Şengal hala bir acı çığlık

Rojbin EKİN yazdı —

  • Soykırımın dokuzuncu yıldönümünde Êzîdî toplumunu anlamaya çalışan herkesin, Şengal’de askeri, siyasi ve toplumsal olarak oluşturulan öz örgütlülüğü desteklemesi, Şengal’in özerk bir statüye kavuşması için mücadele etmesi gerekir.

Şengal’e yönelik 3 Ağustos 2014 yılında gerçekleşen soykırımın dokuzuncu yıldönümüne sayılı günler kaldı. Şengal, acısı hiç dinmeyen kapanmayan bir yara hala; katledilenlerin kemikleri aranıyor, esir alınan çocukların, kadınların izi sürülüyor ve en önemlisi de geleceğine dair belirsizlik yaşadığı acılara, katliamlara her gün bir yenisini daha ekliyor. Bu çağın en büyük zulüm ve vahşetine maruz kalmış  Êzîdîler yine de umut ederek yaşama tutunuyor. Yaşayan ve geride kalanlar için ‘ya hala hayattalarsa…’ sözüne ilişen bir beklentileri var. Yeter ki bir kavuşma olsun, yaşıyorsa yeniden kucaklaşmak, katledildiyse de vedalaşmak istiyorlar. Hala üç bini aşan kayıp ve açılmayan toplu mezarlar var. Acıları bir çığlık olup asılı kalmış yaşadıkları coğrafyanın göğüne adeta. O acının altında yürüyor, nefes alıp veriyorlar. Mezar taşlarına asılmış kadınların saç örükleri, o coğrafyaya ayak basan herkesi üzerinden atamadığı yasın içine çekiyor. Zulmün ve vahşetin darbeleri altında yok olmanın eşiğine gelmiş bu halk ve coğrafyanın manzarasını acı ile tanımlasak da, onlar acılarıyla baş etmenin yolunu yeni bir gelecek inşa etmede bulmaya çalışıyor. Soykırımdan sağ kurtulanlar özgürce nasıl yaşayabileceklerinin arayışı içerisindeler. Bunun için mücadele ediyorlar. İşte tam da bu yüzden onları hisseden herkesin sadece acılarına omuz vermelerini değil, aynı zamanda geleceğe dair arayışlarını ve adımlarını desteklemelerini istiyorlar.

Şengal soykırımının dokuzuncu yıldönümünde hisseden ve anlamaya çalışan herkesin dikkat çekmesi gereken belki de bu. Ne istiyor Êzîdîler, nasıl bir Şengal’de yaşamayı arzuluyorlar? Daha doğrusu Şengal’i yeniden nasıl inşa etmek istiyorlar? 3 Ağustos katliamını soykırım olarak tanıyan ülkeler ve uluslararası kuruluşlar bunun için neler yaptı? Kuşkusuz bunların tümü cevaplanmaya değer ve hepimizi Şengal gerçeğiyle yakıcı bir şekilde buluşturacak sorular.

3 Ağustos 2014 yılında DAİŞ çeteleri tarafından gerçekleştirilen katliamı, Birleşik Krallık, ABD, Fransa, Kanada, Avustralya, İskoçya, Ermenistan, Portekiz, Hollanda, Belçika, Lüksemburg ve Almanya parlamentoları ile Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) ve Birleşmiş Milletler (BM) soykırım olarak tanıdı. Başta ABD olmak üzere AB, AK ve BM Şengal konusunda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmedi. Şengal için düşünülen -ABD ve BM’nin de dayatmasıyla- gelecek, KDP ve Irak’ın mimarlığına bırakıldı. Oysa 3 Ağustos 2014 yılında DAİŞ çeteleri saldırdığında Şengal’i savunmasız bırakıp kaçan KDP ve Irak hükümetiydi. 9 Ekim 2020 yılında Irak ve KDP tarafından Şengal’in geleceği üzerinden imzalanan anlaşma, özünde Êzîdî toplumunun kendi öz gücüne dayanarak oluşturduğu, içinde öz savunma güçlerinin de önemli bir yer tuttuğu yerel örgütlenmesini dağıtmaya, parçalamaya ve nihayetinde tasfiye etmeye yönelik bir anlaşmaydı. Bu anlaşmadan hemen sonra Şengal’e yönelik gerçekleşen ve devam eden saldırılar, bunun en açık ispatıydı. Anlaşmanın gereklerini yerine getirmekte gecikmediler. Masada bulunan uluslararası ve bölgesel güçlerin de desteğiyle, Şengal’e bir kez daha girmeye çalıştılar. Ancak Êzîdî toplumunun örgütlülüğüne çarptılar. Son üç yıl içerisinde özellikle Irak güçlerinin kısmi bir konumlanması gerçekleşse de, hala 9 Ekim anlaşmasının tüm hükümleri yerine getirilmiş değil. Bu durumdan Irak ve KDP kadar, faşist Türk devlet rejimi de rahatsız.

Bu açıdan şimdi Şengal’de devrede olan planın en saldırgan aktörü Türkiye. Irak ve KDP’nin yerelden desteğiyle Türk devleti Şengal’de her gün Êzîdî toplumunun öncülerini hedefliyor. Şengal öz savunma birliklerini ve yerel toplumsal örgütlenmesini PKK ile ilişkilendirerek, bu insanlık dışı saldırılarına meşruluk kazandırıyor. Uluslararası ve bölgesel güçlerin faşist Türk devlet rejimine biçtiği en önemli rol, her alanda olduğu gibi Şengal’de de Kürt düşmanlığı. Bu düşmanlığı sürdürebilmesi ve yeterli sonuç alabilmesi için büyük bir destek alıyor. DAİŞ’in yarım bıraktığını, şimdi Türkiye, Irak ve KDP ortaklığı uluslararası güçlerin de desteğiyle tamamlamaya çalışıyor. Bu yüzden Şengal’in şimdiki durumuna bakınca DAİŞ eliyle gerçekleştirilen katliamı soykırım olarak tanıma kararları samimi gelmediği gibi ikiyüzlüce. Kısacası, Şengal Direniş Birlikleri ve yerel örgütlülüğü oldukça, bu plan karşısında direnç gösterdikçe saldırılar sürecek. Şengal’in geleceğindeki belirsizlik de itinayla korunacak. Çünkü bu planla uzun vadede sonuç almak hesaplanıyor. Durum böyle oldukça Şengal’den göç etmek zorunda kalanlar geri dönemeyecek, ekonomik istikrar ve istihdam sağlanamayacak, hala bir harabe olan Şengal yeniden ayaklanamayacak. Êzîdîler, bu kadar çirkin ve acımasız bir planın kurbanı ediliyor. Kendilerini anayurtları ve inanç merkezlerinde güvende hissetmemeleri için her türlü yol deneniyor.

Soykırımın dokuzuncu yıldönümünde Êzîdî toplumunu anlamaya çalışan herkesin, Şengal’de askeri, siyasi ve toplumsal olarak oluşturulan öz örgütlülüğü desteklemesi, Şengal’in özerk bir statüye kavuşması için mücadele etmesi gerekir. Êzîdî toplumunun yaşadığı acıları hissettiğimizi açığa vurmanın en değerli yolu, onlarla bu temelde dayanışma. Şengal için bir şeyler yapmayı düşünen herkesin gerçeğe buradan bakması, Şengal’i her anlamda yeşillendirmeyi ve yeniden ayağa kaldırmayı hedefleyen acılı kadınların hikayelerine kulak vermesi gerekir. En doğru olan onların özgür yaşam taleplerini desteklemek ve kendileri için çizmiş oldukları gelecek planlarının arkasında olduğumuzu göstermek.

Bu vesileyle soykırım kurbanlarını saygıyla anıyorum. Unutmadım ve asla unutmayacağım…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.