Çağdaş uygarlık diye diye haydutluk

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Polis ve askerin yürüte geldikleri yol kesme görevi, ilk defa MC militanlarıyla paylaşılıyordu. Türk yasalarına da aykırıydı, “başı bozukların” bu görevi üstlenmeleri. Ama, burası TC idi. TC, bir yer yüzü istisnasıydı. Güç kimdeyse, yasa sayılan emir ve komuta ondaydı. Recepgiller ve Devletgiller, kanunsuz sokakların dokunulmazlarıydı.

TC askerlerin, başka bir deyişle “emir ve komuta”nın esas alındığı bir askeri yapılanma (militer sistem) olarak kuruldu. Onun için, Türkler hayatlarının hiç bir evresinde, hukuk devleti ılımanlığı ile tanışmadılar.

“Çağdaş medeniyet düzeyine erişme” naraları ata ata buyurgan zorbalığa, çağıl söylemle haydutluğa boyun eğmeyi içlerine sindirdiler, bunu yaşama biçim olarak sürdürdüler.

Ama kabul etmek gerekiyor ki, uygulamada “zorbalığın hükümranlığı” yetkisi, devletin legal şiddet gücü polisin, asker ve adliyenin tekelindeydi. Kısacası ”haydutluk”, devletin kabul görmüş güçleri eliyle yürütülüyordu.

Bu kural, yani yetkinin “başıbozuk”lar, serseriler kalabalığı, modern deyimle lumpenlerle paylaşımı, ilk defa 1975’de tüm faşizan partilerin birleşimi ile kurulan, Süleyman Demirel liderliğindeki “Milliyetçi Cephe” (MC) iktidarı döneminde yaşandı.

Necmettin Erbakan liderliğindeki “İslamcı yol”un partisi ve Alpaslan Türkeş’in MHP’si de bu oluşumun parçalarıydı. Erbakan, o sıralar, “önce devlet” ve “tek başına iktidar” naralarıyla ortalıkta dolanıyor, gördüğü her arsada birer fabrika temeli atıyor, Bingöl’deki temel atmadan sonra iktidara yakın olduklarını, “ama bunun kanlı mı, kansız mı olacağını bilmediğini” söylüyordu.

Yıllar sonra, askeri kalkışma görüntülerini “Allahın lütfü” olarak açıklayan ve bir kanlı arenayı “diktatörlüğüne merdiven” yaparak, sultani gücünü pekiştiren Recep Tayyip, o sıralar Erbakan partisinin kongrelerinde şiirler okuyarak üyeleri eğlendirip, heyecanla kızıştıran bir amigoydu.

Öte yanda sokaklar boyunca “kanımız aksa da zafer islamındır” naraları atan, arka sokaklarda “Allahsız Komünist gençlerle takaza”ya giren bir “Erbakan Akıncısı” idi.

Bugünkü ırkçı MHP lideri ve iktidar ortağı Devlet Bahçeli de, kurt ve zağar köpekler gibi uluyarak, “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız” diye bağıran ve sokaklarda, üniversiteler ve fabrika önlerinde, ırkçı olmayan gençlere kurşun sıkan Türkeş ülkücülerinden bir “ülkücü” idi.

İkilinin teşkilatlarının yolu, sokaklarda solcularla savaşta iş ve güç birliğinde kesişiyordu. MC’de, polisin patronu, Erbakan Partisi adına, bugünkü Faşizme de payandalık yapan Oğuzhan Asiltürk idi.

Bu polis ve askerin yürüte geldikleri yol kesme görevi, ilk defa MC militanlarıyla paylaşılıyordu. Türk yasalarına da aykırıydı, “başı bozukların” bu görevi üstlenmeleri. Ama, burası TC idi. TC, bir yer yüzü istisnasıydı. Güç kimdeyse, yasa sayılan emir ve komuta ondaydı. Recepgiller ve Devletgiller, kanunsuz sokakların dokunulmazlarıydı.

Yol kesip kimlik kontrolü yapıyorlardı. Bu kontrol barikatlarını dayakla aşmak bile şanstı. Doğum yeri ve giyim biçimlerine bakılarak alıkonan pek çok insanın ölüsü bulunuyordu, daha sonra.

Öte yandan hala, “kanatlanmış çağdaş uygarlığa koşuyoruz” naraları atılıyordu. Oysa, çağdaş uygarlık hukuka bağlılıktı.  Bunlar ise uygarlık diye diye haydutluğa koşuyorlardı.

1980 darbesinden sonra, serseri takımının devlet adına yol kesmesi, bir ara son buldu. Ama çok geçmeden, Türkeş’in ülke üstüne dökülen naralarından sonra, Türk bir kere daha aslına döndü. Türkeş, “50 bin ülkücü ile Kürt başkaldırısı ile başa çıkacağını” söylüyordu.

1990’larda “ülkücü mafya”nın liderlerinden Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı, Yeşil lakaplı Kürt Mahmut Yıldırım, Tevfik Ağansoy ve ötekilerle adamları Kürdistan’da “Türk adaleti”nin temsilcileri olarak yol kesip, insan kaçırtmaya, kaçırılmışları katletmeye başladılar.

1970’lerin yol kesenlerin liderleri, günümüzde sultani yetki ve yaşama biçimiyle hükümran. Hükümranlığın bir kanadında, AKP-MHP İslamo Faşizmi ve ötekinde ırkçı (Ergenekoncu) generallerin silueti ışıldıyor.

Kürtler, Türk egemen bölgelerde kurşunlanıp linç ediliyor. Kendini ülkenin baş çobanı yerine koyan Recep, katilleri kınama bir yana, alınmasınlar diye lal duruyor.

Konya Meram’da, yedi kişilik Dedeoğulları ailesi, adeta haydut devletin himayesi altında topluca katledildi. Oysa, ölüm çemberini aşmak için, Hitler’in Gestapo şefi edalı SS dahil, “katillerin önüne geçin” diye baş vurulmadık mevki, makam bırakmamıştı. Ama katliamın önüne geçmediler. Sonra, katili izzet-ikramla karşıladılar.

Amerika’da siyahi Floyd, ırkçı bir polis tarafından öldürüldükten sonra, safi insan kesilerek göğü yere indirmeye çabalayan, dünyanın öbür ucunda da bir insan taziyede bulunan Recep Tayyip, Dedeoğulları ailesine, düşmandan bile esirgenmeyen bir baş sağlığı dileğini bile fazla görüyordu.

Ne de olsa o, Kürtlerle kafayı bozan biri portresini çiziyor. Gök gürlese, yer sarsılsa Kürtleri sorumlu tutuyordu. Beri yanda çağdaş medeniyet sözünü de ağzında eksik etmiyordu. Nitekim, askeri şura toplantısından sonra, Atatürk’ün ruhuna tekmil vermek için, gittiği anıt mezarındaki dilek defterine, “çağdaş uygarlığa erişmek için emin adımlarla ilerlediklerini” yazıyordu.

Oysa o sırada, silahlı başıbozuk milisler “Haydut Devletin” ilanı tertibinden Manavgat, Antalya, Marmaris, Bodrum’da yol kesip, kimlik kontrolü ile cezalandırılacak, yangın çıkaran düşman (Kürt) arıyorlardı. Şüphelilerden biri, sorgudan temiz çıktığı halde, Zehir Hafiye Recep, onun soyunda Kürtlük tesbit ettiklerini açıklıyordu. Aklının yarısı Ergenekon Generali de, başka açıdan Kürtleri işaret ediyordu.

Günün haydutlar oligarşisi, kan içinde. Ama eğer bugün, yarınların devamı ise oligarşi yarınlarda, “Kürt kanında şenlik” düzenlerse şaşmayın. Diktatörlüğün devam için gerekliyse, bunu yapacaklardır. Kürt düşmanlığının davul-zurna ile yaygınlaştırılması, olacakların işaretidir.

Hitler, “Kristal Gece” ile Yahudi kırımı açılışı yapmıştı. Oysa Kürtler, yıllar var ki her gün Kristal gece çemberinde. Haydutların yol kesmesi boşuna değildir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.