Bunlar şimdi, güvercin kadar barışçı...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Hakan Fidan bir yeraltı yaratığı gibi kayıp ama başların başı Recep Erdoğan ve Türk ordusunu ardına takmış Hulusi Akar, ağız birliği etmiş “Barış” diyordu. Rusların kuşatması atındaki Ukrayna‘ya vurguncu gözüyle bakarak çocuklar ölüyor, insanlar korku, açlık çekiyor, vuruluyor diyor, buna karşın ateşkes ve sivillerin tahliyesini sağlayacak, bir insani koridor açılmasını istiyorlardı.

Bunlar “epi topu“ yüz yıllık bir geçmişe sahip. İlk görüldüklerinde elleri, yüzleri, gövdeleri baştan başa kan içindeydi. Buna rağmen kılıktan kılığa, renkten renge giriyor, hatta çağdaş kılıkla çağın insanlarıyla oturuyor, bum kuşu gibi “Yurtta sulh, dünyada sulh“ diye hıçkırıyorlardı.

Ama, özde hiç değişmediler. Kuzu postunu kafalarına çekip kuzu gibi meleseler de özünde gırtlağa diş saplayan kurt kaldılar.  

İkinci Dünya Savaşı sonrasının ivmesiyle 1960’lar kültürde, sanatta, sosyal hayatta açılımlar ve bilimde yükselişin doruğu çıktığı yıllar olmuştur. Uzayın keşfi ve ayın fethi süreci dünyanın her yerinde, daha mutlu bir hayat için toplumsal arayış yıllarıydı. Her yerde sokak gösterileri, silahsız, saldırısız başkaldırı yılları...

Bu süreçte yalnızca bunların devlet denilen oligarşik yapısı, çocuklarını resmen “düşman“ ilan edip, parayla tutulmuş ilkel milislerin karşılarına çıkardılar. “İbreti alem” diyerek, (sözde terör için) “darağaçları“ kurdular. Sokakları kana bulayarak, sürek avı benzeri üniversiteli avını başlattılar.

Devlet denilen çete terörünü hayat tarzına dönüştürdüler. İnsan evladının büyülü rüyası “Barış” kavramı, dünyada ilk kez bunlar tarafından “düşman” ilan edildi. Barış Derneği’nin dünyaca saygı duyulan yöneticilerini hapishanelere doldurdular.

Unutuldu, bir daha barış kavramına silah seçilmez denirken yıllar sonra, büyük bir başkaldırıyı tetikleyen Kürt sorunu nedeniyle, bu alışkanlık raftan indirildi. Seçimle gelip diktatörlüğün altın varaklı tahtına kurulanlar “barış“ diyenleri terörist yaptılar. “Vatan haini” diye mahpus yatırdılar. Hayatlarını, işlerini, mesleklerini gasp ettiler, yağmaladılar.

Ama, sakın “garip” demeyin. Günü geldi, bunlara Rus işgaline karşı silah vererek besledikleri Ukrayna için, “Barış” kavramı lazım oldu. O zaman başkaldıran, melek kabul edilen “Şeytan”a bile pabuçunu ters giydiren bir keskin zeka örneği sergilediler. Çocukluğumuzda “Abra Kadabra” diyerek, şapkadan tavşan çıkaran sihirbaz Zati Sungur’u, el çabukluğu ve dolandırıcılıkta, İstanbul‘un Taksim meydanındaki saati ve Galata köprüsünü köyden gelmiş Türk ağalara satmaya kalkışan Sülün Osman’ın üstün yeteneğini bile sollayarak dönüş yaptılar. “Vatan hainliği ve “teröristlik” dedikleri barış kavranını, ters bir takla ile bağırlarına bastılar. Aç kalabalıkları refah içinde yüzüyor hallerine inandıran, ucuz ekmek kuyruğundakilere aya yolculuğu pazarlayan, Karadeniz’deki hayali gaz hazinesini törensellikle sevgili halkının hizmetine sunan bunlar, bunlar barışı kutsadılar.

Küt gagasıyla asla yırtıcı, kavgacı olmayan, hiç bir canlıya zarar vermeyen ve ölümsüz ressam Pablo Piccaso’nun ağzında zeytin dalı ile uçarken resmettiği, güvercin kadar masum ve barışçı dürfüne büründüler.

Hakan Fidan bir yeraltı yaratığı gibi kayıp ama başların başı Recep Erdoğan ve Türk ordusunu ardına takmış Hulusi Akar, ağız birliği etmiş “Barış” diyordu. Rusların kuşatması atındaki Ukrayna‘ya vurguncu gözüyle bakarak çocuklar ölüyor, insanlar korku, açlık çekiyor, vuruluyor diyor, buna karşın ateşkes ve sivillerin tahliyesini sağlayacak, bir insani koridor açılmasını istiyorlardı.

Elbette, Ukrayna kuşatma altında ve insanlar ölmemeli. Ama Recep Erdoğan ve Hulusisi…

Sevgili dostlar, biz bunların “insanlık menzilleri”ni ezbere biliyoruz. Çıkarları yoksa eğer yerde can çekişen yakınlarına da dönüp bakmayan tipler bunlar. Ayrıca, bu yerküre Hulusi Akar’ı Roboski katliamıyla tanıyor...

Katliamı planlayan ve vur kararı veren de o. Sonra, hizmet ettiği Recep Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel‘e onaylatıldı ve tetikçilere “apart” denildi

Katledilenlerin 19’u, 18 yaşından küçük çocuktu. Roboski’de toplam 34 sınır taciri Kürt, savaş uçaklarıyla roketlenerek paramparça edildi. Yakınları elde cımbız ve maşa, parçalarını karlardan ayıklayarak gömdüler. Recep Erdoğan, katilleri kutsayarak kutladı. Türk adaleti, katillere tek soru bile sormadı. Ama “evlatlarımızı neden öldürdünüz“ diyen anaları, süründürdüler.

Hulusi Akar birileri çıkar da hesap sorar korkusundan, o günden beri Erdoğan’ın emir eri ve kan dökücülükte onun yolundan giderek, “Son ferdine  kadar Kürtlere ölüm” diyor.

2015 yılının güzünde Sur’dan başlayarak Suriye sınırı boyunca uzanan Kürt şehirlerinin kuşatılması, Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniye işgalinin hazırlığı idi. Şehirler yerden ve havadan kuşatılıp bombalandığında çocuklar ve kadınlar, tek atışla vurulduğunda ve de yalnızca Cizre’de 177 genç Kürt diri diri yakıldığında HDP lideri Selahattin Demirtaş, terör devletinin Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığının kapılarını aşındırırcasına, “ateşkes ilan edin ve bir insani koridor açın” diye dil döktü. “Silahsız siviller, çocuklar çıksın, sonra ne isterseniz yapın” dedi. Ama insanlık ölüydü. İŞİD vardı.

Demirtaş söz anlatacak bir muhatap bulamayınca, muhasarayı delip içeriye girmek için kırlardan yürüyerek, Cizre  şehrine girmek istedi. Ama onu, barikatladılar ve kana doyarcasına kırım yaptılar. Bir yolunu bulup Cizîra Botan ve Şırnak’tan kaçarak kırlara sığınan insanlara, Kürtlerin bir ekmek ve battaniye ulaştırmalarını namluların zoruyla önlediler.

Benzerini Rojava’da yaptılar. Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniye’yi dünyaya kapatıp, kırım yaptılar. Sonra Kürtlerin malı ve mülkünü IŞİD’çi katillere tecavüzcülere açtılar. Talan ve gasp başladı.

Bu kötülüklerin baş aktörleri Erdoğan ve Akar’dı. Ve şimdi “insanlığa adanmışlık halleri” karşısında, göz yaşlarınızı tutun. Kürtler, yalnızca onlar gibi dönek ve soyuna tükürüp söven olmadığı için düşmandır. Kürt olmaktan başka suçları yok onların. Ve Kürdün soyunu kurutma için son ferdine kadar diye yemin edenler, damat Drone satsın diye şimdi Putin’e yalvarıyorlar.

Kürt şehirlerini insanların başına yıkanlar “Yol verin, siviller şehirlerden çıksınlar” diyorlar.

Elbette, Ukranya işgal çemberinde. Ortalık kan içinde. Ama biz Putin’den insanlık dilenenleri, dün Cizîr, Efrîn ve Şırnak önlerinde ölüm tamtamcısı olarak gördük. Türk kamuoyu dini kurumları, medyası, siyasi partileriyle timsah ruhluların ardında ref tutmuştu.

 O nedenle, Ukrayna önlerinde bunlar insan rolünde ama değiller. Tepelerde dolanan akbabalar gibi bir şeyleri gözlerine kestirmiş veya soygun peşin olmalılar. Acıktığında, annesini de yiyen kurttan, güvercin ruhu sadırı olmaz...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.