‘Biz ve onlar!..’

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler 1990’larda, “resmen ilan edilmiş düşman“dı. İstanbul, İzmir ve Ankara’da sokak satıcısı sürgün Kürtlere karşı insan avı düzenlediler. 1920’leri başa sarıp barınak, kiralık ev, ölülerine mezar yeri, çalışmak isteyenlere iş vermediler. Karadeniz’de, 2000’lerde, Kürtlere karşı barikatlar kurdular. Kürtleri sürüp Gürcistan’dan fındık toplayıcı getirdiler. Diğer bölgelerde linç hareketleri düzenlediler. Kürtçe konuşan, müzik dinleyeni kurşunlandılar.

“Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Setkar köyünde dün, askerlerin açtığı ateş sonucu, ormanlık alanda çıkan yangın yayılarak devam ediyor. Yangına müdahale etmek isteyen köylüler, askerler tarafından engellendi.“

Bu haber, 14 Ağustos 2021 tarihinde, Kürt medyasından bir haber ajansınca geçildi. Gazeteleri, televizyonlarıyla tekmil Türk medyasının ilgisini çekmedi. Haberi görmediler. Görenler de çöp sepetine attılar.[AK1] 

Oysa yangın, yer kürenin her yanında haber, Türk medyası için de felaketin adıydı. Çünkü Akdeniz şeridinde yaşanan yangın dumanı, hala tütüyordu. Nitekim, o yangın yüzünden, Türk siyaset eliti birbirine girmiş, biri ötekini günler boyu, eksik araç ve personelle yangına müdahale ettiği için, “vatana ihanet“le suçlamış, o da dönüp ihaneti aynı şiddetle iade etmişti.

O yangın patladığında, ülkenin tartışmasız nadide efendisi Recep, halkın 640 milyon lirasını harcayarak şahsı için yaptırdığı sarayın sahilinde, nazik ve hazik ayaklarını cıp cıp sulara vurarak, ezeli düşman “Kürtler için daf u tuzak“ mı planlıyordu, bilinmez. Ama “yangın sarayına dayanıyor“ haberini alınca, derhal kuşandı. Ardında, muhteşem gösteri konvoyu ile yollara çıkıp yangın kaçkınlarının başına, çay paketlerleri, çocuklarının başına da sokak iti, köpeğine ekmek atarcasına oyuncaklar fırlattı. İlk durakta ise ağzını açıp “içim yanıyor“ diyerek, alkışlar arasında halkının derdine derman oluverdi, inşallah...

O günden beri, Türk halkı yangına karşı uyanıkça duyarlıdır. Hatta, “Efendi Recep“ “yangını Kürtler çıkardı“ dediği için, bir kısım çakma Türk, göze girip bir kaç kuruş kazanmak için, sahil boylarınca Kürt avına çıktılar.

O nedenle Türkler, yangınlara karşı ziyadesiyle duyarlıdır. Bir polis veya askerin, herhangi bir kıvılcıma bakıp “o yangın sönmeyecek“ demesi de ihanetin kendisi ve medya için de “vay“ değil, “vay vay“ dedirten haberdir. Ama buna rağmen, Türk medya ve siyaseti Şırnak yangınını görmedi.

Çünkü Şırnak, Kürdistan’daydı. Kürdistan’da yangınlara “geçiniz“ deniyordu. Eksikliği hissedildiğinde Türk asker ve polisi elde yamyam meşalesini andıran ateşle, yangına gidiyordu. Daha geçenlerde, Dersim’de ateşlediler, ormanı.  Polisler, kol kesip söndürmeye koşanları, “dur, yangın söndürmek yasaktır“ diyerek, geri sürdüler. Sonra, orman yana yana bitene kadar bekçilik ettiler.

Yalnız kuzeyde değil, tüm Kürdistan toprakları yanasıdır, Türk devleti için. Güney Kürdistan’ı işgale çıktıklarında ilk iş olarak Duhok vadisinin ağaçları, bahçelerini ateşlediler. Rojava’da yakılacak orman kıtlığı çekince, ekinleri, başak tatlalarını ateşe verdiler

Çünkü Kürdistan’da insanı, otu, çiçeği, tek kalmış ağacı, ormanı, ormanın hayvanları yanası düşmandır. Türk kavramı ortaya çıktığından beri, bu böyledir.

Kürt malı, mülkü, bağı bahçesi ve sahip olduğu orman varlığıyla “onlar“dır. 1920’de ölüm taburları ve yangın meşaleleri, sürgün alaylarıyla daldılar, “onlar“ın yurduna. Çünkü, Kürt “yok“tu. Gerçekten “yok“ diyebilmek için, “onlar“ı kurşundan geçirerek, diri diri yakarak ilerlediler. Melik Fırat’ın anlatımına göre, kendi bölgelerine sürgün edilen kimi Kürtleri, taşlayarak, kalaslarla kemiklerini kırarak linç ettiler. Parasına ekmek vermediler. Ölülerini mezarlığa kabul etmediler.

“Biz ve onlar“ yarılması, zamanla Kürtlerin ruhunda da derinleşti. Ama “insan evladı hafızası, unutmakla malül“dü. 1950‘lere gelindiğinde zayıf hafızalılar ve küçük çıkarların küçük adamları, “biz ve onlar“ olgusunu yadsıdılar. “İyi insani“ diye DP’ye destek verdiler. 1960’larda, “daha iyi bir hayat“ için başlayan öğrenci eylemleri sırasında Kürt gençleri en başta yer aldılar. Onlar da “devrimci ordu, gençlik el ele“ diye bağırdılar. TC’de bir ilk olan Ankara’da, Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesi işgalini onlar başlattılar. İstanbul’da da, Kemal Bingöllü liderliğinde en öndeydiler. Para-militer MHP’lilerin kurşunladığı ilklerden olan Mehetoğlu, idam edilen üçlüden ikisi (Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan) Kürt’tü.

Ama Kürtler, “devrimci ordu“ eliyle, zindanları yaşadılar. “Devrimci kardeşlerce halkının özgürlüğü“ yadsındı.

Hal böyle olunca, “onlar“ olan Kürtler, 1960’larda kendi sorunlarını dillendirmek için, Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin içinde “kendileri“ oldular. Bununla iyi şeyler de başardılar. Büyük uyanışı tetikleyen bir ilki başararak, “Doğu Mitingleri“ni düzenlediler. Kürtlüğü meydanlara taşıdılar.

Ama daha sonra, “ortanın solu“ (demokrasi) diyen CHP’nin yarattığı büyük hayal kırıklığı ile “biz“ dedi Kürtler. “Biz“ diyerek örgütlendiler.

Ve, “onlar“ın öfkesi, 1984 Ağustosunda patlama ile yankılandı ve devam ediyor.

Ama buna rağmen, bildiği yoldan gitti. Kürtler “onlar“dı, katlanan bir ilkellikle “onlar“ (düşman) kaldılar. Kürtler 1990’larda, “resmen ilan edilmiş düşman“dı. İstanbul, İzmir ve Ankara’da sokak satıcısı sürgün Kürtlere karşı insan avı düzenlediler. 1920’leri başa sarıp barınak, kiralık ev, ölülerine mezar yeri, çalışmak isteyenlere iş vermediler. Karadeniz’de, 2000’lerde, Kürtlere karşı barikatlar kurdular. Kürtleri sürüp Gürcistan’dan fındık toplayıcı getirdiler. Diğer bölgelerde linç hareketleri düzenlediler. Kürtçe konuşan, müzik dinleyeni kurşunlandılar. Ölülerine saldırdılar. Kürt liderlerden Aysel Tuğluk‘un ölü annesini parçalamak üzere, mezardan çıkardılar.

Türk tarihinde, en büyük Kürt kanlılarından biridir, Gürcü Recep. Türk’ün geleceğini (beka) Kürtlerin yok olmasında arayan ve bunu Türklerin ideolojisi haline getirerek Mezopotamya boyunca uygulamaya kalkışan bir kanlıdır, o. Bu stratejinin devamı olarak, hapishanelere doldurulmak üzere, sürek avı misali toplu Kürt avı düzenleniyor. Onun körüklemesiyle başlayan pek çok ırkçı cinayetten sonra, Konya’nın Meram ilçesinde, Kürt Dedeoğulları ailesine karşı planlı, proğramlı toplu katliam düzenlendi. Her defasında olduğu gibi, bu katliamda da katiller korundu.

Ama, Kürtler “onlar“ (düşman) muamelesini yaşa yaşaya, onlardan insanlık ummayı yadsıyıp unuttular. Kimse onlardan olmayan bir şeyi, “adalet“ beklemiyor.

Kürtler, yüz yıllık “onlar“ halinden sonra, yıllar var ki “biz“ diyor, “umut bizde“ diyerek yola devam ediyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.