‘Biz direneceğiz sen de diren’

Kadın Haberleri —

Amara Ezda ve Bavê Teyar

Amara Ezda ve Bavê Teyar

  • Kimyasal silahlar, işkence ve tecrit altında geçen esaret sürecini anlatan Amara Ezda, babası ve yoldaşı Bavê Teyar’ın “Biz burada direneceğiz, sen de orada diren” sözlerini miras alarak, cezaevlerinde süren hak ihlallerine karşı mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.

Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde binlerce siyasi tutsak, tecrit ve işkence altında direnişte. Perdenin görünmeyen yüzleri olan tutsaklar arasında bir de Rojavalı, Rojhilatlı ve Başurlu tutsaklar var. Tutuklandıktan aylar ve hatta yıllar sonra haber alınabilen, ailelerine şans eseri ulaşabilen tutsaklar cezaevlerinin görünmeyen “işkence” yüzünü de gözler önüne seriyor. Bu tutsaklardan biri, Rojavalı Leyla Cuma İbrahim (Amara Ezda). Kürt tiyatrocu Bavê Teyyar’ın kızı olan Amara (29), 2021’den beri cezaevinde yaşadığı ağır koşullara rağmen babasının mirasını sürdürüyor. Jinnews’ten Öznur Değer’e konuşan Amara: “Bana söylediği son sözleri, ‘Biz burada direneceğiz, sen de orada diren’ oldu. O nasıl ki tüm acılara rağmen halkın gözünde bir tebessüm uyandırmak için çabaladıysa, ben de onun bıraktığı bu mirası sürdüreceğim” diyor.

Esir almak için kimyasal kullandılar

Avaşîn - Basyan Tepe Kartal Bölgesinde 2021’de Türk ordusunun kimyasal silah kullanımı sırasında esir düşen ve 2 yıl boyunca Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tek başına tutulduktan sonra Erzincan Kadın Kapalı Cezaevine sevk edilen Amara, esir düştüğü döneme ilişkin şunları anlatıyor: “İlk kimyasalı gaz içinde kullandılar ve beyaz bir duman açığa çıkıyordu. Şekil olarak el bombasına benziyordu. Bıraktığı etki insanı uyuşturuyordu. Özellikle beyinde ve sinir sisteminde hasar bırakıyordu. Beyinde oluşan hasar ile birlikte unutkanlık, ne yaptığını, ne söylediğini bilememe durumu gelişiyordu. Bu durumu ilk arkadaşlarımda fark ettim. Direkt öldüren maddeler değil ama bayıltan ve uyuşturan maddeler kullanılıyordu ki esir alabilsinler. Çünkü gaza ilk maruz kaldığında refleks olarak kendini dışarı atmak istiyorsun temiz hava alabilmek için ve dışarı çıkar çıkmaz da baygınlık geçirdiğin için esir alınabiliyorsun. İkinci gün atılan kimyasalda ise sarı bir duman açığa çıkıyordu ve vücutta yanma hissi oluşuyordu. Saçlarımız ateşte közlenmiş gibi oluyordu. Sonrasında kimyasalın etkisiyle hafıza kaybı yaşadım ve baygınlık geçirdim.

 

 

‘İstersek seni kaybederiz’

Gözümü açtığımda kolumda serum ve etrafımda askerler vardı. Sonradan öğrendiğim kadarıyla aradan 4 gün geçmişti ve iki gün baygındım. Esir alındıktan sonra konuşmam için işkence yapıldı. Kimyasalın etkisiyle unutkanlık başladı ve hala da dönem dönem hafıza kaybı yaşıyorum. Gözaltında maruz kaldığım işkencenin ardından uzun süre kanamam oldu. Gözaltında kaç gün kaldığımı bilmiyorum. Gözaltında fiziki işkencenin yanı sıra sürekli tehdit ediliyordum. Hafızam, kimyasalın etkisiyle sürekli gidip geliyordu. O nedenle konuşmamam için bilinçli olarak öyle yaptığımı söylüyorlardı. Şehit düşen arkadaşlarımın cenazelerinin yanında poz vererek çektikleri fotoğrafları bana gösterip beni duygusal olarak etkilemeye çalıştılar. ‘İstersek seni kaybederiz ve kimse ne olduğunu bilmez’ diyorlardı. Hiç Türkçe bilmememe rağmen tercüman getirmediler ve Kürtçe bilen bir asker üzerinden iletişim kurmaya çalıştılar. Tüm bu sürecimi kayda geçmesi açısından mahkemede de dile getirdim.” 

İtirafçı olmadığı için

Gözaltında itirafçı olmadığı için ailesine haber verilmediğini söyleyen Amara şöyle devam ediyor: “Colemêrg’te  tutuklanarak Hakkari Cezaevi’ne götürüldüm. Orada 15 gün tutulduktan sonra Van T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildim. Yalnız olduğum için çıplak arama ve askeri nizamda sayım dayatmalarına maruz kalıyordum. Ancak kabul etmiyordum. Arkadaşlarımın yanına geçmek istediğimi söylememe rağmen ‘Burada arkadaşların yok zaten geçicisin’ diyerek beni tek başıma tutuyorlardı. 15 gün sonra Batman M Tipi Kapalı Cezaevine sürgün edildim. O süreçte ne benim kimseden ne de kimsenin benden haberi vardı. Aileme haber vermeme de izin vermediler. Batman’da bir kez daha aileme haber vermeyi talep ettim ancak ‘Öyle bir uygulamamız yok, ailene haber veremeyiz’ diyorlardı. Kişisel ihtiyaçlarım karşılanmıyordu ve bana sürekli ‘Devlet sana bakmak zorunda değil’ diyorlardı.  Bazı gardiyanlar inisiyatif alıp kimi temel ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Dilekçeleri Kürtçe yazdığım için kabul etmiyorlardı ve geri dönüş yapmıyorlardı. 

 

 

Psikolojik işkence merkezi

Batman psikolojik işkencenin adeta merkeziydi. Yaklaşık 9 ay boyunca bu şekilde yaşadım. 9 ay sonra avukatım bana ulaştı. Avukatım, aylarca tüm cezaevlerinde beni aradığını söyledi.  Aylar sonra Batman’a 4 kadın arkadaş geldi. Batman’da tutuklanmışlardı. İki ay boyunca onların yanına vermediler. Ardından avukatların uğraşıyla beni onların yanına götürdüler.  Yaklaşık bir buçuk ay sonra 3 arkadaşı başka yere sürgün ettiler yanımda ise bir arkadaş kaldı. O da 3 ay sonra tahliye olunca ben yine tek başıma kaldım. Arkadaşlarımın yanına gitmek için sürekli dilekçe yazıyordum ama ‘iyi halli olmadığım’ gerekçesiyle reddediliyordu. 2023’de Erzincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildim.” 

Milyonların kalp atışını hissettim

Birilerinin kendisine ulaşacağına dair umudunu her zaman diri tuttuğunu ifade eden Amara, bu umudun kendisini iradeli kıldığını şu sözlerle anlatıyor: En çok düşündüğüm şey, yaşadıklarımı dışarı nasıl duyuracağımdı. Aylar sonra avukat görüşü için ilk kapıyı açtıklarında, önce inanamadım. Maruz kaldığım psikolojik baskı sonucunda gelen kişinin devlet tarafından gönderilmiş olabileceğini düşündüm. Avukatım ailem tarafından gönderildiğini söyleyince, içimdeki her şeyi dökmek istedim. İçimde biriktirdiğim tüm yaşları oracıkta akıtmak istedim. Ve ilk defa o zaman gözlerimden yaş aktı. Bir PKK’li devrimci olarak 7 kuyunun dibinde de olsam, bir gün birilerinin bana ulaşacağını biliyordum ve bu mücadelede asla yalnız olmadığımı, yalnız kalmayacağımı biliyordum. O an bir kez daha yüreğimde milyonların kalp atışını ve asla yalnız olmadığımı hissettim. PKK bana bir kez daha ne kadar büyük ve kudretli olduğunu hissettirmişti.” 

 

 

Duvarlar yıkılmış, sınırlar aşılmıştı

Batman Cezaevinden Erzincan Cezaevine geçtiği süreçte yaşadığı heyecanı anlatan Amara, “13 saatlik yol boyunca ‘acaba hangi arkadaşı göreceğim, kiminle konuşacağım’ diye düşünüp heyecanlanıyordum. Ama bir yandan da ‘acaba yine yalnız mı kalacağım’ diye de kuşku duymuyor değildim. Türkçe öğrendiğim üç kelime vardı. Taraflı var yok… Onlara bunu söyleyip arkadaşların yanına gidecektim. Ben de gardiyanlara bunu söyleyince bana güldüler ve ‘PKK mi’ diye sordular. Ben de ‘evet’ deyince ‘tamam var’ dediler. Böylece aylar sonra arkadaşlarıma kavuşmuş oldum. Hayatımda iki defa öğrenme açlığı ve heyecanı hissettim. İlkini harekete ilk katıldığımda hissetmiştim. Bu süre zarfında büyük bir heyecan yaşadım.  Benim için çok farklı eşsiz, tarifsiz bir duyguydu. Onlara kavuştuktan sonra benim için duvarlar yıkılmış, sınırlar aşılmıştı” diyor.  

Çözüm yerine oyalama

Batman Cezaevinde siyasi mücadele yürütürken, Erzincan’da fiziki mücadele yürütmeye başladıklarını söyleyen Amara, buradaki mücadelesini şu sözlerle ifade ediyor: “Burası Yüksek Güvenlikli Cezaevi uygulamasıyla yönetiliyordu. Bizim mücadelemiz de bu durumu normal koğuşa çevirmekti. Mevcut durumu değiştirmek ve düzeltmek için ilgili tüm resmi kurumlara başvurularda bulunduk. Kaldığımız katın (zemin kat) Yüksek Güvenlikli Cezaevi uygulaması olması nedeniyle sorunların çözümünde hep oyalandık. Tek talebimiz insanca yaşam koşullarının sağlanması ve diğer tutsaklar gibi aynı haklardan faydalanmaktı. 

Disiplin cezalarının infazı devam ediyor

Daha sonra 27 Kasım 2023’te süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemleri başladı. Biz de her siyasi tutsak gibi eyleme dahil olduk. Bize yönelik saldırı hazırlıkları vardı. Açlık grevindeki arkadaşlarımızı hücreye götürmeye çalıştıkları sırada buna izin vermediğimiz için darp edildik ve arkadaşlarımızı saçlarından sürükleyerek zorla hücreye götürdüler. Bize yönelik yaklaşımları hep tehditvariydi. Şikayet edeceğimizi söylediğimizde ise ‘İstediğiniz yere başvurun’ diyorlardı. Yaklaşık bir yıl boyunca dayatmalarını kabul etmediğimiz için tedavi edilmiyor ve hastaneye götürülmüyorduk. Hala devam eden birçok sorun var ve arkadaşlarımız hala aldıkları hücre ve disiplin cezalarını infaz etmeye devam ediyor.”

 

 

Çocuklukta aşılanan yurtseverlik

Yurtseverlik ölçülerini, toprak sevgisini ve bağlılığını babasından öğrendiğini belirten Amara, ailesinin özellikle de Bavê Teyar’ın yurtseverliğini şu ifadelerle dile getiriyor: “Aile olarak kendimizi bildik bileli ailede yurtseverlik, partiye ve Önderliğe bağlılık vardı. Bir Kürt ailesi olarak mücadele etmemiz gerekliliğini görüyorduk ve kendimizi de bunun bir parçası, bir sorumlusu olarak görüyorduk. Çocukluktan bize aşılanan bağlılık, yurt ve Önderlik sevgisi vardı. Bu ruhu sürekli yaşadık ve yaşattık. Ailede de bu görevi en çok üstlenen babamdı. ‘Bizden istenen bunun çok ötesinde, bizim yaptığımız bir şey yok aslında’ diyordu babam. Bu durum beni çok etkiliyordu ve merakımı artırıyordu. Yurtseverlik ölçütünün ne olduğunu babamdan öğrendik. Onun çabası ve sorumluluğuyla toprak sevgimiz ve bağlılığımız gelişti. Arkadaşlara nasıl yaklaşmamız gerektiğini o söylerdi. ‘Evde bir ekmek varsa onu kaldırın bir arkadaş gelirse ona verirsiniz’ diyordu. Aslında sürekli arkadaşları düşünme, onlar için neler yapılabilir diye bir çaba içerisindeydi. Bu noktada çok hassas ve duyarlıydı. Biz de onun bu duruşundan etkileniyorduk ve bize yurtseverliği o öğretiyordu. Babamla olan bağımı ve ilişkimi geliştiren temel şey, babamın partiye olan bağlılığı ve bende uyandırdığı meraktı. Bu durum babama olan bağlılığımı derinleştirdi. Tüm aile onunla olan bağımı biliyordu. 

Onu bir yoldaş olarak gördüm

Taziyeye gönderdiğim mesajda da onu bir babadan çok bir yoldaş olarak gördüğümü söyledim. Çünkü bizi doğru yaşama katan arkadaşlarımız, yoldaşlarımızdır. O nedenle babam da benim için bir yoldaştı. İlk duyduğumda şok oldum ve inanmak istemedim. Söylemek istediğim hiçbir şeyi dile getiremedim. Kendimde yarattığım değişim ve gelişimleri onunla paylaşmadığım için çok etkilenmiştim. ‘Bu mücadelede kalman için çok dürüst olman ve inanman, yaşamı sevmen lazım’ diyordu babam bana mücadeleye ilk katıldığımda. Bu sözleri hep aklımdaydı. Dört duvar arasında yitirdiğim her bir arkadaşımda hissettiklerimi hissettim. Dedim ya onu hep bir yoldaş olarak gördüm. 

O herkesin yüreğine dokundu

Bana söylediği son sözleri, ‘Biz burada direneceğiz, sen de orada diren’ oldu. Elbette yoğun duygular içindeydim. Kürdistan sevdası, halkın ona olan sevgisi beni daha güçlü kıldı ve hislerimi kolektif kıldı. Çünkü o herkesin yüreğine dokundu. O herkesin evinde yer aldı. O nedenle o sadece benim babam olmaktan çıkmıştı. O halkın tanıdığı, sevdiği biriydi. Halkın sahiplenişi tüm aile ve benim için de güç kaynağı oldu ve düşmana da bir cevap oldu. Tüm bunları duyduğumda şehadetini bireysel bir duygu ile karşılamaya hakkım olmadığını fark ettim. Çünkü onlarca arkadaş şehit düşüyordu. Kendimden ziyade herkesi görüyordum. Bireysel bir taziyeden ziyade yasımı herkesle birlikte tuttum. O nasıl ki tüm acılara rağmen halkın gözünde bir tebessüm uyandırmak için çabaladıysa, ben de bundan sonra onun bıraktığı bu mirası sürdüreceğim.” ERZÎNGAN

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.