Boş küme

Arif ALTAN yazdı —

 

  • Olmayanı anlatmak da dertti sanki, biz de anlatıyoruz işte! Sanal dünyanın ekran sipahileri hepsi, öne sürüp siper ettikleri de zamanın Dijital Hamidiye Alayları…
  • Dost bildiğin düşmanın, yoldaşın bildiğin azabın, yakının bildiğin yıkımın. İyi dediğin kötü, doğru dediğin yanlış, dürüst dediğin hırsız, erdemli dediğin günahkâr, sahici dediğin sahtekâr… Küme ile içerdiği, her zaman alakasız.

Uzayan tedirginliğimizin, geçemeyen şaşkınlığımızın, oyan öfkemizin, geçmeyen çaresizliğimizin kapsamlı izahı onlar. Bir o kadar da kabahatli sayrılı duyularımız, yeti bozukluğumuz, onları algılama veya tanımlama biçimimiz. Bir yalancıyı dürüst olarak tanımlamak ve inanmak, yalancının değil, tanımlayan ve inananın sorunu biraz da. Hırsıza, evliyanın bile taşıyamayacağı bir erdem kaftanı giydirdiğinde, olacaklar az çok belli. Bu, yalancıyı ve hırsızı günahlarından arındırmasa da.

Yalancı, doğru söyleyen kişi değildir. Cahile bilge denmez; münafığa dindar, günahkâra da ermiş. Elmaya ceviz, kavuna üzüm, ateşe su, acıya tatlı diyemememizin bir sebebi olmalı. Kim bilir, her biri ayrı bir nitelik, biçim, öz ve yapı taşıdığından belki de! Nitelik, biçim ve yapısıyla, olanı olamayacağıyla tanımlamak, isimlendirmek, kategorize etmek, karışıklığın ve dinmez acıların kaynağı. Doğru tanımlama gücü yoksa, yanlış adlandırma, bekleyen ve umut edenin felaketi.

Etnisiteler ayrı ama bu coğrafyada toplulaştırdığımız ve öyle adlandırdığımız insan yığınları var. Tanımlama yanlış, adlandırmalar hatalı, kümeleştirmeler gerçek dışı. Kümelere öğe aktarımı büsbütün gülünç, sakat, marazi. İlk zamanlarda saflığımızdan, bilgisizliğimizden, gözlem yetersizliğimizden, deneyim eksikliğimizden, insana susamışlığımızdan. Sonraları ise kötürüm alışkanlığımızdan, güçsüzlüğümüzden, çaresizliğimizden. Baskı ve şiddetin kurbanı olmak, uzayan ve yarım asrı bulan işkence, kırılgan ruhsal zayıflıklara yol açar, destek talepli duygusal yakınlıklara ihtiyaç duyar. Beşer diye bir yansımaya hemen tutunma isteği oradan. Boğulurken köpek balıklarına, yılanlara, timsahlara son bir umutla sarılma meselesi. Boğulanın, köpek balığını hısım, timsahı akraba, yılanı dost sanma dramı. Kurt ile kuzu, tilki ile tavuk yoldaşlığında içten ve sıcak bir muhabbet için bütün yollar, umulandan pek kısa. Zaman fazlasıyla dar, yolculuk göz açıp kapayıncaya.

Yıllardır tekrarlayıp durmak da takıntımız, bizim arsızlığımız. Aralıksız kusmak da ne çare! Onca şeyden ve tanıklıktan sonra hala “olmayana olanın” niteliğini, ağırlığını ve gücünü vehmetme alışkanlığı, uyuşukluğuna çürüyenin meziyetine yormalı. Bu çağda, bu zamanda, bu ülkede hiçbir şeyin sandığımız şey olmadığını anlamak ve görmek için daha ne olmaları gerekirdi! Dindarı dindar değil, yazarı yazar, şairi şair, sanatçısı sanatçı, demokratı demokrat, ateisti ateist, devrimcisi devrimci, aydını aydın, ulusalcısı ulusalcı, yurtseveri yurtsever, solcusu solcu, sosyalisti sosyalist, liberali liberal, Marksist’i Marksist, kapitalisti kapitalist, hümanisti hümanist, kızılı kızıl, yeşili yeşil değil. Dileyen ismini bir listeye kazımış, geriye kalanlar da ona bir paye, bir mertebe bahşetmiş. Böylece zalimi dindar, cahili bilge, canavarı insancıl kesilivermiş. Solcusu faşist, liberali tetikçi, tarihçisi şarlatan, gazetecisi yardakçı oluvermiş. Dost bildiğin düşmanın, yoldaşın bildiğin azabın, yakının bildiğin yıkımın. İyi dediğin kötü, doğru dediğin yanlış, dürüst dediğin hırsız, erdemli dediğin günahkâr, sahici dediğin sahtekâr… Küme ile içerdiği, her zaman alakasız.

Dramımız bu, trajedimiz köklü. Onca küme ve kategori, beklentiden doğan aldanma ihtiyacımıza denk. Yoğunluk derecesi, içerik boşluğuyla orantılı. Daireyi dolduran bir şey yok; boşluk, yokluk, ikisinden de azı hiçlik… Birimsiz, elemansız, öğesiz… Taşınamaz, katlanılamaz ağırlığı oradan. Boş olan hep ağırdı, boğan derinlik değil, sığlıktı. Kitle dediğimiz kütle, hayal dünyasını uydurduklarıyla dolduran. Ruh ve beyin açıklıklarını boş kümelerle, içeriksiz kategorilerle kapatan. Olmayana masallardan yaşantılar, hayaletlerden gerçek biçimler devşirebilen hayal gücünün sınırsız kudreti bir bakıma. Bahşettiğimiz sıfata layık bir asalet beklediklerimiz, her köşe başında bizi çarpmaya hazır herhangi bir kalpazan. Gerçek soyluluk, olmaması, belki de olması gerektiği yerde; görülmeyen, işitilmeyen, erişilemeyen yitikliklerde. Onlar küme dışı, tek kümede aynı sıfatla tanımlanacaklar ise ait olabileceklerinin dışındaki bütün kümelerde. O yüzden sarıldığımız, umduğumuz değil. Çünkü koloni dediğin bir palavra pazarı; yalan alınır yalan satılır, suç eritilip hile devşirilir, hiç alınır içi kazınmış boş kabuklar dağıtılır orada.

Sayısız zaafla temas içindeki kitle, zaaflarıyla kolayca uyuşacağından cömertçe dağıtacağı sıfatlar ve üstünlükleri, her zaman temas edemeyeceklerinden seçer. Ürettiği boş kümelere, yüklü sandığı değerlerden ve niteliklerden yoksun öğeler aktarma saçmalığı oradan. Halbuki koloninin düş kırığı kitlesi teveccüh göstermese ve olumlu, iyi, yüce faziletler yüklemese, gerçekte olduğundan başka bir şey de olamayacak ve barbarlığından başka bir şey de sunamayacak olan bütün o kötücül güruh da her kritik eşikte kanlı ve kirli dişleriyle sırıtmaz. Herkese iyi gelen herhangi bir olayın, bu güruha kötü gelmesi anlaşılmaz bir şey olmadı hiç. Çünkü ne değilse o gibi göründü hep. Çünkü var olma ihtimali, herkese kötü gelende yeşerme esnekliği. Yani var saydığımız, yoktu aslında. Derin düşünceleriyle kavrayan entelektüeli, verimli duygular aşılayan sanatçısı, bir inancın güzelliğini taşıyan dindarı, eşitliği serpen sosyalisti, özgürlük ilhamını veren aydınlanmışı, yaşamı herkes için dileyen yüce gönüllüsü yoktu. Bir insanlık, bir düşünce, bir duygu kıtlığı. O yüzden çılgınlar gibi aramayın, asla bulamazsınız; zira sıfatıyla tutarlı bir isim bulunmadı hiç, öte kıyıda.

Boşlukta dayanak diye boşluğa yaslanan, boşluktadır, düşmekte olandır. Şöyle bir göz atın, sanat tarihinin hayali kötücül karakterleri bile gerçektiler hep; kötücül kurgusu içinde göz alıcı, parlak ve şairane. Bunlar ise düz, sığ, kötü, yıkıcı, bir sırrı ve gizemi olmayan, insan ve hayat karşıtı ürkütücü birer anomali. Küçük, bencil, çıkarcı, karaktersiz, kaba, küfürbaz ve riyakâr. Hepsi de bir tek yanlış kategorinin, insansız bir kümenin boş ve biçimsiz öğeleri… Diş geçirebileceğini gördüğünde kıpırdayan her şeye dört bir yandan topluca saldıran “necis” hayat kemirgenleri.

Olmayanı anlatmak da dertti sanki, biz de anlatıyoruz işte! Sanal dünyanın ekran sipahileri hepsi, öne sürüp siper ettikleri de zamanın Dijital Hamidiye Alayları…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.