Daha sürüyor o kavga

  • Jorge Sanjinés, Latin Amerika’dan yükselen “Üçüncü Sinema” dalgasının öncülerinden birisi olarak kabul ediliyor ve buna benzer filmleriyle ve yazdığı manifestolarla kendisinden sonra gelen devrimci sinemacılara örnek teşkil edecek filmler ortaya koymaya devam ediyor.

 

SUSAN WEINBLATT

 

Berlin’de bulunan “bi’bak” proje alanının başlattığı “Sinema Transtopia” isimli sinema salonu projesinde, açılışından bu güne pek çok farklı konu başlığında film serileri, etkinlikler ve atölyeler düzenleniyor. Bunlardan en sonuncusu “Uluslararası Otoriter Rejimleri ve Karşı Stratejileri Araştırma Grubu” işbirliğiyle düzenlenen “Otoriter Rejimlere İtiraz” olarak çevrilebilecek “Contesting Authoritarianism” isimli film serisi. Bu film serisi Rosa Luxemburg Derneği’nin 16- 21 Mayıs tarihleri arasında Berlin’de düzenleyeceği aynı başlıklı konferansın bir parçası olarak gösteriliyor. Film serisini araştırmacı ve sanatçı Nafisah Fathollahzadeh ve sinema yazarı ve Altyazı dergisinin editörü Berke Göl düzenliyor.

Etkinlik, baskıcı rejimlere, neoliberalizme ve (neo)sömürgeciliğe karşı politik ve estetik cephelerde karşı çıkan filmleri bir araya getirmeyi amaçlıyor. Batı merkezli dünyanın dışında kalan alanlardan yükselen, kolektif eylem biçimlerine odaklanan filmler eşliğinde anti-otoriter, anti-kapitalist mücadeleleri ve stratejileri tartışmaya açıyor. Film serisi ilk gösterimini 28 Nisan Perşembe günü “Halkın Cesareti” isimli filmle yaptı ve 26 Mayıs tarihine kadar yeni filmlerle devam edecek. 

 

Halkla beraber film yapma

Etkinliğin ilk filmi Bolivyalı devrimci yönetmen Jorge Sanjinés’in 1971 yapımı “Halkın Cesareti” filmi, yönetmenin “halkla beraber film yapma” anlayışını en iyi temsil eden örneklerinden birisi sayılıyor. Bolivya’nın yüksek kesimlerinde yaşayan yerli halklar, Bolivya’nın cunta hükümeti ve Kuzey Amerikan emperyalizmi eşliğinde madenlerde insan dışı çalışma koşullarına ve köleliğe mahkûm edilmiştir. Bu koşullara karşı örgütlenen halk ise sürekli askerlerin baskısıyla karşılaşmakta ve yaptıkları her eylem kanlı saldırılarla sonuçlanmaktadır. Bu koşullara dayanamayan birçok madenci ve onlara destek olan bazı öğrenciler de Che Guevara’nın liderliğinde yükselen Bolivya’da da örgütlenen gerilla hareketine sempati duymaktadır. 

Madenci köyü Catavi’de kadınlar maden işletmesinin yalanlarına karşı örgütlenmiş, kendilerine yiyecek ve ilaç verilmemesini protesto amaçlı bir açlık grevi başlatmıştır. Yönetim ise kadınları terörizmle suçlayarak işin içerisinden çıkar, hemen ardından eyleme giden bazı işçiler gözaltında kaybedilir, onların akıbetini soran diğer işçiler işkenceden geçirilerek katledilir ve yol kenarlarına atılır. Bürokratik konumlarda yer alan orta sınıf şirket çalışanları ise yerlileri cahil, pis, işe yaramaz olmakla suçlamaktadır. Eylemlerin giderek büyümesinden sonra şehir dışından da gelen destekle yeraltında toplantılar düzenlenir. Koşulların kötülüğüne rağmen örgütlenmenin umuduyla dolan işçiler 23 Haziran’ı 24 Haziran’a bağlayan gece geleneksel kış festivali San Juan’ı kutlarlar ve ateşler yakılarak dans ederler. 7’den 70’e söylenen şarkıların ve ağıtların tek bir teması vardır: yerli halkın acıları ve madencilerin çektikleri. (buraya kadar her şey nasıl tanıdık geliyorsa buradan sonrası da öyle tanıdık olacak). 

 

Halkı filminde aktör olarak kullanıyor

San Juan Katliamı 24 Haziran 1967 tarihinde işte bu gecenin ardından Bolivya’nın o zamanki cunta rejimi başkanı René Barrientos Ortuño tarafından verilen emirle, askerlerin köyü kuşatması ve gece baskınıyla halkı katletmesi şeklinde gerçekleşiyor. Jorge Sanjinés, halkla birlikte halk için devrimci sinema yapma anlayışını geliştirdiği bu “gerilla tarzı” filmde, katliamın gerçekleştiği gerçek mekanlarda, hayatta kalanları, ölenlerin yakınlarını hiçbir oyunculuk eğitimi olmayan halkı filminde aktör olarak kullanıyor. Bu katliam, bölgeye yönelik süregiden baskının sadece bir örneği olduğu için filmin çekimleri de aslında tehlike altında geçiyor. 

Jorge Sanjinés, Latin Amerika’dan yükselen “Üçüncü Sinema” dalgasının öncülerinden birisi olarak kabul ediliyor ve buna benzer filmleriyle ve yazdığı manifestolarla kendisinden sonra gelen devrimci sinemacılara örnek teşkil edecek filmler ortaya koymaya devam ediyor.

San Juan katliamının ardından hayatta kalan çoğu kadınlardan, yaşlılardan oluşan Catavi yerlileri tekrar bir yürüyüşe geçiyor ve ordunun üzerine yürüyerek katliamın hesabını soruyor. Ve burada yeniden üzerlerine ateş açılarak katledilen halk toplu mezarlara gömülüyor. Otoriter rejimlerin nasıl halk ve çevre katliamını şirketlerin ve ordunun el ele vermesiyle gerçekleştirdiğini dönemin devrimci sinema ruhuyla anlatan film, gerçekleri olduğu gibi ve halkın perspektifinden gözler önüne sererken aslında bugünden baktığımızda aynı şeylerin tekrar etmesi nedeniyle de karanlık bir tablo ortaya seriyor. 

Sinema Transtopia’da düzenlenen film etkinlikleri 26 Mayıs tarihine kadar devam edecek ve Güney Afrika’dan Hindistan’a farklı ülkelerden gelen filmlerle otoriter baskıcı rejimlerin halka yönelimleri ve bunlara karşı geliştirilen farklı eylem biçimlerini, farklı kolektif stratejileri konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz bir alan açacak. Son 2 yıldır Covid-19 gündemi dışında pek bir şeyin tartışılmadığı (kolektif olarak alanlarda bir araya gelinemediği) bu siyasi iklimde, geçmişten günümüze otoriter rejimlerin nasıl benzer saldırılara yoğunlaştığını ve buna karşın nasıl farklı devrimci hareketlerin var olageldiğini hatırlamak da bugün devam eden direnişlere yoğunlaşılması umudunu beraberinde getiriyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.