Bir klişe yumağı:Aşk, Büyü, vs.

Kadın Haberleri —

.

.

  • Eren ve Reyhan özelinde ele alınan hikâyede sınıfsal ayrım, heteronormatif ilişkilenme tarzı ve esaslı bir aşk hikâyesi çok güzel işlenebilecekken film, bir klişe yumağından öteye gitmiyor ne yazık ki.

ZABEL MİRKAN

“Aşk, Büyü, vs.”, yıllar önce yolları kesişen iki kadının, yıllar sonra Büyükada’da yolculuğa çıkmalarıyla birlikte değişen yaşamlarını konu ediyor. Son olarak “Sofra Sırları” filmini yöneten Ümit Ünal’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerini Ece Dizdar ile Selen Uçer üstleniyor.
“Aşk, Büyü, vs.” İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 39. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma ve Ulusal Kısa Film Yarışması’nda En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın Oyuncu Ödüllerini kazandı.
Film, yıllar önce birbirine aşık olan iki kadının, 20 yıl sonra yeniden karşılaşması/denk gelmesiyle devam eden ilişkilerini konu ediniyor. Türkiye sinemasının son dönemlerinde alışkın olmadığımız iki ana karakter seçen Ümit Ünal, Eren (Ece Dizdar) ve Reyhan (Selen Uçer) isimli iki kadın arasındaki aşkı mercek altına alıyor.
Eren ve Reyhan’ın hikâyesi evvel zamana, 20 yıl öncesine dayanıyor. Birbirine aşık olan kadınları, aileleri birbirinden koparıyor. Yeşilçam’ın zengin kız-fakir oğlan klişesine göz kırpan bir yerden Eren’in ailesini zengin, Reyhan’ın ailesini ise yoksul olarak örüyor hikâye. Eren’in milletvekili ve sonrasında da bakan olan babası, Reyhan’ın ve ailesinin gün yüzü görmemesi için üstün çaba sarf ediyor. Örneğin Reyhan’ın girdiği işlerden çıkarılmasına neden olan “sakıncalı” yazısı dahi gönderebiliyor.
Büyükada’da geçen hikâye, iki kadının aşkının başlangıç yeri aynı zamanda. Eren burada “sevici” olarak tanımlanıyor ve Ada esnafı tarafından böyle bahsediliyor kendisinden. Reyhan ise kendine yeni bir yaşam kurmuş. Küçük, mütevazı bir tezgâhı olan bir erkekle birlikte yaşıyor. Ancak yaşamda ona heyecan veren neredeyse her şeyden kopmuş bir şekilde. Evden çıkarken eline ne geçerse onu giyiyor örneğin ya da saçına ve makyajına hiç önem vermiyor. Bu özellikle dikkat çeken bir durum değil ve tabii ki bir kriter de değil, ancak Reyhan tarafından “Bak, ben eski Reyhan mıyım, şu halime bak,” diye dile getirildiği için izleyici olarak sizin de ilginizi çekiyor. Reyhan’ın “ev hanımı” olduğuna dair inancı tam. Eren ise son derece bakımlı ve alımlı görünüyor.

Heteronormatif değil ama

Filmin ilk yarısında baskın olan “aşk” teması, ikinci yarıda yerini “büyü”ye bırakıyor. Ve esasen burada klişe dizisi başlıyor. Reyhan, kendisine aşık olması için zamanında Eren’e büyü yaptırdığını ve Eren’in yıllar sonra bu büyü sayesinde Ada’ya gelerek Reyhan’ı bulduğundan bahsediyor. 
İkili, büyüyü bozdurmak için Reyhan’ın o dönem büyü için başvurduğu hocaya gidiyor; ancak bu bir çözüm olmuyor. Başka bir hocayla büyüden kurtulmaya çalışıyorlar. Bu esnada Reyhan’ın erkek arkadaşı, sürekli olarak ikiliyi takip ediyor ve bu da size salt bir gerginlik veriyor. Her an bir şiddet vakasına veya cinayet sahnesine maruz kalacağınız, kadınlardan birinin başına bir iş geleceği hissiyle izliyorsunuz tüm bu sahneleri. Ancak Ümit Ünal iyi ki bu klişeye düşmüyor.
Eren ve Reyhan özelinde ele alınan hikâyede sınıfsal ayrım, heteronormatif ilişkilenme tarzı ve esaslı bir aşk hikâyesi çok güzel işlenebilecekken film, bir klişe yumağından öteye gitmiyor ne yazık ki. Sınıfsal ayrımı az evvel de belirttiğim gibi zengin kız-yoksul kız üzerinden, Yeşilçam’ın heteronormatif diktelerini ters-yüz eden ve onu tiye alan bir yerden yapsa da diğer tüm dinamikler havada kalıyor. Örneğin filmin diyalogları son derece yorucu ve klişe. Özellikle Eren’in replikleri ve oyunculuğu sergileyiş tarzı.
Bir erkek olarak Ümit Ünal’ın iki kadın arasındaki aşk hikâyesini anlatması politik olarak ne kadar doğru yere denk düşüyor, bu da ayrı bir tartışma konusu. Belki de bu nedenle diyaloglar ve hikâyenin ele alınış tarzı yavan ve sığ geliyor izleyiciye. Filmin bu kadar ödül almasının tek nedenini ise festivaldeki diğer filmlerin bundan da aşağıda kalmasından kaynaklandığını düşünmemek işten değil. Şerh düşülmesi gereken tek nokta ise Selen Uçer’in tüm hikâyeyi sırtlayan oyunculuğu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.