Cumartesi’yle yüzleşmek

Rojbin EKİN yazdı —

  • Devletin tüm kirli ve karanlık gerçeğini açığa çıkartmak için herkes adına mücadele ediyor onlar. Yüzleşmenin ve hesap sormanın meydanına dönüştürmeye çalıştılar Galatasaray Meydanı’nı. İşte bu yüzden saldırıyorlar, tahammül edemiyorlar.

Her hafta Cumartesi günü yakınlarını gözaltında kaybeden insanlar Galatasaray Meydan’ının yolunu tutuyor. Ellerinde kırmızı karanfiller ve sevdiklerinden kalan fotoğraflarla adalet talebi için yola çıkıyorlar. 1995 yılından bu yana böyle. Taşıdıkları acının ağırlığının altında ezilmeden, kaybettikleriyle aralarındaki sevgi bağının gücüne daha da sarılarak adaleti haykırmayı sürdürüyorlar. O meydanda bir araya gelenlerin hepsi yaş aldı. Anneler, gençler ve çocuklar... Kimisi ise artık fiziki olarak yok aramızda. Ömür devrilip geçiyor. Bu da zamanın bir hükmü. Ama acı dinmiyor, devrilmiyor. Düştüğü yere nesilden nesile taşınıyor. Bir emanet gibi hem de. Kaybetmek geriye bir tek yası değil, sorumluluklar da bırakıyor. Hesap sorma ve kaybedileni bulma sorumluluğu...

‘Yeter ki bir mezarı olsun’ demenin arayışı ve mücadelesinin bir yeri var evlat yitirenler için. Bir bedenden geriye kalanları bulmak belki de en büyük kavuşma. Bir tek yaşayan bilir bu kavuşmanın değerini. Onda saklıdır bunun tarifi ve anlamı. Bir mezarın yıllardır taşıdıkları acıyı ne kadar teselli edebileceğini bir tek onlar ölçebildi. Ne demişti Berfo ana; “Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler." Tam 33 yıl bunun için mücadele etti. 105 yaşında hayata veda ederken bile gözaltında kaybedilen ve bir mezarı dahi olmayan oğlunun adını anarak gözlerini yumdu. Kaybedilen bulunmadan ayrılık da tamamlanmıyor. Kaybolanın bıraktığı hiçbir boşluk dolmuyor. İşte katiller bu yüzden en büyük işkenceye dönüştürüyorlar kavuşmaları. Kaybedilenleri bulmak için mücadele sürerken, mezarı olanlara da saldırıyorlar. Mezar yerlerini değiştiriyor, kaldırımlara gömüyor, annelere ve babalara çocuklarının kemiklerini torbalara, kutulara koyarak kucağına veriyor. Toplumu bununla sindirmeye, korkutmaya çalışıyor. Bir mezarın bu yüzden hem kaybeden hem de kaybettiren için çok büyük bir önemi var. En çok da kaybettirenin mezar korkusu var.   

Kaybedilenler, bir mezarı dahi olmayanlar kültürel, tarihsel ve toplumsal bir hafıza aynı zamanda. Böyle de bir değerler onlar. İnsanları bundan yoksun bırakmak için çabalıyorlar. Yok etme yöntemleri arasına unutturmayı en stratejik hedef olarak koyuyorlar. Böylece hesap soracak kimsenin de kalmayacağını planlıyorlar. Cumartesi insanlarının verdiği mücadeleden de bu yüzden korkuyorlar. Kendi gerçeğiyle yüzleşmekten, hesap vermekten, Cumartesi insanlarının canlı tutmaya çalıştığı hafızadan korkuyorlar.

Cumartesi anneleri-insanlarının verdiği adalet mücadelesinde taşınıyor bu devletin zulmüne maruz kalan her insanda eksilen, kaybolan ve yarım kalan her ne varsa. Devletin tüm kirli ve karanlık gerçeğini açığa çıkartmak için herkes adına mücadele ediyor onlar. Yüzleşmenin ve hesap sormanın meydanına dönüştürmeye çalıştılar Galatasaray Meydanı’nı. İşte bu yüzden saldırıyorlar, tahammül edemiyorlar. 25 Ağustos 2018 yılından bu yana Galatasaray Meydanı polis bariyelerleri, TOMA’larla kapatılıyor. Kayıp yakınlarının meydana alınmasına izin vermiyorlar. Her hafta olduğu gibi bu hafta da yine meydanda bir araya gelmek için hazırlandılar. Ancak yine büyük bir hukuksuzluğa maruz kalarak gözaltına alındılar. Asırlık bir mücadeledir sürüp giden. Katillerin, suçluların cezalandırılmasını talep eden bir adalet arayışı...

Devam ediyor zulüm, adaletsizlik ve hukuksuzluk. Hem de mevcut Türk devlet rejimi için en büyük suç ve utanç olarak... Bu faşist ve zulüm düzeninden herkes bir şekilde zarar görüyor, yara alıyor. İnsanlar kadar doğa da bir cendere içerisine alınmış gibi eziliyor. Ahlaki ve insani değerler ayaklar altına alınarak, büyük bir utanç içinde yaşamak dayatılıyor. Devletten alacaklı insan sayısı gittikçe çoğalıyor. Ama hesap soranlar meydanlarda yeteri çoğunluğa ulaşamıyor. Cumartesi insanları yalnız değilseler de, beklendiği kadar olamadılar uzun bir zamandır. Oysa onlarla birlikte Galatasaray Meydanı’na doğru akıp gitse binler, ne yapabilir ki bu devlet? Hem yapmadığı, denemediği ne kaldı ki? Bu faşist soykırımcı devleti kendi kirli gerçeğiyle, karanlık yüzüyle yüzleştirme çabasına, mücadelesine zulüm gören herkes katılabilme ki değişsin bir şeyler iyi ve güzele doğru.

Türk devleti Cumartesi gerçeğiyle yüzleşmek zorunda. Bunu zorunlu kılan da Cumartesi anneleri-insanlarının mücadelesi. Galatasaray Meydanı’ndan herkes sesini duyarabilir. Adalet çığlığına ses olabilir. Bu aynı zamanda toplumsal bir ahlaki ve vicdani sorumluluk. Ve en önemlisi de, unutmama mücadelesi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.