Toplumsal muhalefeti örgütlemek

Rojbin EKİN yazdı —

  •  Dincilik maskesine sığınmış cehalet, her türlü gericilik ve zulmü üretir. Tüm bunlardan rafine edilmiş bir toplumsallık hayali kuruluyorsa o zaman en çok da bunun için çalışmalı.

Değişim beklentisi olanların Türkiye’de seçim öncesi estirdiği hava geçmiş tüm zamanlara göre daha çok umut taşıyordu. En azından son 7-8 yılın en umutlu zamanlarıydı. Gittikçe ağırlaşan ekonomik, siyasi, toplumsal vs. sorunlardan nasıl çıkılabileceğinin yolları tartışılıyordu. Daha iyi bir yaşamın seçenekleri konuşuluyordu. AKP-MHP faşist iktidarının günlük darbeleri altında ezilenlerin değişim umuduna dayanarak nefes alabildiği bir süreçti. Herkese bir cesaret gelmiş, içinde biriktirdiklerini bir bir döküyordu. Yaratılan korku ikliminin üzerine gidiliyor, mevcut faşist sisteme karşı hiç olmazsa söz söylemekten sakınılmıyordu. Özlenen güzel manzaralardı. Bir arada durmak, görünmek iyi bir sinerji yaratmıştı. Öyle ki seçim sonucu ne olursa olsun, mevcut iktidara karşı değişim talebiyle bir araya gelmiş kitlenin erimeyeceği, dağılmayacağı kanısı güçlüydü. Ancak AKP-MHP ve Erdoğan ile devam etme sonucu çıkınca, bir anda dağılmış, adeta tuz ile buz olmuş gibi parçalanmış ve kendisini bırakmış bir kitle gerçekliğine hızla dönüş sağlandı. Tüm umudu seçimle değişime bağlamak, olmayınca da ‘ben artık oynamıyorum’ deyip oyundan çekilmenin, bir köşeye sinip el ayak çekmenin manası yok. Bugüne kadar bu tutumların hiçbir getirisi olmadı ve bundan sonra da olmayacak. Kendisini muhalefet olarak adlandıran, ya da bu kimlikle yola çıkan kişi ve partilerin de kuşkusuz bu tablodaki rolü belirleyici. Ama ben yine de herkesten çok bir yanlışa karşı doğruyu savunmak için bir araya gelmiş kitlelerin, yani halkın gücüne inanırım. Politik söylemlere ve duruşa asıl yön veren, doğrultu kazandıran halkın gücü, iradesi ve talepleridir. Şimdi bu son seçimlerden sonra bir bütün muhalefetin sergilediği tutuma da bakılırsa, halkın dayanabileceği en sağlam duvar, kendi örgütlü duruşu.

Hasılı kelam seçimin yarattığı hezeyanlar ve ardından gelen tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Tartışmak iyi, herkes bir şekilde dahil de oluyor. Ama tartışırken, biraz da hareket etmek gerekmiyor mu? Çünkü Türkiye’deki insanlık tablosu çok ağır. Mevcut rejim Türkiye’nin içinde de dışında da büyük bir saldırganlık içerisinde. Kurdistan tam bir ateş hattı. Kürtlere yaşatılanların haddi hesabı yok. Eski rejim gasp ettiği halk iradesiyle kendisini yeniden seçtirdiği gibi Rojava’ya yeniden saldırmaya başladı. Günlerdir Rojava hem havadan hem de karadan bombalanıyor. O coğrafyada inşa edilen demokratik, ortak, eşit ve özgür yaşama büyük bir öfke ile saldırıyor. Tümden yok etmeyi hedefliyor. Kürtlerin seçim sürecinde Bakur’da ortaya koyduğu tutumun bir nevi intikamını Rojava’dan alırcasına saldırıyor. ‘Erdoğan yeniden seçilirse’ ihtimalini hiç şansa bırakmayarak geleceğe dair tüm olasılıklara karşı yıllardır benimsediği direniş hattını daha da güçlendirmeyi hep hedefledi. Kendisini de buna motive etti. Şimdi dört parça Kurdistan’da Kürtler için ufukta görünen yeni yol yine direniş. Bu mesajı sandıkta da sokakta da ve tuttuğu tüm mevzilerde çok açık bir şekilde verdi. Kürt ve Kurdistan açısından tablo bu.

Türkiye’nin bir bütünü için de söylenecek çok fazla şey var. Günlük olarak erkekler tarafından katledilen kadın sayısı artıyor, rejimi destekleyen tarikatların istismar ettiği çocuk haberleri Türkiye’nin en büyük utancı olmaya devam ediyor. Yoksulluk, yolsuzluk, hırsızlık, tecavüz, fuhuş ve madde bağımlılığı almış başını gidiyor. Cinsiyetçi ve dinci faşist rejimin inşa ettiği toplumsal gerçeklik bu. 70 yaşındaki erkek yoldan geçen bir genç kadının giyiminden tahrik oluyor, medrese-tarikat yurdunda kalan 12 yaşındaki bir çocuk ‘intihar’ ediyor… Erdoğan’a oy verenler bile ülkenin gidişatını beğenmediğini, kendisini mevcut Türkiye’de hiçbir alanda ve anlamda güvende hissetmediğini söylüyor. Ama buna rağmen ‘Ben Erdoğancı’yım, ona oy verdim, çünkü ben PKK’li değilim’ diyor. Türkiye’nin geleceğini Erdoğan’ı yeniden seçtirmekle garanti altına aldığını düşünüyor ama Türkiye’de yaşamak istemiyor. Bir çelişki gibi gelse de Türkiye’de sorunun asıl kaynağı bu. Erdoğan’a oy veren bilinci çarpıtılmış ve tahrik edilmiş kitleleri demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik kriterleri üzerinden yeniden bilinçlendirmek gerektiği çok açık. Dincilik maskesine sığınmış cehalet, her türlü gericilik ve zulmü üretir. Tüm bunlardan rafine edilmiş bir toplumsallık hayali kuruluyorsa o zaman en çok da bunun için çalışmalı. Bu dönemin en büyük görevleri arasında bu faşist rejimin gerçek kimliğini kapı kapı dolaşıp halka anlatmak da var. En çok da buna ihtiyaç var.  Bu faşist rejime karşı güçlü bir toplumsal muhalefet örgütlenmek isteniyorsa kapı kapı dolaşılmalı ve her ev yeniden bilinç kazandırma hanesine dönüştürülmeli.

Toplumun mevcut dinamizmi doğru örgütlenir ve olması gerektiği yere kanalize edilirse, kimse ne yalnız kalacak ne de yalnız yürüyecek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.