Boynu bükük dilencinin portresi...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Yer yüzünün insanları, dünyanın dört bir yanı, Afrika’nın derinliklerinde, onca savaşa tanıktır. Savaşan halklar, ülke liderlerinin portresine tanık.

 

Mesela, bir Gorili andıran Afrikalı (Uganda) liderlerden İdi Amin hakkında, timsahlarla güreşip düşmanlarının etini yiyen söylenceleri dolaşıyordu, ortalıkta. Ama kimse İdi Amin’in öldürttüğü insanlar hakında, “geberttik“ dediğini söyleyemedi.

Falkland adaları savaşında, İngiltere Kraliçe veya Başbakanın, ölen Arjantin askerleri için, “geberttik“ demesi bir yana, medyası “düşman“ sözünü bile kullanmadı. Birinin düşmanı, ötekinin yurtsever askeriydi, çünkü.

Amerika Irak’da Saddam rejimiyle savaştı. Saddam’ı astılar. El Kaide’nin lideri Usema Bin Ladin’i, IŞİD’in başı Elbubekir el Bağdadi’yi öldürdüler. Ama bir Amerikan başkanı veya komutan çıkıp “geberttik“ demedi. İnsanlar, savaşta insandı, çünkü. İnsana saygı, kişinin kendine saygısı demekti.

Yer yüzünün en çok insan öldüren kanlı Faşistleri Franco’nun, Salazar’ın hatta Mussolini ve Hitler’in bile böyle bir sözüne rastlamadım, ben.

Ama Recep örneğine bakın ve Kürtlerin “ne menem“ bir insanlık belasıyla düşmanla karşı karşıya olduğunu anlayın, siz:

Tayyip Recep’in başkomutanlığındaki Türk ordusu, geçen ay 41 uçak, onlarca helikopter ve hava aracı, sayısını kimsenin bilmediği kadar askerin katılımı ve kimyasal gazlar, napalm, kaya delen bombalarla, Garê dağına saldırdı. Saldırı dört gün sürdü. Sonra, Kürt güçlerinin elinde bulunan kendi personelini öldürerek geri döndüler.

Ve Recep, bu vesileyle ekranlardaydı ve “53 tane terörist geberttik“ diyordu.

Mafya literatüründe de böyle bir övünme yoktu. Söz gelişi Al Capone, kendine olan saygı nedeniyle, düşmanlarının ardından “geberttik“ diye övünmüyor, ama cenazesine çiçek gönderiyordu.

Yani, tarihin en azgın katillerinin biyografisinde de böyle insanlık dışı, bu soy tiksindirici bir söze yoktu.

Ama Recebin, kimseye, hiç bir şeye, kendisine, başka bir deyişle özüne de saygısı yok. “Mafyavari“ babalanma ile tükürdüğünü yalatıyorlar, yerlerde süründürüyor.

Kafa tuttuğu Rus lider Putin’in kapısında, rüşvet paketleriyle dikiliyordu, ertesi gün. Bekletilmekten yorulunca, kapıcılar için konulmuş sandalyeye oturuyordu.

Sövdüğü Fransız Macron’a ulaşmak için, atmadığı takla kalmadı. Ama, ne gibi rüşvet karşılığında bilinmez, telefonla ulaşıp “seni öpüyorum“ demeyi başardı.

Dün, Müslüman Biraderler terör çetesini ihraç edip iktidar yapamadığı için Suriye’ye saldırıp “katil Eset” dediği liderine “elini ver abi“ demek için kullanmadığı aracı kalmadı. Müslüman Biraderler çetesini iktidardan alan Mısırlı Sisi’nin kapısında beklemede. Bir selam almak için, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklere saldığı aracılardan haber bekliyor.

Dün, Müslüman Biraderler çetesiyle “tek devlet, tek bayrak, tek millet (İslam), tek vatan“ için, ele geçirmek istediği ülkeler önünde, süklüm püklüm, yani.

Amerikan Başkanı Biden’la görüşmek için, milyonlarca dolar döküp aracılar kiraladı. Yalvaran mektuplar yazdı. Ama iki aydır, boynu büyük Medine fukarası gibi, içeriye alınmak için, kapısında bekliyor.

Böyle birinden, zayıf gördüğü halk ve ölülerine saygı beklemek beyhudeliktir. Kendine saygıyı bilmeyenden, başkasına saygı göstermesi beklenemez. O ölü annelerini yuhalatandır, çünkü. Katledilmiş Kürtlerin yakınlarını zindana çekendir. 90’lık Kürt ninelerini prangalayan, zindanlarda, esir kadınları arama adına çırılçıplak edendir. İnsan hayatına verdiği değeri görün ki, bu satırları yazarken, Kürtlerin başlattığı açlık grevi 102. günündeydi.

Dünyalarında vicdanın adı varsa bile, bunların haberi yok.

Böyle birinden utanma hiss beklemek de beyhudeliktir. Ama, en azından doğanın diyalektiği bize, “gün gelecek Kürtlere de boyun eğecek“ diyor. Çünkü, “geberttik“ dediği insanlar, 50 milyonluk, dinamik, kendini aralıksız yenileyen bir kitledir. Öldürülenler bu halkın çocukları. Kimi Rojhilatlı, kimi Rojavalı, Bakur, Başûr, Kafkaslı…

Kürt’ün onuru söz konusu olunca, bir ve beraber olan; sırt sıra veren...

 Tolstoy’un, “çoban nezdinde, her kuzunun ayrı bir değeri var“ diyor. Bunlar insan. Bir halkın seçkin çocukları. Her biri ayrı ayrı annesinin “delali“si. Ve onlar, halkının onur fedaileri...

Hiç bir Kürt, çocukları için “geberttik“ diyen katili unutmaz, unutmadı...

Ayrıca, “vergi“ adı altında, onlardan toplanan geçinen, maaş alan, ekmek yiyen birinin “geberttik“ demek için, öncelikle “pislediği kaptan yiyen“ olması gerekir. Aksi halde, Tolstoy’un söylemiyle, her bireyin değerini bilir. Yediği kabı pisletenler değer, kadir bilmezler.

Ama “değmeyin Receb“ime. Kötülük ve kötücülüklere dair ne varsa yakışır, ona. Kendisinden yana olmayan veya tiksinen koskocaman Kürt halkını topluca düşman ilan eden odur. Yalnızca Kürt oldukları için, coğrafya boyunca bütün çocukları ağlatıp ekmeklerini çalmaya koşan, kan döküp can alan, bu yüzden Kürtler nezdinde “Zebani“ olarak anılan, biridir kendisi.

Bu yüzden, katlettiklerine “geberttik“ demesi yadırganan değil, yakışandır. Kirletmediği değer kalamdı, çünkü. Dünyada var mı bilmiyorum, ama o, cami avlularının huşulu havasını da kirleterek, sövgü arenasına çeviren adamdır.

Bu yüzden kötülükçü, Kürtçe söylemle “nebaş“tır. Ama yenileceklerdir. Dünyada hiç bir nebaş, saçtığı kötülüğünü sür-git edememiş, tümü sonunda altında kalmıştır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.