ABD-TC pazarlıkları
Aykan SEVER yazdı —
- Blinken -Fidan görüşmesi sonrası yapılan açıklamada TC'nin "terörle mücadele"sinin desteklendiği türünden ifadelerin yer alması, Güney Kurdistan'a dönük işgale bugüne kadar olduğu gibi ses çıkarılmayacağının işareti olarak görülebilir.
Son haftalarda ABD-TC arasındaki pazarlıklar yoğunlaştı. TC bölgesel-emperyalist güç olma ve içeride diktayı tahkim etme hesabıyla gündemde olan arayışını özellikle Rojava ve Başȗr'a dönük işgal siyasetini büyütme üzerinden sürdürüyor. ABD ise 3. Dünya Savaşı'ndaki "stratejik gereklikler" hesabıyla kısmen sağlanmış olan TC'nin Rusya'ya karşı konumlanması talebini ön plana çıkarıyor.
Geçen hafta Türk Dışişleri Bakanı Fidan ve MİT Başkanı Kalın ABD'ye gitti. Basına yansıdığı kadarıyla bu görüşmelerde öne çıkan başlıklar arasında Ukrayna savaşı ile ilgili TC'nin tutumu yer alıyor. ABD'nin bu çerçevede Türkiye'deki diktayı Rusya'ya karşı savaşta daha fazla rol üstlenmesi ve aktif olması için teşvik edici bir dil kullandığı göze çarpıyor. Ayrıca rejimden Kiev yönetimine hamilik yapması isteniyor.
Nitekim aynı günlerde Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin Türkiye ziyareti bu başlığa koşut gelişti. Ankara-Kiev görüşmelerinde bütünüyle netleşmese de TC'nin Ukrayna'nın başta top mühimmatı olmak üzere silah ihtiyacını dolaylı yollarla karşılaması ve TC-Ukrayna ortak silah üretiminin artırılması sonucu çıktı. İkincisi, Zelenski TC'nin Rusya'yı zorlayarak Tahıl Koridoru'nu yeniden işlevlendirilmesini istedi. Sonuncu başlıksa, TC açısından bir hayli sıkıntılı; zira Erdoğan Rusya’nın da dahil olacağı bir Barış Zirvesi’ne ev sahipliği yapmaya hazırız açıklaması yaparken; TC yetkililerini etkileme hesabıyla bu görüşmede bol bol "Kırım Tatarları" muhabbeti yapan Zelenski ise bu teklife dolaylı olarak karşı çıktı ve zirve İsviçre'de düzenlenecek, Rus tarafının temsilcileri de orada olmayacak, dedi.
Bu parantezi kapatıp yeniden ABD-TC pazarlıklarına dönecek olursak diğer başlık Rojava ve Başȗr'a düzenlenecek yeni işgal saldırılarıydı. ABD açısından Rojava başlığının beklemede olduğu ve orada şimdilik pozisyonlarını koruyacakları gözüküyor. Fakat TC ile bölgedeki DAİŞ tutuklularıyla konuşulmuş olması, onlara söz hakkı tanınması burasıyla ilgili bazı pazarlıkların gündemde olduğunu gösteriyor.
Öte yandan Blinken -Fidan görüşmesi sonrası yapılan ortak açıklamada ABD'nin KÖH'ü kınayarak, TC'nin "terörle mücadele"sinin desteklendiği türünden ifadelerin yer alması Güney Kurdistan'a dönük işgale bugüne kadar olduğu gibi en azından ses çıkarılmayacağının işareti olarak görülebilir. Ankara'nın bu süreçte Tahran-Moskova, Şam ve Hewler'in desteğini alıyor görüntüsü yaratarak Washington yönetimine karşı koz olarak kullandığı da görülüyor.
Açıklamanın devamında, Türkiye ve ABD, DAİŞ'in Suriye ve Irak'ta ortadan kaldırılması, ayrıca Afrika ve Orta Asya'da bulunan DAİŞ ve El Kaide bağlantılı çetelere karşı işbirliğini ele aldıkları yer aldı. TC'nin DAİŞ ve El Kaide bağlantılarını Biden yönetimi bilmiyor olamaz. Ancak kendileri de bu gruplarla girdikleri pragmatik ilişkiler etkisiyle olsa gerek, Orta Asya ve Afrika'da TC ile işbirliğinin de yardımıyla emperyalist hegemonyayı geliştirmek için bu türden bir "terörle mücadele" yalanına sarılmaları "normal". Türkiye'nin BM raporlarında dünya uyuşturucu ağının merkezi olduğu sabitken ve bunun devlet kurumları kullanılmaksızın yapılamayacağı rahatlıkla görülebilecekken, ABD'nin TC ile "organize suç ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele" istişarelerine başlaması sanırım aklımızla dalga geçtiklerinin bir başka göstergesi. Açıklamada ayrıca Küçük Modüler Reaktörler'le ilgili "Türkiye ve ABD kamu ve özel sektörleri bu alanda işbirliği yapmalı" gibi ifadeler yer aldı. Bu türden laflar ise olası rüşvetlerin de ucu gösterilerek araya serpiştirilmiş diye değerlendirilebilir.
Tabii bütün bunlar "yukarılar" da yapılan hesaplar. Halklar nezdinde kendilerini nesneleştiren egemenlerin politikalarının kabullenilmeyeceği açık. Ancak bu süreçte düşmanın gücünü abartmak kadar küçümsemenin de yanlış olduğu görülmelidir...