Ezda Ararat bu kapıları mücadele ede ede kırar ve açar, yukarıdaki yazıdan da anlaşıldığı gibi özgürlüğün çoşkunluğunda şiir tadında hakikate erenlerden olur. Bize düşen de bu çoşkunluğa kavuşmak olur.

ZERYAN REVAN

Özgürlük mücadelesi yürüten Ezda Ararat’ın şahadetinin üzerinden sekiz yıl geçti. 20 Şubat 1986’da Ağrı’da dünyaya gelen Ezda Ararat (Fatma Sağın), yurtsever bir çevrede büyür ve bir süre legal çalışmalarda yer alır. Daha sonra bu çalışmaları yeterli bulmayıp 2005 yılında önce canlı kalkan olur, sonra da gerilla saflarına katılarak, Özgürlük Mücadelesi’ni daha aktif ve sıcak alanlarda yürütmenin adımlarını atar. Bu adımlar gün geçtikçe büyüyerek ve hızlanarak Xakûrkê’den Zap’a ordan Zagroslara uzanarak gelişir ve güzelleşir. Haziran 2012’de Ştazin eyleminde şehid düşen Ezda Ararat anısına yoldaşı Ekin Sevcan’ın yazdığı bir yazıdan O’na doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Özgürlük… şiir… ve delilik…

“Dün gece seni düşündüm. Seninle yaşadığımız o güzel ve anlamlı yoldaşlığı… Önce anılara daldım ve kendimi, o vanilya kokulu kır çiçeklerini ilk keşfederkenki çocukça sevincimizde buluverdim. Nasıl da sevmiş ve sevinçle toplamıştık o çiçekleri. Öyleki o günden sonra, yoldaşlığımızı daima bu çiçeklerle anmaya sözleşivermiştik seninle. Ve anılar birbiri ardına dizildi. Daha biri bitmezden evvel bir diğeri gelip konuverdi fikri haneme. Kâh güldüm, kâh ağladım. Ve sonunda Bazîd’in seni büyük bir görkemle karşıladığı o güne geldim. Ararat’ın intikam çığlığının, Serhatlı anaların ağıtlarına karıştığı o güne. Kâh gururlandım, kâh lanet yağdım kahpeliğine zalimin. Sen fikrime geldikçe ben anlattım ve ben anlattıkça gece beni dinledi. Ve sonunda bu güzel yoldaşlığa olan vefa borcumun ukdesiyle yerindim.

Seni hala yazamamış olmanın ukdesiyle… Derken elimde bir kalemle, yazmaya hiç hazır olmadığım bir anda, defterime bir şeyler karalarken buldum kendimi; Özgürlük… Şiir… Ve Delilik… Bana rağmen bir anda yazılıvermişti bu üç sözcük; Özgürlük… Şiir… Ve Delilik… Sanki gaipten bir güç bir anda, sendeki anlamın en iyi bu üç sözcükte dile geldiğine karar vermişti. Ve bu kesinlikle doğruydu. Bu üç sözcük, kesinlikle sendeki anlamın en güzel ifadesiydi; Özgürlük… Şiir… Ve Delilik… Evet, bu kesinlikle sendin!

Deli ırmaklar gibi coşkun bir yüreğin, en devrimci duygularla yaşama tutunması değil mi ki özgürlük? Yaşamı koşar adım yürümek ve her anını hissetmek değil mi ki? Değil mi ki özgürlük, anlamına ulaşmak için yaşamın, korkusuzca sınırları yıkıp geçmek? İmkânsızlıklarla vuruşarak anlamlaşmak ve anlamda çoğalmak değil mi ki? Değil mi ki özgürlük, güzel olana aşkla bağlanmak? Ve bu değil miydi Ezda’nın yaşam muhtevası? Bu yüzden değil miydi şiirleri o kadar çok sevmesi? Ve en coşkun duygularını şiirle dile getirmeye çabalaması… Bu yüzden değil miydi şiir tadında yudumladığı yaşama, bir şiir gibi veda edişi? Ve evet, beline doladığı özgürlük bayrağını göklere çekmek için, bir kez daha omuzlamıştı işte silahını. Ve Ararat’ın yüreğinde büyüttüğü isyanla, deli bir tay gibi koşup aşmıştı düşmanın ölüm çeperini. Öyleki, havada uçuşan yüzlerce mermi arasında toprağa düşerken selvi boylu narin bedeni, ince bir tebessüm yayılıvermişti yüzüne. Çünkü ruhu, bir kez daha en tutkulu buluşmasını yaşamıştı özgürlükle. Ve bu tebessüm, bu mavi gülüş, özgürlükle buluşmasına okuduğu son şiiriydi belki de.

Mavide buluşan dizeler

Biz baharla biriz

Bahar yürekli çocuklarız

İçimizden taşan bir coşkuyla

Karşılarız her baharı

Ve her buluşmamızda

Yeni bir ayrılığın yorgunluğunu giyeriz

Önce coşkuyu

Sonra yorgunluğu

Ve nihayet ölümü giyiniriz

Biz giyindikçe

Bahar kendinden soyunur

Biz giyindikçe

Soyunur bahar tazeliğinden

Ve sonunda mevsim

Solgun ve çırılçıplak kalır

Yaşamın ve hissedişin diliydi…

Evet, yürek öykülerini en güzel şiirle anlatırdı Heval Ezda. Çünkü şiir, yüreğin en hakikatli diliydi. Duygunun, aşkın ve anlamın diliydi. Yaşamın ve hissedişin diliydi… Sözcüklerin, anlamı hapseden kalıplarından sıyrılması ve yaşamı hissetmesiydi. Kelamın yaşamla en gerçek buluşmasıydı. Ve yaşamın kendisini en özgür biçimde dillendirme retoriğiydi… Bu yüzden de kendisini en yalın haliyle şiirde bulurdu Heval Ezda. Şiir yazdığında ya da okuduğunda, sanırdın ki ruhu bedeninden ayrılmış ve uçsuz bucaksız semalarda gezinmekte. İşte tam da bu yüzden Önderliğin “şiir bir özgürlük arayışıdır” sözünü ilk okuduğunda mutluluktan havaya uçmuş ve çok güzel bir müjdeyi almışçasına sevinçle yanıma koşmuştu.

Ve delilik… Heval Ezda’nın coşkun ve fırtınalı ruhunu betimleyen o üçüncü sözcük… Özgürlük ruhunun diğer metaforu… Ve şiirselliğin belki de en güçlü mecazı… Ezda’nın diğer yanıydı delilik. Bu yüzden ona deli kız derdim. Çünkü o büyük bir aşk ve tutkuyla yaşardı her şeyi. Deliceydi bağlılıkları; yoldaşlıklarına, mücadelesine ve Önderliğe delice bir tutkuyla bağlıydı. Onlarsız düşünemezdi asla kendisini. Onlar için vardı ve onlar için yaşıyordu.

Özgürlük… Şiir… Ve Delilik… Aslında bu her üç sözcükte de, aynı yerde buluşmuştu Heval Ezda’da; duygunun coşkunluğu ve anlamlaşmanın derinliği…

Bir çocuğun coşkunluğunda yaşardı, çünkü O her duyguyu. Ve bir yiğidin deliliğinde dokunurdu yaşama. Aşkla ve tutkuyla bağlanırdı, güzel ve anlamlı olan her şeye; ama en çok da Yoldaşlığa ve Önderliğe…”

Yola çıkanlar adım adım hakikate ulaşmaya başlarlar. Özgürlüğe açılan ilk kapı özgür mekanlar yaratmanın mücadelesinden geçer, sonra kapılar açılır bir bir, Şehid Ezda Ararat bu kapıları mücadele ede ede kırar ve açar, yukarıdaki yazıdan da anlaşıldığı gibi özgürlüğün çoşkunluğunda şiir tadında hakikate erenlerden olur. Bize düşen de bu çoşkunluğa kavuşmak olur.

* Ezda Ararat (Fatma Sağın), 19 Haziran 2012 yılında Colamêrg-Şemdinli’de şahadete ulaşmıştır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.