Boko Haram ve IŞİD’in ayak sesleri

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Bu coğrafya Afganistan olur mu? Neden olmasın. Önlerine çıkacak güç mü var? İşbirlikçi olmayan bir muhalefet vardıysa, neden görmedik? Unutmamak gerek, “olmaz olmaz” diye bir söz vardır.
  • Bu seçimde, Kürt ileri gelenlerleri “domuzbağı” ile boğan Hizbullahçılar iktidar ortağı. Ama gerisinde Boko Haram ile IŞİD’in de ayak sesi... Nitekim zafer gecesi Saray, Boko Haram ile IŞİD’in sloganlarıyla sarsıldı.

Türk tarihinin en namlı dolandırıcılarından Sülün Osman, günün dolandırıcı ve kalpazanlarına oranla pek şanssızdı. “Geri tepme zekalı” Türk’e köprü, meydan saati sattığı için, karakollara çekildi. “Lan” diye aşağılandı. Mahkeme kapılarında süründü. Hapiste tutuldu. Huzur içinde geçen güne hasret yaşadı. Günün gözü açık dolandırıcıları gibi tarikat sahibi bile olamadan, sefalet içinde çekip gitti. Geride, bir mezar taşı da bırakmadı.

Oysa hüner ve sanatının takipçileri, başka bir deyişle mirasçılarının bir eli yağda ise öteki bal küplerinde. Polis baskınlarında, dolandırıcılık hasadı dolar balyalarını, kamyonlara yükleyip kaçırıyorlar. Kazançları o kadar büyük.
Üstelik kendileri de karakollarda sürünmüyor, polis takibinden bizar düşmüyorlar. Kendileri, polisin selama durduğu beyefendi ve hanımefendiler.

Eziyetlere gark olan rahmetlinin kimi öğrencileri, günümüz dünyasının bir “Müslüman” ülkesinde, baş tacı. Her görgüsüz gibi, gök gürlemeli muktedir.  Bir tike ucuz et, lokmacık ekmek, bir ısırık meyve, tencerede kaynayacak sebze uğruna kuyruklarda “nüzül” indirip sakat kalan, kalbi durup oracıkta can veren insanları, deniz dibinin meçhullerindeki hayali gaz ile dolandırıyorlar. Gözle görülen meydan saatleri, adımlanan köprülerle de değil.

Dahası Cudi Dağı’nın keşfedilmemiş petrolünü pazarlıyor, iki yüzyıldır kullanılan arabayı “biz yeni keşfettik, paranız olunca satın alırsınız” diye sergileyerek, insanları kandırıp sırtlarında uçarak makamlara konuyor, bir kere daha sülalelerine yetecek kadar “mal, mülk, dolar götürüyor”lar. Kim bilir, belki de yaşarken hiç mutluluk tatmayan rahmetli, öbür dünyada şagirtlerinin mutludur. Ve muhtemeldir ki yattığı yerde, keyiften “Keh, keh, keh” gülüyordur. “Peşimden gelin, sizi de cennete götüreceğim” diyerek, cennette yer satanları gördükçe, keyiften taklalar atıyordur Sülün hoca.

Her neyse Sülün’ü yad ettiktikten sonra, kendimden azıcık söz ederek lafa gireyim: “Bendeniz“ yaklaşık altmış yıldır, bir kalem adamı olarak tımarhane hallerini izliyorum. “Mamur ve müreffeh Türkiye” vaadlerini kırk yıl boyunca, bıkıp usanmadan boş yere tekrarlayan Demirel’in “patates fabrikası”, Ecevit’in “Faşizme ölüm, yaşasın gerçek demokrasi” vaadleri ünlüydü. Yalan kaldı onlar. Erbakan’ın fetih ordularına yüzbin tank, top üretimi, açlar için dizi dizi fabrika naraları da iz bırakmadı. Tansu Çiller’in desteksiz atışları da...

Ama bunun kadar, uydurukçuya rastlamadı, bunca yıl boyunca. “İleri demokrasi” dedi. Diktatörlüğünü kurunca, hapishane gardiyanı kesildi. İnsanların binbir emek edindiği malı, mülküne çöktü mafya gibi...

O kadar atmasyoncuydu ki, dediklerine kendisi inanmakla kalmıyor, milyonlarca avaneyi de kandırıyordu. Şu kadar zaman süren kampanya boyunca tekrarladığı atmasyonu çok beğenmiş olmalı ki, seçim kazandığı gece bile ağzına pelesenk etti. O gece, Kemal Kılıçdaroğlu’nun PKK düşmanlığını bile bile, bir kere daha onun “PKK liderleri ile birlikte zafer çepikine durduğunu” haykırdı, bu haykırışla onu dinleyenlerine yuhalattı. Ve vay be, ne büyük dürüstlük ki bu adam bir Cumhurbaşkanı...

Yazılıp eline verilen aynı konuşmasında, hayatında bir karınca bile ezmediği evrenin malumu olan Selahattin Demirtaş’ın omuzlarına yüklediği yalanı da tekrarladı. Anayasa’nın herkes için hak olarak olarak öngördüğü sokak gösterisine çıkan Kürtleri, katleden Hizbulkontra’nın insanlık suçunu, ona yükleyerek “katil” diye hayırdı. Yandaşlarını “Selo’ya idam” diye bağırttı.
Bunu yapan adam, milyonların oyu ile seçilen en büyük, en erdemli, en dürüst, en seçkin en büyük Türk büyüğü. Yani, Cumhurbaşkanı. Al seyrele...

Aynı adam, Pazar günü bir kere halkının “götüren” başı, “tehditkar” babası, doyuran anası, can alıp hayat bağışlayan adaletçisi, kısacası ilah mukkaliti “tek adam” seçildi.

Bu seçimde, Kürt ileri gelenlerleri “domuzbağı” ile boğan Hizbullahçılar iktidar ortağı. Ama gerisinde Boko Haram ile IŞİD’in de ayak sesi...

Nitekim zafer gecesi Saray, Boko Haram ile IŞİD’in sloganlarıyla sarsıldı. İstanbul’daki Aziz Nesin Vakfı da tehdit naralarına boğuldu. Ne de olsa hepsi bir arada İhvan Müslümanı...

İhvan uygulaması gelir mi? Ben bilemem. Ama tarikatlar 6 yaşındaki çocukları, gelin diye zebellahların koynuna vermeye başladı bile. Cübbeli diye bir soytarı kelle istiyor. Tüm bunlar olacakların ayak sesleri...

Ekonomi  uzmanları ise Recep Tayyip’in seçildiği günün bir sonrasına, “Kara Pazartesi” adını verdiler. Çünkü ülke sıfırı tüketi. Paralar bitti. Ama bu parayı nereye harcadığı belli değil. Belli olan tek şey, Recep ve yakınlarının ağızlara sakız serveti ile onların debelendikleri “lüküs” hayat...

Ha yollar, köprüler, havalanları mı? Onlar zaten vergiyle yapıldı. Vergilerden taksit taksit  ödeniyor. Harcamaysa eğer, fethe çıkılan Suriye, Irak toprakları ve Kurdistan parçaları. Oralar da soyulduktan sonra enkaz olarak bırakıldı. Yatırım yok, yani oralarda. Ama uluslararası gezgin dinci katillere, hırsız ve tecavüzcülere yatırım yapıldı. Onlardan kurulan kiralık ordular beslendi, maaş ödendi.
Bu coğrafya Afganistan olur mu? Neden olmasın. Önlerine çıkacak güç mü var? İşbirlikçi olmayan bir muhalefet vardıysa, neden görmedik? Unutmamak gerek, “olmaz olmaz” diye bir söz vardır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.