Erdem’in gözleri…

Rojbin EKİN yazdı —

  • Colemerg’te, Şırnak’ta, Mardin’de, Amed’de, yani Kurdistan’da çocuk olamazsın, sokakta oynayamazsın. Dayatılan ve kabul edilemez sarsıcı gerçeklik bu.

Kurdistan’ın hiç büyüyemeyecek çocuklarına Erdem de eklendi. Planlı savaşın sürdüğü bir coğrafyada ölüm ‘çocuk, kadın ve yaşlı demeden gereğini yapmanın’ desturuyla gerçekleştiriliyor. Ferman bu, böyle buyrulmuş. Askeri üniformalılar, kimlikler devlettir ve devlet adına hareket ediyorlar. Dolayısıyla ortada bir suç da yok suçlu da. Katilleri sorgulayacak, yargılayacak bir hukuk da yok. Hangi cinsiyet ile doğarsan doğ, hangi yaşta olursan ol ölümün her türlü rengine layık görülmen için Kürt olman yeterli. Potansiyel ‘suçlu’ ve ‘terörist’ isen daha doğmadan, doğduysan da daha büyümeden yaşamın, yaşamanın durduğu yerde, sana hak görülen değişmez tek gerçek ölüm.

Kısacası yaşamak çok zor, ama ölmek ve öldürülmek kolay. Colemerg’te, Şırnak’ta, Mardin’de, Amed’de, yani Kurdistan’da çocuk olamazsın, sokakta oynayamazsın. Dayatılan ve kabul edilemez sarsıcı gerçeklik bu. Ama yine de Erdem bir çocuktu ve daha 5 yaşındaydı. Kendisinden önce devletin zırhlı araçları altında ezilerek can veren diğer 21 çocuk gibi o da çocuktu. Yaşı kadar kurşun ile katledilen Uğur gibi, bedeni havan topuyla paramparça olan Ceylan gibi, cesedi bozulmasın diye annesi tarafından derin dondurucuya kaldırılan Cemile gibi çocuktu daha.

Devlet Kürtlere karşı işlediği suçlardan hep beraat etti. Buna karar veren de kendi hukuku oldu. Devlet suçsuz, yaşadığı her mağduriyet, başına gelen her insanlık dışı uygulama karşısında suçlu olarak gösterilenler ise hep Kürtler. Türkiye’deki hukuk ezilenler için, toprakları işgal altında bulunanlar için böyle işledi ve işliyor. Kürtler için bir türlü tecelli etmeyen adaletin ‘hukuksuzluk’ örnekleri sayılamayacak kadar çok. Hangisini örnek vermeliyim diye düşünürken, tek tek olayların nasıl sonuçlandığına baktım bir de.

Türkiye’nin adalet sağlayıcıları olarak görev yapan hakim ve savcıların zırhlı araçların çarpması sonucu yaşamını yitiren her çocuk ve Kürt için ulaştığı ortak sonuç ve devletin suçunu gizlediği ortak ifade ‘kovuşturmaya yer yok” hükmü. Devlet hukukunun örgüt üyesi yaparak hapisle ya da ölümle cezalandırdığı çocuk sayısının rakamlara sığamayacak kadar bir ağırlığı ve hesabı var. Hem de vicdanları kanatması gereken… Çocuğu kucağındayken katledilen annenin, anne kucağındayken katledilen bebeğin tarih kayıtlarına geçtiği bir coğrafya Kurdistan. “Daha ne olsun, daha ne yaşansın?” diye söylenirken zulmün ve ölümün her rengiyle sınanan bir halk gerçekliğine çarpıyor insan. ‘Her şeye rağmen güçlü duruyor’ diyorsun… Ama yine de vicdan, adalet ve hak gerek. Erdem’in annesinin bağrında açılan yaranın hiç olmazsa Türkiye’nin geri kalan yarısının vicdanını az da olsa kanatması gerek. Yazmış biri Erdem’in katledilme haberinin altına ‘Vicdan insanın içindeki tanrıdır” diye… Bölünme paranoyalarına tutulmuş faşist bir güruhun çıkarlarıyla çarpılmamalı hiçbir masumiyet ve mazlumluk. Hele bu bir çocuksa asla…

Sokağa yansıyan hiçbir tepki olmadı, devletin Kurdistan’daki katliamlarını kınayan kitlesel bir gösteri de. Olay gerçekleştikten sonra toplananların gösterdiği tepkiye, katil uzman çavuş silahla tepki verince resmi kınamalarla, sanal mecralar üzerinden yansıyabilen tepkilerle sınırlı kaldı tüm öfke. 5 yaşındaki bir çocuğa Türk ordu mensubu bir uzman çavuş kullandığı araç ile çarptı ve o çocuk 50 metre sürüklendi, öyle can verdi. Kıyamet kopmalıydı oysa, yer yerinden oynamalıydı. Olmadı, hiçbir şey olmadı… Adalet talep edilmeye, dillendirilmeye devam ediliyor sadece.  

Suçluların hak ettiği cezayı almasını umduğumuz ‘adalet’ odalarında Erdem için de bir karara varıldı. Yol kenarında annesi ve kardeşleriyle birlikte duran Erdem’e gelip çarpan devletin askeri Alper Kağan P. suçsuz, hayatını kaybeden Erdem ise ‘Kusurlu’ bulundu. Fail yine cezasızlıkla ödüllendirildi, tıpkı diğerleri gibi. Uzman çavuş Alper Kağan P.  24 saat geçmeden adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Kürt için adalet buyken, Kürtlerin bu duruma sanal mecralardan göstermiş olduğu tepkiyi bile haksız bulan, bilinçli bir mağduriyet yaratıldığını, Türkiye’de devlet politikalarının değil, Kürtlerin kendilerini ötekileştirdiğini söyleyenler ise az olmadı. Erdem’in bu şekilde katledilmesi de Türkiye’nin batısına neredeyse hiç yansımadı. Hatta gündeme değer bir konu olarak ele alınmadı, görülmedi.

Sonuçta ortada ‘terör ve bölücülük’ var. Milliyetçi Türklüğün Kürt’ün ölümünü neredeyse şenliklerle kutladığı, ‘bir terörist daha eksildi’ diyerek sevindiği reel bir durum var. “Çocuk da olsa büyüyünce terörist olacak” diyerek çocuk katliamlarını meşrulaştıran bir zihniyet var. Korkunç da gelse, çok fazla acı da duyulsa yıllardır değişmedi bu gerçek. Kürtlere her türlü zulmü reva gören bu devlet aklı, tarihteki örneklerini bile geride bırakabilecek bir faşizm belasına dönüştü şimdi. Bugün Kürt’e karşı uygulanan zulüm, yarın Türkiye’de Türk kimliğiyle veya başka kimliklerle varolan herkesin ocağına bir ateş bırakacak, acısı dinse bile izi hep kalacak yaralara yol açacak. Ne yapmalıya dair şüphesiz çok şey söylenebilir ve söyleyenler de çokça. Ben sadece insan olma ve insan kalma mücadelesi Erdem’in gözlerini unutmamaktan geçer diyeyim.  

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.