Bugünkü halin ilk talimatıydı

  •  Dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan'ın, 1 Nisan 2016'da "Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa kadın da olsa gerekeni yapılacaktır" talimatı, AKP’nin adım adım inşa ettiği rejimin de habercisiydi. O talimatla üç yaşından 78 yaşına kadar 14 kişi katledildi, yüzlerce kişi yaralandı, 400'e yakın kişi tutuklandı.

 

Amed'de 2006 yılında başlayıp diğer kentlere yayılan 28 Mart direnişleri, 6'sı çocuk 14 insanın devlet güçlerince katledilmesiyle tarihe kazındı. Failleri cezasız bırakılan katliam, aradan geçen 16 yılda devlet eliyle yeni cinayetlerin kapısını araladı.

Ağır bir ekonomik kriz ortamında 14 Ağustos 2001'de Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan'a sırtını dönüp 'gömlek değiştirdik' diyenlerin öncülüğünde kurulan AKP, sivil bir anayasa, demokratik bir sistem, özgürlükçü bir toplum, Avrupa Birliği’ne (AB) girme vaatleriyle yeni bir arayış içerisine giren halktan destek alıp, 3 Kasım 2002'de iktidara geldi. Erdoğan, Kürt meselesine dair zihniyetini, 22 Aralık 2002’deki Moskova ziyaretinde kendisine “Kürt sorununu çözün, bu acılar artık yaşanmasın” diyen Kürt işçiye verdiği "Sorun var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar. Biz böyle bir sorun yok, diyoruz” yanıtıyla gösterdi. Amed'de 2005'teki ziyaretinde bu kez “Kürt sorunu benim sorunumdur” dese de, aynı kentte hemen ertesi yıl 6’sı çocuk 14 kişinin devlet güçlerince katledilmesinin talimatını vermekten sakınmadı. Erdoğan'ın, 1 Nisan 2016'da "Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa kadın da olsa gerekeni yapılacaktır" talimatı, AKP’nin adım adım inşa ettiği rejimin de habercisiydi. 

Kimyasalın ardından F-16'ların alçak uçuşu

Protestolar ve cinayetleri beraberinde getiren süreç, 24 Mart 2006'da Muş'un Şenyayla kırsalında 14 gerillanın kimyasal da kullanılarak şehit edilmesinin neden olduğu infialle başladı. Dört gerillanın cenazesinin getirildiği Amed, mezarlıktaki defin işlemleri sırasında F-16 uçaklarının üzerlerinde alçak uçuş yaptığı halk, yaşananlara tepki göstermek için yürüyüşe geçti. Bağlar’daki 10 Nisan Polis Karakolu önünden geçtikleri sırada polislerin saldırısı, fitili ateşlemiş oldu ve protestolar tüm kentte yayıldı. Askeri birliklerin zırhlı araçlarla kentin merkezi noktalarına konumlandırılması darbe görüntülerini yeniden ortaya çıkardı. Devlet güçlerinin halkın üzerine ateş açması, ölüm ve yaralanmaların yaşanmaya başlaması, protestoları daha da büyütüp serhildana çevirdi. 

Üç yaşından 78 yaşına kadar

Kent merkezinde başlayıp, 1 Nisan’dan itibaren çevre kentler ve ilçelere yayılan bu protestoların sürdüğü yaklaşık bir hafta içerisinde 6’sı çocuk 14 insan katledildi. Bunların isim ve yaşları ise şöyleydi: Fatih Tekin (3), Enes Ata (6), İsmail Erkek (8), Abdullah Duran (9), Mehmet Akbulut (17), Mahsun Mızrak (17),  Emrah Fidan (18), Mehmet Işıkçı (20), Mehmet Sıddık Önder (22), Tarık Atakaya (23), İlyaş Aktaş (24) Mustafa Eryılmaz (25), Ahmet Araç (27) ve Halil Söğüt (78). 

Bu isimlerin en küçüğü olan üç yaşındaki Fatih Tekin, Batman’daki evlerinin balkonunda oynarken isabet eden kurşunla; en yaşlısı olan 78 yaşındaki Halit Söğüt ise sokak ortasında darp edilerek katledildi.

Yüzlerce yaralı, 382 tutuklama

İHD Amed Şubesi tarafından hazırlanan 6 Nisan 2006 tarihli rapora göre; sadece ilk gününde net rakam tespit edilememekle birlikte 200’e yakın kişi yaralandı. Gözaltına alınan 543 kişiden 91'i çocuk olmak üzere 382 kişi tutuklandı.

Sadece iki soruşturma

Yakınları katledilenler, yaralanıp gözaltında işkenceye maruz kalanlar ve aileleri, hem suç duyurusunda bulundu hem de  idari soruşturma için başvurdu.  Ancak Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından sadece Enes Ata (8) ve Mahsum Mızrak (14) katledilmelerine ilişkin ayrı ayrı soruşturmalar açıldı.  Savcılık, Mahsum Mızrak ile ilgili soruşturmada şüpheli olarak yer alan polisler B.Ö., H.A. ve N.Ö. hakkında Diyarbakır Valiliği'nden soruşturma izni istedi. Valilik, izni vermedi. Bölge İdare Mahkemesi, bu kararı kaldırdı; üç yıl sonra 2009’da 3 polis hakkında “Olası kast sonucu ölüme neden olmak” suçundan açtığı dava, 2010'da Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Sonrasında Enes Ata hakkında hazırlanan iddianame, 2013'te Mahsum Mızrak dosyası ile birleştirildi.

Deliller ortadan kaldırıldı

Cinayetlerin işlenmesinde kendisini gösteren fütursuzluk, yargılama aşamasında da gösterdi. Önce Mızrak'ın kafatasından çıkarılan bombaatar fişeğinin adli emanette değiştirilerek yerine av tüfeği fişeği konulduğu tespit edildi. Daha sonra Enes Ata’nın ölümüne neden olan fişek adli emanette kayboldu! Bunlara Ata’nın katledildiği sırada üzerinde bulunan ve kanıt niteliğinde olan elbiseleri ve yine polislerin olay gününe ait bütün telsiz konuşma kayıtlarının mahkeme kararı olmadan imha edilmesi eklendi. Böylece yargılamaya dair deliller birer birer ortadan kaldırıldı. Suç duyuruları da bir süre sonra takipsizlikle sonuçlandı. 

Mızrak Ailesi'nin başvurduğu AİHM, 2016'da “yaşam hakkını ihlal” ve “etkin soruşturma yürütülmesi”nden suçlu bulduğu Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti. AİHM’in bu kararına rağmen üç polis hakkında 2018'de “yeterli delil elde edilemediği” gerekçesiyle beraat kararları verildi. İstinaf Mahkemesi’ne yapılan itirazla kararın bozulması üzerine yargılamaya yeniden başlansa da sonuç değişmedi ve polislerin aynı gerekçeyle beraat ettirildi. 

Devlet cinayetlerinde rahatlık

Enes Ata ve Mahsum Mızrak cinayetlerine dair yargılamada kendisini bu şekilde gösteren “cezasızlık politikası”, 28 Mart protestolarının sonrasında Türkiye’de devlet güçleri eliyle gerçekleştirilen cinayetlerin kapısını araladı; faillere daha fazla cesaret kazandırdı. Baran Tursun Vakfı tarafından derlenen verilere göre, 2007-2021 yılları arasında 410 insanın katili, devlet güçleridir.   MA/AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.