Devlet reformlara hazır değil

Mesut Yeğen
- Türk devletinin Kürt meselesine ve sürece daha çok güvenlik perspektifinden baktığına işaret eden Prof. Mesut Yeğen, "Hak, hukuk perspektifinden değil. Bu da devletin işin esasına uygun reformlar yapmaya zihnen çok hazırlıklı olmadığı anlamına geliyor" dedi.
Demokratik entegrasyon için yasal düzenlemelerden anayasa değişikliğine kadar giden bir sürü gerekliliğin olduğunu kaydeden Prof. Yeğen, şunun altını çizdi: "Nelerin yapılması gerektiğine dair bir liste çıkarmak 10-15 dakikalık iş. Yeter ki niyet olsun."
Prof. Mesut Yeğen, MA'nın sorularını yanıtladı. Aynı zamanda DEM Parti'nin Meclis komisyonunda dinlenmesini önerdiği isimlerden Prof. Yeğen, Kürtlerin, kendilerini yönetmek ve kimliklerini tanıyan bir anayasa, devam ettirmelerini sağlayacak bir eğitim sistemi istediklerini söyledi. Türk devleti açısından ise “süreçten anlaşılan ne” sorusunu öyle kolaylıkla cevaplamanın mümkün olmadığını belirten Yeğen, şunları söyledi: "Yani Türkiye devleti bu son çözüm sürecine 'Kürtlerin haklarını, hukukunu tanıyalım, Kürtlerle Türkler eşit, Kürtlerle Türkler kardeş olsun' diye girmedi. Esas olarak bölgesel vaziyet çok köklü biçimde değişti; bir şekilde Kürtlerle kardeşleşmenin, Kürtlerin ‘karşılanabilecek’ taleplerini karşılamanın iyi olacağını düşündüğü için bu sürece girdi. Sürece Türk devletini teşvik eden esas olarak iç politik gelişmeler değil ya da bir takım normatif değişiklikler değil, bölgesel gelişmeler oldu. HAMAS’ın İsrail’e saldırısından sonra eğer İran, İsrail’in başlattığı karşı şiddet kampanyasıyla Suriye ve Irak’tan ve Lübnan’dan uzaklaştırılmamış olsaydı, tahminim o ki, bugün bir çözüm sürecinin içerisinde olmazdık. Yani İran bölgeden def edildiği için ve Türkiye de Suriye ve Irak'ta Kürt meselesini daha önce İran’ın yardımıyla bir şekilde kontrol altında tuttuğu için ve İran bölgeden çekildikten sonra Suriye ve Irak'taki Kürt meselesini aynı biçimde kontrol edemeyeceğini idrak ettiği için bir şekilde Kürtlerle bir çözüm sürecine girmiş durumda."
Güvenlik perspektifinden bakıyor
Bu itibarla Türk devletinin Kürt meselesine ve sürece jeopolitik bir perspektiften daha çok güvenlik perspektifinden baktığına işaret eden Prof. Yeğen, şöyle konuştu: "Hak, hukuk perspektifinden değil. Böyle olduğu için de süreç hem Kürtleri hem Türkleri memnun edecek bir şekilde neticelenir diyemiyoruz bugün gönül rahatlığıyla. Malum, halen temel bir takım yasaların değişip değişmeyeceğinden emin değiliz. Şu anda komisyon vesilesiyle konuşulan PKK’ye özel bir infaz kanunu çıkarmak, kendisini feshetmiş bir örgütün mensuplarını cezalandırmamanın, halen cezalandırılmakta olanları salıvermenin bir yolunu bulmak. En azından ilk etapta Terörle Mücadele Kanunu’nda bir değişiklik yapılması anladığım kadarıyla düşünülmüyor. Bunlar olmazsa Kürt meselesinin PKK ile ilgili olmayan kısımlarında ne yapılacak anlaşılmıyor. Şunu söylemeye çalışıyorum; Türkiye, meseleyi daha çok bir jeopolitik mesele olarak gördüğü için bu işe girmiş durumda. Bu da devletin işin esasına uygun reformlar yapmaya zihnen çok hazırlıklı olmadığı anlamına geliyor."
Komisyonun önemi
Komisyonu çocuk önemsediğini belirten Prof. Yeğen, şunları söyledi: "Bu komisyon bugün çalışmıyor olabilirdi, malum. İktidarın istediği, bütün bir yazı komisyonsuz, bu meseleyi daha çok PKK’nin atacağı adımları bekleyerek geçirmek yolundaydı. Fakat gerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin baskısı, gerek DEM’in baskısı, gerekse de MHP’nin bir şekilde AK Parti’yi herhalde ikna etmesi, bugünkü sonucu getirdi. Yani bugün bir komisyon varsa bu CHP’nin, DEM’in ve kısmen de MHP’nin AK Parti ya da Erdoğan çizgisine razı olmaması sayesinde. AK Parti’ye kalsaydı, komisyon sadece PKK’nin silahsızlanmasını konuşacak bir komisyon olmalıydı. Orada da yine CHP’nin, DEM’in ve kısmen de MHP’nin verdiği destekle hem silahsızlanma hem demokratikleşme konuları komisyonun kapsama alanına girdi. Komisyonun hem silahsızlanma meselesini hem de Kürt meselesini birlikte ele alan bir komisyon olarak TBMM’de çalışmaya başlamış olması önemli. Buna İYİ Parti’nin haricinde bütün partilerin katılmış olması da önemli. Yine bunun kadar önemli olan, Türkiye’de uzun zamandır bir şeylerin nasıl şekilleneceğine tek başına Erdoğan’ın ya da iktidarın karar vermediği bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu da zayıf bile olsa Türkiye’de siyasetin yeniden çalışmaya başladığını gösterdiği için önemli. Yani uzun zamandır ilk defa Meclis’in gündemini, Meclis’in neyi konuşacağını, neyi nasıl konuşacağını sadece Erdoğan ya da iktidar değil muhalefet partilerinin de tayin ettiği bir durumla karşı karşıyayız."
Öcalan sürecin merkezinde
Devletin esas olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşerek süreci başlattığını hatırlatan Prof. Yeğen, şunları söyledi: "O itibarla Öcalan’ın sürecin merkezinde durduğu açık. Böyle olduğu için de komisyonun bir şekilde Öcalan’la görüşmesi de yerinde olur. Çünkü eğer iktidara bırakılacak olursa komisyonun daha teknik bir komisyon olması isteniyor. Oysa komisyon, Öcalan başta olmak üzere meselenin taraflarıyla görüşürse, bu görüşmelere bir kıymet verirse, meselenin ne kadar kapsamlı olduğunu, 200 yıllık bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu, dolayısıyla içinde büyük adımlar atılması gerektiğini daha kolay idrak edebilir. Bir de Öcalan bütün bu 50 senelik meselenin merkezinde bir isim. Ondan bütün bu işin hikayesini duymak, yani niye bu işler başladı ve nasıl bu aşamalara geldi, bu noktalara geldi, bu kadar büyüdü, bunları birinci ağızdan duymak komisyon açısından da yerinde olacaktır. O itibarla komisyondakilerin Öcalan’la yüz yüze görüşmesinin faydası olur diye düşünüyorum."
Bilgi sıkıntısı yok, niyet sorunu var
PKK’lilerin ve genel anlamda Kürtlerin Türkiye siyasetine demokratik bir şekilde entegre olabilmesi için yasal düzenlemelerden anayasa değişikliğine kadar giden bir sürü gerekliliğin olduğunu kaydeden Prof. Yeğen, şöyle devam etti: "2015’ten sonra sadece siyaset yaptıkları için hapse atılan siyasilerin, belediye başkanlarının salıverilmesiyle işe başlamak iyi olabilir. Bunun için malum bir hukuki düzenleme yapmaya bile gerek yok. Mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına, AİHM kararlarına uyması yeterli ve niye uymadıklarını ve nasıl uyacaklarını da biliyoruz. İktidar 'bırakılabilirler' dediği anda siyasilerin ve belediye başkanlarının bırakılması hemen gerçekleşebilir. Yaratacağı psikolojik etki önemli olacağı, süreçte bir şeyler olacak izlenimi vereceği için bununla başlamak iyi olur diye düşünüyorum. Bunun haricinde tabii öncelikle TMK, Türk Ceza Kanunu’nun değişmesi gerekiyor. Çünkü bunlar orada oldukça, bugün içeride olanlar bırakılabilir ama yarın yeni insanlar aynı kanunlardan dolayı içeriye atılabilir. Belki sonraki işlerden diye düşünülebilir ama Kürtçe eğitiminin verilmesini engelleyen, şekilde idareyi bu kadar merkeziyetçi kılan anayasa maddelerinin de değişmesi gerekir. Neyin yapılması gerekir konusunda bir bilgi sıkıntımız yok. Niyet sorunumuz var. Önemli olan niyet. Aşağı yukarı 20-30 senedir bu işleri tartışıyoruz. En son 2013-2015 arasında da bu işler tartışıldı. Nelerin yapılması gerektiğine dair bir liste çıkarmak 10-15 dakikalık iş. Yeter ki niyet olsun." ANKARA












