Devletin gizleyemediği suçu: Helikopterden atılma davası

Dosya Haberleri —

Osman Şiban-Servet Turgut

Osman Şiban-Servet Turgut

  • Van’ın Şax ilçesinden 11 Eylül 2020'de askerler tarafından işkenceye maruz kalan ve helikopterden atılan 7 çocuk babası Servet Turgut (55) ve 8 çocuk babası Osman Şiban’ın (50) davasına dair gazetemize konuşan ailelerin avukatı Baran Bilici, "Dosya bir köşede bekletiliyor. AYM’ye etkin bir soruşturma için başvuruda bulunacağız" diyor.
  • Olayın duyulmasını sağlayan gazetecilerden biri olan Adnan Bilen ise tehdit edildiklerini ancak her şeye rağmen iki Kürt'e yaşatılan vahşeti duyurmayı başardıklarını söyledi. Servet Turgut’un kardeşi Naif Turgut ise, "Bize yapılan bir zulümdür. Sağ olarak aldıkları abimin cenazesini bize verdiler" diye belirtiyor.

MAHİR FIRAT FİDAN/ VAN

Van’ın Şax ilçesinden 11 Eylül 2020 tarihinde operasyona çıkan askerler, 7 çocuk babası Servet Turgut (55) ve 8 çocuk babası Osman Şiban’ı (50) gözaltına aldı. Gözaltına alınan Servet Turgut ve Osman Şiban köy meydanında çok sayıda askerin işkencesine maruz kaldıktan sonra helikoptere bindirildi. İki gün sonra Turgut ve Şiban’ın Wan Bölge ve Eğitim Araştırma Hastanesi yoğun bakımında olduklarını öğrenildi. Mezopotamya Ajansı’nın (MA) Turgut ve Şiban’ın “Helikopterden atıldığı” haberi, hastane raporları ve helikopterin indiği Van İl Jandarma Komutanlığı pistinde o gün görevli olan askerlerin ifadeleri ile ispatlandı ve olayın iç yüzü askerlerin, “Helikopter yaklaştığı sırada iki şüpheli şahıs yere düştü” ifadesi ile ortaya çıktı.

Helikopterden atıldıkları belgelenen Servet Turgut ağır yaralandı ve daha sonra yaşamını yitirdi. Adli Tıp Kurumu’nda (ATK) yapılan otopside sivil giyimli askeri üst düzey yetkililerin olması dikkat çekerken, Turgut, otopsinin ardından polis ablukasında defnedildi. Osman Şiban ise taburcu olduktan sonra, yani olayın üzerinden 9 ay geçtikten sonra hakkında “örgüt üyeliği” iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi, olay günü yaşadıklarını anlattı. Sonrasında, Van Cumhuriyet Başsavcılığı Osman Şiban hakkında, “örgüt üyeliği” iddiasıyla iddianame hazırladı. Bu süre zarfında Şiban ve Turgut’un aileleri, Van Barosu İnsan Hakları İhlalleri Komisyonu'na başvuruda bulundu. Ailelerin avukatları da sorumlu askerler hakkında "Kasten yaralama”, “Kasten öldürmeye teşebbüs”, “Görevi kötüye kullanma” ve ”İşkence" suçlamasıyla Van Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Olayın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen dava dosyasında henüz bir ilerleme kaydedilemedi. İlk gün başladığı gibi duran davayı, davanın avukatı Baran Bilici, Servet Turgut’un kardeşi Naif Turgut ve gazeteci Adnan Bilen ile konuştuk.

Baran Bilici

Dosya bilinçli uzatılıyor

Ailelerin avukatı Baran Bilici dosyada henüz bir ilerleme kaydedilmediğini söylüyor ve bu durumun bilinçli olarak uzatıldığına dikkat çekiyor. Av. Bilici, sözlerine şöyle devam ediyor: “Dosyanın 3 savcısı değişti. Soruşturma başladığı gibi duruyor. Şüpheli tespiti, dava süreci gibi hiçbir durum bizimle paylaşılmıyor. Sorumluların korunması ve suçun örtbası için bir çaba olduğunu görüyoruz. Sıcağı sıcağına bir soruşturma yürütülmesi yerine zamana yayılarak cezasızlık politikası uygulanıyor.”

Artık beklemeyeceğiz

Van’da yaşanan herhangi bir olayda çok hızlı bir şekilde çok fazla insanın ifadesi alındığını ama böyle önemli bir dosyada hiçbir ihtimam gösterildiğini dile getiren Bilici, “Çok fazla kişi olduğu için soruşturmanın geciktiğini bize söylüyorlar. Dosya bir köşede bekletiliyor ve ne zaman sorsak bize farklı bir bahane sunuluyor. Bilinçli olarak olayın sürüncemede bırakıldığını artık kesin olarak düşünüyoruz. Yani böyle devam ederse davanın açılması birkaç yıl sürer. Ama biz bu süreci artık beklemeyeceğiz ve farklı mahkemeler nezdinde girişimde bulunacağız” diyor.

AYM’ye başvuracağız

Dava dosyasında dikkat çeken bir diğer önemli noktanın da, faillerin ve dosyaya bakan savcılığın aynı faaliyet alanından olduğunu dile getiren Bilici, sözlerini şöyle sürdürüyor: "TMK kapsamında operasyon yürütülürken yaşanıyor bu olay. Aynı savcılık kendi personeli hakkında soruşturma yürütüyor. Normal şartlarda polis kolluğunun sorumlu olduğu suçları jandarma soruşturur. Ya da jandarmanın dahil olduğu suçları polis kolluğu soruşturur. Ama bu dosyadaki failler de savcı da TMK kapsamında çalışma yürütüyor. Emir-komuta zinciri içerisinde olan herkesin tespit edilmesi gerekir. Bu tür dosyalarda devletin sorumluluğu gözaltına alınan kişinin aynı şekilde bırakılmasıdır. Ama sağlam şekilde alınan iki kişiden biri hayatını kaybediyor biri ağır yaralanıyor. Devletin burada ağır bir sorumluluğu bulunuyor. Devletin, bu insanlara ne yapıldığını açıklama zorunluluğu var. ‘İşkenceye sıfır tolerans’ iddiasıyla göreve gelen iktidar, 90’lardan beri yerleşmiş durumu devam ettiriyor. Devletin taraf olduğu suçlarda hep cezasızlık işletiliyor. Bu dosyalar samimiyet sınavıdır. Bu insanlara ne olduğunu devlet açıklamalıdır. Bu soruşturmadan bir şey çıkacağını düşünmüyoruz. Biz, AYM’ye etkin bir soruşturma için başvuruda bulunacağız."

Olayın peşine düştük

3 yıldır ilerlemeyen dosyanın bir diğer ayağı da medya… İki Kürt’ün helikopterden atıldıklarını kanıtlayan MA muhabirleri Adnan Bilen ile Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ile gazeteci Nazan Sala’nın evleri 6 Ekim tarihinde basıldı. Gözaltına alınan gazeteciler 9 Ekim’de çıkarıldıkları Sulh Ceza Hakimliği tarafından “Devlet aleyhine toplumsal haber yapmak” iddiasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. 6 ay cezaevinde tutulan gazeteciler, 2 Nisan’da çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakıldı. Yaşanan olaydan bir yıl sonra ise yargılandıkları davadan beraat etti. Sürecin bizzat tanığı olan Adnan Bilen yaşananları şöyle anlatıyor: “İki Kürt’ün yaralandığı ve işkence edildiklerine ilişkin bize bilgi geldikten sonra ajans (MA) olarak bu olayın peşine düştük. Yaptığımız araştırma ve yaptığımız görüşmelerde iki kişinin helikopterden atıldıklarına ilişkin önemli bilgi ve belgelere ulaştık. Elimizde bulunan tüm belgeler ki bunlar hastanede verilen belgelerdi iki kişinin helikopterden atıldıklarını doğruluyordu. Biz, bu haberi geçtikten sonra hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde tepkiler gelmeye ve haberler yapılmaya başlandı.”

Vahşeti gözler önüne serdik

Yaşananların dünya kamuoyuna duyurulduktan sonra Van Valiliği ve İçişleri Bakanlığı'nın ardı ardına yalanlama haberi yaptığına dikkat çeken Bilen, sözlerini şöyle sürdürüyor, “Elbette gün geçtikçe ajans olarak ortaya koyduğumuz gerçekleri tersyüz edebilecek bir aygıtları ellerinde kalmamıştı. En nihayetinde köylülerden Servet Turgut hayatını kaybetti, Osman Şiban ağır yaralı olarak aylarca yatakta kaldı. İktidarın ters algı yapmak için gösterdiği tüm girişimlerini Özgür Basın olarak hem çürüttük hem de iki Kürt'e yaşatılan vahşeti dünyanın gözü önüne serdik.”

Adnan Bilen

Tehditler aldık

Yaptıkları haberden sonra Özgür Basın çalışanları olarak ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Bilen, “Özgür Basın'ın tarihini bilmeyenler, bu tehditlerin bizi yıldıracağını düşünüyorlardı. Eğer Özgür Basın'ın tarihini bilselerdi elbette bu kadar basit bir durumun içerisine girmezlerdi. Her haberinin bedelini defalarca kez ödemeyi göze almış bir geleneğin bu tehditlere boyun eğmeyeceğini bilmeleri gerekiyordu” diyor. Gözaltı sürecine ilişkin ise Bile, şunları söylüyor: ”En nihayetinde 6 Ekim tarihinde arkadaşlarımızla birlikte gözaltına alındık, 9 Ekim’de tutuklanarak cezaevine gönderildik. Biz, bu haberleri yaptıkça tutuklanacağımıza adımız gibi emindik. Hatta gözaltına alınmadan bir gün önce arkadaşlarla yaptığımız sohbette, sürecin bizler açısından neye evirileceğini konuştuk."

Devlet suçunu biliyor

Devletin suçunu bildiğini ve bu gereğin açığa çıkmasını istemediğini söyleyen Bilen, “Gizlilik kararının kaldırılmasıyla bu cinayetin tüm detaylarının ortalığa saçılacağını biliyorlar. Yargılama yapılsın-yapılmasın bu olay halkın vicdanında muhakeme edilmiş ve sorumluların cezaları verilmiştir. Dünyanın gözleri önünde ve iletişim yüzyılında Kürt'ü helikopterden atmak ve linç ettirmenin elbette vicdani ve insanı bir yargılaması yapılmış ve suçlular mahkum edilmiştir. Tüm Kürtlerin vicdanında bu iktidar ve onun emirlerini yerine getirenler suçludur, halkın vicdanında mahkumdur” diyor.

Kürt çocukları direniyor

Bu yaşananların karşılığının Kürt'ün işkence ile infaz edilmesidir diyen Bilen, sözlerini şöyle sürdürüyor, “Sadece helikopter olayında değil; Kürt'ün cenazesinin panzere bağlanması, sokaklarda her gün Kürt çocuklarının öldürülmesi, taciz, tecavüz, cenazelere ayak basarak fotoğrafların çekilmesi hatta mezar taşlarına dahi işkence eden bir rejimden söz ediyoruz. Bu fotoğrafı her gün Kürtlerin görmesini istiyorlar. Bu yolla Kürtleri yıldırmak ve biate zorluyorlar. Bunu yapanlar sanırım Kurdistan’ın özgürlük tarihi, Kürt çocukların direngenliğini ve mücadelesini de bilmiyorlar tıpkı Özgür Basın'ın tarihini bilmedikleri gibi.”

***

Servet Turgut

Abimi bizden sağ aldılar cenazesini verdiler

Yaşananların bir vahşet olduğunu ifade eden Servet Turgut’un kardeşi Naif Turgut de, yaşananlara şöyle tepki gösteriyor: “Vahşetin üzerinden 3 yıl geçti ama halen gizlilik kararı var. Bir süre önce savcı ile görüştük ama bize ne yapılacağını söylemedi. Bu vahşetin nasıl yaşandığını görmek ve duymak istiyoruz. Bize yapılan bir zulümdür. Bu dosyayı neden beklettiklerini bize açıklamak zorundalar. Bu zulmü kabul etmiyoruz. Bize büyük bir trajedi ve haksızlık yaşatıldı. Sağ olarak aldıkları ağabeyimin cenazesini bize verdiler. Kim yaptı ve neden yaptılar, bunu bize söylesinler. Biz, adaletin yerini bulacağını düşünmüyoruz. Adaletin olmadığı yerde ne konuşabiliriz ki. Adalet olsaydı insanlara bunu yapmazlardı. Yetkililer bunu ortaya çıkarmalı ama suçlu oldukları için bunu ortaya çıkarmıyorlar.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.