Bir kere daha Ortadoğu...
Aykan SEVER yazdı —
- Önümüzdeki günlerde Suriye'nin genelinde gerilimin artması kaçınılmaz gözüküyor. Basına yansıyan bilgilere göre Rusya ve Çin'in desteğini alan İran, ABD'yi bölgeden çıkarmak için yeni hamleler peşinde. İlaveten İran, Arap ülkelerini de katarak Körfez bölgesinde yeni bir deniz gücü kurmaya çalışıyor. BAE ve Suudi Arabistan'ın bu tasarıya olumlu bakması halinde ABD'nin kurgusunun çökeceği açık.
3. Dünya Savaşı'nın Batılı aktörleri her ne kadar sıcak çatışmayı Uzak Doğu’da söndürmeye çalışsa da Ortadoğu hiçbir zaman dünya siyasetindeki çekişmelerin odağında olmaktan kurtulamıyor. Bunun tabii tarihsel nedenlerinin yanı sıra günümüzde Ortadoğu ve dünyanın yaşadığı köklü altüst oluşlarla yakından ilgisi var.
ABD'nin Körfez ülkelerine özellikle Suudi Arabistan'la 2. Dünya Savaşı sonrası kurduğu "Suudi petrolünün istikrarlı tedariki karşılığında güvenlik sağlanması" denklemi son yıllarda geçerli olmaktan çıktı. ABD eskisi kadar "güvenlik" konusunda yeterli olamazken Çin gibi yeni yükselen güçlerin varlığı dengeleri değiştirdi. Bir geçiş dönemi yaşandığından bahsetmek mümkün. Bir çok denemeye rağmen Suudilerin gönlünü tekrar kazanamayan ABD yönetimi muhtemelen yukarıda sıraladığım şeylerin farkında olarak yeni hamlelerle geçmişe göre daha geri bir noktada olsa da Riyad'la ortaklığı sürdürmeye çalışıyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken 6-8 Haziran tarihlerinde Suudi Arabistan'da olacak. Blinken ilişkileri onarmak için Riyad'ı Yemen'de ateşkesin devamı-çatışmalar burada yeniden başladı-, Sudan'da ateşkes ve DAİŞ'e karşı mücadele başlıklarına odaklamaya çalışacak. Ayrıca Arap ülkelerini İsrail'le ilişkileri geliştirmeye zorlayacaklar. Ne kadar sonuç alabilirler belirsiz. Ancak İran'ın ülkedeki elçiliğini yeniden açtığı Suudi yönetiminin hem İran hem de Çin'le dengeli bir ilişkiyi en azından şimdilik tercih edeceği söylenebilir. Bu arada ABD, BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoon bin Zayid Al Nahyan'ın geçen hafta gerçekleşen Washington ziyaretinde iki ülke arasındaki güvensizliği gidermiş izlenimi verdi. Tabii gerçeği pratikte göreceğiz. Bu temaslarla ABD'nin hali hazırda bölgede var olan askeri gücüne ek olarak Körfez'den Süveyş'e kadar uzanan coğrafyayı Arapların katılımıyla daimi bir görev gücüyle tutmak için yeni bir deniz birliği oluşturmayı önüne koyduğu ileri sürülüyor.
Önümüzdeki günlerde Suriye'nin genelinde gerilimin artması kaçınılmaz gözüküyor. Basına yansıyan bilgilere göre Rusya ve Çin'in desteğini alan İran, ABD'yi bölgeden çıkarmak için yeni hamleler peşinde. İlaveten İran, Arap ülkelerini de katarak Körfez bölgesinde yeni bir deniz gücü kurmaya çalışıyor. BAE ve Suudi Arabistan'ın bu tasarıya olumlu bakması halinde ABD'nin kurgusunun çökeceği açık.
Oligarşinin seçim tertibi sonrası Batı ve Arap ülkelerinden epey taltif gören rejim bu süreçte ne yapacak sorusu da ister istemez gündeme geliyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar rejime seçim öncesi bir hayli yatırım yaptı. BAE Türkiye’de 10 milyar dolarlık bir yatırım projesi açıklamıştı, önümüzdeki beş yıl içinde 40 milyar dolarlık ticareti kapsayan anlaşmalar imzalandı. Katar ve Suudi Arabistan'ın da seçim öncesi TC'ye destek çıktıkları biliniyor. TC'nin silah ihracatının yüzde 40'ı BAE ve Suudi Arabistan'a yapılıyor. Seçim sonrası rejimin devam etmesine çokça sevinç gösteren Katar'ın TC'nin Suriye'deki işgal bölgelerinde konut yapımı finansına girdiği de biliniyor. Esad yönetiminin Arap Birliği'ne geri dönüşüne karşı olan Katar'ın bu hamlelerinde ABD ile paralel bir süreç izlediğini de not edelim. Özetle, Arap Körfez ülkelerinin birbirinden farklı karakterlerde olsa da rejimden beklentileri olacak. TC bu beklentileri bir taraftan emperyalist emellerini ilerletmenin bir aracına dönüştürmeye uğraşırken bir yandan da özellikle Özerk Yönetim'e karşı bir silaha dönüştürmeye çalışacak. Ancak en nihayetinde olanlar bir güç çarpışması, sonucu da bu belirleyecek.
Neticeyi güç ilişkilerinin tayin edemeyeceği şeyler de var. Ekolojik kriz bütün dünyayı sarmaya devam ediyor. Ortadoğu'nun geneli başta su sorunu olmak üzere doğanın yıkımı ile bağlantılı ciddi sorunlarla karşı karşıya. Mevcut paylaşım savaşı kapsamında geliştirilen politikaların bırakın bu sorunları çözmeyi giderek daha da derinleştirdiğine her gün şahit oluyoruz. Bu yerkürenin genelinde de böyle. Bir gelecek hayali kurmak istiyorsak BARIŞ hâlâ anahtar konumunda…