Depremin de cinsiyeti var
Kadın Haberleri —

Afet İçin Feminist Dayanışma
- Kadınların kimse tarafından göz önüne alınmayan ihtiyaçları onları depremde de her zaman olduğu gibi çift kat mağdur etmişti. Deprem anında ölen kadınların bazıları çocuk odasında bulunuyordu, çocuklarını kurtarmaya çalışırken ölmüşlerdi.
- Birçoğu üzerinde eteği, başörtüsü, uygun kıyafeti olmadığı için ses vermeye, dışarı çıkmaya tereddüt etmişti. Birçokları evden değerli ziynet eşyalarını veya en basitinden birkaç parça üst başı kurtarmak için hasarlı evlere sokulmuş ve ikinci depremde hayatını kaybetmişti.
- Depremin üzerinden iki ay geçmesine rağmen gıda ve kıyafet gibi temel ihtiyaçların dahi tam anlamıyla giderilmediğini hatırlatmak ve desteklerin azaltılmamasını dilemek zorundayım, keza çadır kentte yardımlar da gönüllüler de giderek azalırsa depremzedelere ne olacağı muamma.
SUSAN WEINBLATT
Afet İçin Feminist Dayanışma, deprem haberini alır almaz İstanbul’da bir araya gelen feministler tarafından kuruldu*. Depremin ikinci günü ise çoktan arama kurtarma çalışmalarında yer alıyorlardı. Arama kurtarma deneyimi olmayan, çok temel eğitimlerle sahaya “kesinlikle bir şeyler yapmalıyız, kesinlikle bir işe yararız” düşüncesiyle giden feministler, bir anda kendilerini ellerinde beton delme makineleri ile arama kurtarmada buldular. Günlerce uyumadan, ayakta, tuvalete gitmeden enkaz altındakilerin canını kurtarmaya çalıştılar.
Adıyaman’da elinizi taşa çarpsanız şu cümleyi duyuyorsunuz: “İlk üç gün gelmediler, ilk üç gün gelselerdi bu kadar insan ölmezdi”, “İnsanlar hala sağdı, enkaz altından onların seslerini duyuyorduk”. İlk üç gün gelmediler dedikleri, AFAD, devlet, herhangi yetkili bir arama kurtarma uzmanı. Ama hiç kimse gelmedi. İnsanlar evlerinin enkazları başında sağdan soldan topladıklarını yakarak ısınmaya çalışırken, can veren akrabalarının seslerini dinlediler. Depremin 40. gününde Adıyaman hala bir hayalet şehirdi. O ilk üç günün yası tutulamamış, enkazların birçoğu kaldırılamamış, çadır kentlerde bir sistem oturtulamamış halde insanlar sevdiklerinin kırkını yaptılar.
Kadınlar neden, nasıl öldüler?
Afet İçin Feminist Dayanışma, arama kurtarma çalışmalarında gönüllü olmanın yanı sıra deprem bölgesinde kadınların ihtiyaçlarını tespit etmeye başladı. Kadınların kimse tarafından göz önüne alınmayan ihtiyaçları onları depremde de her zaman olduğu gibi çift kat mağdur etmişti. Deprem anında ölen kadınların bazıları çocuk odasında bulunuyordu, çocuklarını kurtarmaya çalışırken ölmüşlerdi. Birçoğu üzerinde eteği, başörtüsü, uygun kıyafeti olmadığı için ses vermeye, dışarı çıkmaya tereddüt etmişti. Birçokları evden değerli ziynet eşyalarını veya en basitinden birkaç parça üst başı kurtararak kendilerine deprem sonrası bir hayat kurabilme umuduyla hasarlı evlere sokulmuş ve ikinci depremde hayatını kaybetmişti. Erkekler ev içi emeğe hiç dahil olmadıkları dolayısıyla neyin nerede olduğunu bilmedikleri için hasarlı evlere kadınları sokmuşlardı, “sen gir, sen gereken eşyaların yerini bulursun” demişlerdi. Eğer sahada kadın hareketi, feministler, kadın örgütleri olmasaydı, kadınlar neden, nasıl ölmüşler, hayatta kalanların ne eksikleri varmış hiç kimsenin aklına gelmeyecekti.
Kadınların ihtiyaçlarını kimse duymamıştı
Sahadaki feministler sağ kalanların karşılanmayan ihtiyaçlarını dinledikçe, Mor Tır fikri ortaya çıkmış. Mor Tır İstanbul’dan toplanan bağışlarla yüklendikten sonra, yolda çevirmelere, el konulmalara takılmadan kadınlara ulaşabilmek için çok da ortalığı ayağa kaldırmadan yola çıktı. Adıyaman’a vardıktan sonra defalarca depolarına el konuldu, depodan depoya atıldı, yer değiştirdi, en sonunda şu anda bulunduğu çadır kente vardı.
Kadınlar enkazdan çıktıktan sonra günlerce iç çamaşırlarına erişemediler ve enfeksiyon hastalıkları baş gösterdi, mantar kremi gerekti. Hiç kimsenin aklına hijyenik ped getirmek gelmemişti. Binlerce hamile vardı, onların ihtiyaçları vardı. Temiz çorap, paçalı don, başörtüsü, kısacası evi yok olduğunda, birdenbire sokakta kaldığında hem kişisel bakım ve sağlığını karşılamak hem de geleneksel kodlardan da beslenen ihtiyaçlarına göre giyinebilmek için kadınların ihtiyaçları vardı ve bunları kimse duymamıştı. Mor Tır işte bu ihtiyaçlara karşılık oldu. Kadın dayanışması demek teknik anlamda bu ürünlerin toplanması ve dağıtılması değil, kimin neden hangi şeye ihtiyacının olduğunu kadın bakış açısıyla öngörebilmek, dinleyebilmek ve güven içerisinde bu ihtiyaçları giderebilmek demekti.
Depremi cinsiyetlendirmek
Yavaş yavaş çadırlara yerleşildikten sonra ihtiyaçlar bitmedi: bu üç parça kıyafeti kim yıkayacak, kim kurutacaktı? Üstelik aile üyelerinden birçoğunu kaybedenler, çadırlarda geniş ailenin kalan üyeleri halinde bir araya geliyor, bütün bu nüfusun bakım yükü de sağ kalan kadının omzuna yükleniyordu. Mesela çamaşır leğeni lazımdı ki çamaşırlar yıkansın. Süpürge lazımdı çadırın içinin tozunu, çamurunu kadınlar temizlesin diye. Sahada gönüllü feministler iki katmanlı bir çalışma yürütüyor dolayısıyla: Birincisi kadınların depremden dolayı ortaya çıkan sorunlarını tespit etmek ve bunlara dair politik bir söz üretmek, ikincisi de kadınların ped, iç çamaşırı, tırnak makası, cımbız, sabun, deterjan, leğen, süpürge gibi sayısız ihtiyacını İstanbul başta olmak üzere çeşitli kentlerden toplayarak karşılamak. Feministler bu yaptığı işe “depremi cinsiyetlendirmek” adını veriyor.
Sayısız sorunla yüz yüzeler
Deprem anında ve deprem sonrasında yaşanan bu malzeme ihtiyaçları dışında, Adıyaman Kadın Çadırı özelinde tespit edilen ama deprem bölgesinin neredeyse tamamı için geçerli olan başka konular da var: Kadınların şiddet ve istismara karşı daha savunmasız hale gelmesi, ışıklandırma yetersizliğinden dolayı güvensiz alanlarda kısıtlı kalması ve tuvalet, duş ihtiyaçlarını gidermek için çadır kentlerin uzağına gidememesi, bunlardan doğan sağlık sorunları, tuvalet ve duşların olmamasından doğan hijyen sorunları, doğum kontrol yöntemlerine ve istenmeyen gebelik sonlandırma yöntemlerine erişememe, çadıra hapsolma, sosyal ağlarını yitirme, çocuk, yaşlı ve erkeklerin bakımına odaklanmaktan kaynaklı kendi duygularını ve yasını yaşayacak bir an bulamama, çadır kentlerde şiddeti izleyecek ve önleyecek mekanizmaların yok denecek kadar az olması, çadırların birbirine yakınlığından ötürü mahremiyetin çok kısıtlı olması, okulların olmamasından dolayı fazladan çocuk bakımı… Bunlar tespit edilen ve feministlerin aktardığı ya da herhangi bir çadır kentte yarım gün dolaşarak anlayabileceğiniz sorunlardan sadece ilk akla gelenler.