Demirtaş: Ana vatanımızı işgal ettiniz

Kobanê davası, Selahattin Demirtaş

Kobanê davası, Selahattin Demirtaş

  • Devlet bizim ana vatanımızı zorla işgal etmiş. Erdemlilik anlaşmasını bozan devlettir, burada bir suçlu aranacaksa o biz değiliz, biz bunun mağduruyuz. Buna karşı direndiğimiz için yargılanıyoruz. Erdemliler ile kötülerin savaştığı bir davadır bu.
  • Sen benim ülkemi, vatanımı çaldın ama ‘Ülkenin adını bile söyleyemezsin, Kurdistan diyemezsin. Dersen seni içeri atarım, vatan haini ilan ederim’ diyorsun. Güç sizde. Biz de bunu yıkmaya çalışıyoruz. Bedeli var, ödemeye devam ediyoruz.
  • Halkların diline ve kültürüne el koyanlardır katil, biz değiliz. Biz sadece halkımızın onurunu, kimliğini, topraklarında insanca yaşama hakkını savunduk. Vatan bizim, toprak bizim, emek bizim. Ankara’yı mı işgal ettik?

Kobanê Davası’nda savunmasına devam eden HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, babasına ithaf ettiği savunmasında “Erdemlilik sözleşmesi bozulmuşsa bir arada yaşamanın imkanı yoktur, ki onu bozan biz değiliz” dedi.

DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eşbaşkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Kumpas Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda devam ediyor. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri, DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik ile çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.  

Tutsak siyasetçilerden Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Günay Kubilay, Bülent Parmaksız, Ali Ürküt ve Nazmi Gür, duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutulan siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.

Duruşma başlamadan önce SEGBİS’le katılan avukatlar ve katılımcılar ile mahkeme başkanı, 31 Aralık’ta babası vefat eden Demirtaş’a başsağlığı dileğinde bulundu. Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş da Amed’den SEGBİS ile bağlanarak Demirtaş’a başsağlığında bulundu ve “Binlerce insanla babayı son yolculuğuna uğurladık. Binlerce kişi katıldı, herkesin sana selamı var, taziyelerini bildirdiler” dedi. Demirtaş da taziyeleri kabul ederek, herkese teşekkür etti.  

Emekçi Tahir Usta’ya ithaf

Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşma, HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla devam etti. Yazar Paul Auster’in, “Yalanı geri alamazsın gerçek bile yetmez buna” sözlerine atıfta bulunan Demirtaş, “Bu kumpas davasında saf katışıksız bir yalan var. Biz yıllardır gerçekleri anlatarak yalanı anlatmaya çalışıyoruz. Yalanın geri alınamayacağını biliyoruz. Bu yalanı alanı mazoşistçe bir haz aldıklarını biliyoruz. Biz de boyun eğmeden acılarımızı bal eyleyerek duruşumuzu koruyacağız. Tarihi yalanları bir kez daha ifşa edeceğiz ve konuşmamızı sürdüreceğiz” dedi. Demirtaş, “Savunmamı okuma yazması olmadan alın teriyle 7 çocuğu yetiştiren babama, emekçi Tahir Usta’ya, onun şahsında bütün emekçi anne ve babalara ithaf ediyorum” diyerek, savunmasına devam etti.

Türkiye’de siyaset neden çöktü?

Türkiye’de ve dünyada siyasetin etkisinin azaldığını, buna karşın Kürt siyasetçiler olarak siyasetin değiştirici gücünü öne çıkarmaya çalıştıklarını belirten Demirtaş, Bolman’ın “İnsan ilişkilerinin kırılgan olduğu günümüz dünyasındaki ilişkileri tanımlayacak gerçek kavram likit modernliktir” ifadesini alıntılayarak, “Siyasetin eli kolu bağlı. İnsanlar siyasete güvenmiyor. Çünkü siyasete insanlara beklediğini veremiyor. Türkiye’de siyaset neden çöktü? Güç kimin elinde? Bizi hapiste tutan kimdir, hangi güçtür?” diye sordu.

İnatla konuşmaya devam

“Biz tarihi gerçekleri ne unutacağız ne de unutturacağız” diye Demirtaş, şunları söyledi: “Binlerce insan, elmanın düştüğünü gördü ama sadece Newton neden diye sordu. Newton'un yerçekimi kuramına ulaşana kadar sorduğu soru nedendir. Biz de soruyoruz; neden bize bu kötülükler yapılıyor, neden bu kadar saf kötülük yapılıyor? Yıllardır bunları anlatıyoruz. Murat Menteş, bir romanında ‘Pantolonu kazak gibi başınızdan çıkaramazsınız’ diyor. Tıpkı bu kumpas gibi pantolonu başından çıkarmaya çalışanlar gibi ayaklarına dolaştı. Karmaşayı yaratan biz değiliz; ters yüz olan her şeyi, yerli yerine oturtmaya çalışıyoruz. Öyle ki bu mücadele bizi demokrasi ve insan hakları uzmanı haline getirdi. Tabiri caizse bu yargılama süreci bilgeleştirdi bizi. Biz işe yarasın diye uğraşıyoruz. O yüzden susmuyoruz, o yüzden inatla konuşmaya devam ediyoruz.”

Tarihe ve topluma borcumdur

Tarihteki belirsizliklerin yine tarih aracılığıyla netleştirilebileceğine dikkati çekerek, “Yaşadığımız anın bir gün tarihe dönüşeceğini bilerek yaşamalıyız” diyen Demirtaş, en büyük düşünürlerin, “kendini bil ya da haddini bil” düsturunu benimsediklerini vurguladı. Demirtaş, “Biz de kendimizi, haddimizi bilerek başlayalım. Bugünkü konuşmaları bir ağır ceza mahkemesinde yapmak trajik olsa da bu benim tarihe, topluma borcumdur. Bugün saf kötülüğün kaynaklarına dikkat çekeceğim” dedi.

Neden bu kadar kötülük var?

Dünya genelinde 4 bin 200 farklı dini grup olduğunu, bunların başka inanç ve mezhebin kötülüğünü vaaz etmediğinin altını çizen Demirtaş, bütün düşünce akımlarının, sanatın, kültürün de iyilik iddiasında olduğunu belirtti. Demirtaş, savunmasına şöyle devam etti: “Peki o zaman bütün bunlara rağmen neden bu kadar kötülük var? Ya biri bize yalan söylüyor ya da başka bir durum var. Gezegenin asıl tarihi insanın ortaya çıkışıyla başlar. İlk insanlar, hayvanlar gibi açıkta çiftleşiyor ama yavaş yavaş insanın zekası gelişiyor. Avcıyı çoban, yaban sürülerini kabile, kabileleri millet haline getiriyor. İnsan savaşmak, daima savaşmak, sonsuza kadar savaşmak zorundadır. İlk savaşı doğaya, vahşi hayvanlara karşıdır. İnsan hep bir savaşçı olacak ve kahraman olacaktır. Nihayet kralları ve tanrıları ile savaşacaktır. Ölülerin ve tanrıların resimlerini taşlara oyacaktır ama insan ve insanlar arasındaki savaş hiçbir zaman son bulmayacaktır. Krallıklar kendileri arasında savaşacaktır, güçlenecek, zayıflayacak ve son bulacaktır. Doğu batıya, Afrika Avrupa’ya, kıtalar kıtalara karşı savaşacaktır. Çöken, yıkılan şehirlerin yerlerine yenileri kurulacak. Gömülmüş şaheserler ışığa kavuşacak. Şairler, gariplerin, mağlupların destanlarını yazacak. Filozoflar Pîrsus kıyılarında, Atina temelleri altında dünyanın özünü arayacaklar. Akdeniz'in güzel köklerine bakan açık hava tiyatrolarında bakireler ve ihtiyarlar korosu amansız kaderden şikayet edecek. Katedraller, amfiler, adalet sarayları yükselecek ve bütün bu dağınık mucizeler üzerinde zaman zaman saz şairlerinin şarkıları duyulacak.

İnsanlık, icadının tutsağı oldu

Birçok yerde benzer süreçlerden geçerken birbirimizden haberimiz bile olmaz. Farklı diller, farklı kültürler ve farklı diller geliştirirken de birbirimizden haberdar değildik. Ne zamanki nüfus doyamayacağınız kadar kalabalıklaştı ve yakınlıkla karşılaştık, işte o zaman başka topluluklarla ticarete ve savaşa başladık. Ancak hep aynı motivasyonla, aynı amaç doğrultusunda savaştık. Başka toplumların mallarına topraklarına el koymak için. Bizi birleştirecek daha güçlü moral değerlere ihtiyaç duyduk, işte o zaman etnik kimlikleri, halkları ve ulusları icat ettik. Sonra bu kimlikleri dinle, bayrakla, şanlı tarihlerle, devletle, zaferlerle yücelttik. Öyle abarttık ki bir noktadan sonra kendi icadımız olan kimliklerimizin tutsağı haline geldik. Tıpkı para icadımızda olduğu gibi. Bütün bu hengame, savaş, kan, gözyaşı, kıyım ve korkunç acıların; kimliklerimiz, inançlarımız, onurumuz için yaşamamız için gerektiğine sadece 5 bin yıl içinde iman edercesine kesin ve geri dönülmesi imkansız şekilde inandık. Oysa biyolojik 15 bin 20 bin yılda ancak bir milim evrimleştik. Biyolojimiz son 5 milyon yıldır olduğu gibi son 5 bin yılda da aynı kaldı: Karnını doyur, üre, yaşa ve bunun için savaş.

Kötülük ve erdemlilik çatışıyor

Barbarlık, vahşilik diyoruz ya yanlış… Biz barbarken, vahşiyken bunları yaşamıyorduk. Medeni olduğumuz için bunları yaşıyoruz. Bugün Kurdistan’da Rojava’da yaşanan kıyım, vahşilik, barbarlık değil, medenileştiğimiz için bunlar yaşanıyor. Kötülüğü yaratıp başka bir şeyi keşfettik. Erdemi, etik değerleri keşfettik. Çünkü hiçbir güç içimizdeki özgür ruhu engelleyemez. Modernitenin bize dayattığı şey toplumsallıksa bunun da yolu etik değerlerdir. Bizi bir arada tutan şey, anayasa ve yasalar değil… Bugün Van/Bahçesaray’da yolların 6 ay kapalı olduğu bir köyde insanlar birbirini boğazlamıyorsa, malını mülkünü gasp etmiyorsa, bunun nedeni TCK değil, evrensel erdemliliktir. Medeniyet var olduğu günden beri bir yandan da erdemlilik akar ve gelişir. Bu davada medeniyetin iki ayrı nehri birbiriyle çatışıyor; kötülük ve erdemlilik. Bütün bu kötülüklerle baş etmenin yolu olarak özgürlüğe bizi zorlayan, doğal halimize zorlayan öte yandan kültür olarak bizi sınırlayan din ideolojiye karşı beynimiz sürekli isyan eder. Bütün yarattığımız çatışmanın altında yatan neden budur. Bedenimiz ve kültürümüz çatışır. Bütün bunlar edebiyata sanata dönüştü. Başka türlü ruhlarımızı iyileştiremiyoruz. Geri dönüp edebiyata, sanata, müziğe sığınıyoruz. Çünkü ruhumuzun yarattığı gerilim başka türlü dinecek gibi değil. Biz barbar vahşi halimizden çıkmadan şu anda uzaya gidebilecek teknolojiyi yarattık. Biyolojimiz milyonlarca yıllar önceki biyolojidir. Bir lokantanın önünden geçerken biyolojimiz, ‘o kebabı al ye’ der ama medeniyet, ‘paranız yoksa yiyemezsiniz’ der.

Türkler bin yıl önce geldi

Halkımız ana vatanımızda karnını doyurmak ve yaşamak istiyor. Türker de bin yıl önce geldi. Onlar da karnını doyurmak ve yaşamlarını sürdürmek istiyor. Tıpkı Fransızlar, Almanlar Yahudiler, Aborjinler ve Afrikalılar gibi. Hepimiz karnımızı doyurmak ve neslimizi sürdürmek isteriz. Herkes haklıdır ama güçlü değildir. Doğada sadece güçlüler ayakta kalıyor. Hani kültür icat etmiştik; ona ne oldu? Ahlak ve erdem, onlara ne oldu? Kültüre göre haklı olan biziz. Sizin ve benim mensup olduğumuz devlet bizim ana vatımızı zorla işgal etmiş. Erdemlilik anlaşmasını bozan devlettir, burada bir suçlu aranacaksa o biz değiliz, biz bunun mağduruyuz. Bizim de hatalarımız oldu, o da doğrudan ve hakikatin peşinden gitmeme gibi hatalardır. Erdemlilik sözleşmesini ihlal ederek binlerce yıllık bir arada yaşama akdini bozanlara karşı direnmemizdir. Bugün yargılamamızın nedeni budur.  

Bu sözleşmeyi bozanlar suçludur. Genel merkezimizin önüne gidip sarı torba bırakan gruplara bir sorun bakalım uğruna uğraştıkları dinin ve kimliğin ne kadar farkındalar. Farkında değiller, bunlar sadece karnını doyuran neslini sürdürmeye çalışan gruplardır. Kültürle alakaları yoktur. Erdemlilik sözleşmesi bozulmuşsa bir arada yaşamanın imkanı yoktur, ki onu bozan biz değiliz.

Sen benim ülkemi çaldın

Normalde doğada bulduğumuz ve serbestçe yiyebildiğimiz bir yiyeceği fırından öylece alıp gidemeyiz. Seni hapse atarlar. Sen benim ülkemi, vatanımı çaldın ama ‘Ülkenin adını bile söyleyemezsin, Kurdistan diyemezsin. Dersen seni içeri atarım, vatan haini ilan ederim. Türk Ceza Kanunu yazıyor burada’ diyorsun. Güç sizde. Biz de bunu yıkmaya çalışıyoruz. Erdemliler ile kötülerin savaştığı bir davadır bu. İlk günden itibaren erdemliliği savunduğumuz için kazandık biz zaten. Davanın sonucu kazananı belirlemeyecek. İyiliği savunduk ya biz kazandık. Bunun da bir bedeli var. Biz ödemeye devam ediyoruz.

Ankara’yı mı işgal ettik?

Halkların diline ve kültürüne el koyanlardır katil, biz değiliz. Biz sadece halkımızın onurunu, kimliğini savunduk, kendi topraklarında insanca yaşama hakkını savunduk. Buradaki hangi Türk ve Kürt arkadaş kimin hakkına el koydu. Devleti de yönetmedik. Gültan Abla’yı yolsuzlukla, Türkçe tabelaları belediyeden sökmekle suçlayabilir misiniz? Burada Türkçe konuşulamaz diye suçlayabilir misiniz? Hayır, ben size binlerce böyle faşist belediye başkanı sayabilirim. Kesk û sor û zeri söktüler, trafik lambalarını yasakladılar. Kim suçlu? Kimin tavuğuna kış dedik. Vatan bizim, toprak bizim, emek bizim. Ankara’yı mı işgal ettik? Gelip orada halkın dilini kültürünü inancı mı yasakladık? Türkler işgale karşı çıktılar mı? Yunanlılar, İngilizler, Bizanslılar vardı, Türkler buna karşı direndiler. Kürtler direnince neden terörist oluyor? Üstelik siyasetle direnmiş. ‘Bu kadarı bile senin için ölüm fermanıdır’ denildiği an erdemlilik sözleşmesi bitmiştir. Yalan iftira budur. Bize yönelik tarihi ve güncel yalanların kaynağı budur, saf kötülüğün kaynağı budur. Daha büyük kötülük nasıl yapılabilir dediğimiz an devreye giren budur. Arkadaşlarımız suçsuz yere tutuklu, bunu bilmeyen mi var. Yok”

Duruşmaya ara verildi. Haber hazırlanırken ara devam ediyordu. ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.