Devletin solcusu ve ordusu

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Yıllardır PKK’yi suçladıkları uyuşturucu suçlamasının torbasından bugün net olarak devletin kendisi ve onu kontrol eden dinci ve milliyetçi çetenin çıkması şaşırtıcı değildir elbette. Kürtlerin düşmanlaştırılmasının temel nedeni bu şiddet ortamının devamı ve bu çetenin para kazanmaya devam etmesi içindir.

Türk devletinin bütün enerjisini sadece Kürt topraklarını işgale odaklanmıyor, Kürtsüzleştirerek işgale harcıyor. O yüzden kanser hücreleri gibi Başûr’u boydan boya saran askeri üsleri, Rojava’da günlük öldürücü SİHA’lar ve uzun menzilli silahlarla saldırılara odaklanması sadece devletin değil, devlet aygıtını gasp eden çetenin de hayatta kalma savaşıdır.
 
Her geçen gün, birer savaş üssüne dönüşen camilerden Antep’te yapılan anonslardan da anlaşıldığı üzere Türk devleti Rojava’ya karşı bir işgal saldırısına yeltenmiş ancak, haberdar olan güçlerden yediği tokat ile vaz geçmek zorunda kalmış. Her ne kadar yapılan açıklamada “maksadını aşan bir olay” olarak geçiştirilmiş ise de oradaki maksadın ne olduğu net. 
 
Türklük, milliyetçilik, Müslümanlık kokteylinin ana karışımı olan şiddet ve korku, yüz yıllık devlet geleneğini yürüten bu ırkçı yapılanmanın ana besin kaynağıdır. Bunun sağlanmasında devletin şiddet aygıtı olan silahlı kuvvetlerinin önemini söylemeye gerek yok. Bu konuda sadece sağ argümanlar ve milliyetçilik değil, esas olarak solda geliştirilen mekanizmaların daha etkili olarak kullanıldığını belirtelim.  
 
1980 darbesinin en önemli görevlerinden birisi ordu ve polis içindeki sol ve ilerici kadroları ayıklamaktı. 1970’lerdeki ilerici genç subaylar ve POL-DER kadroları bu devlet geleneğinin en büyük travmalarından biridir. 1980’de bu kadrolar sadece itina ile “temizlenmediler,” daha da önemlisi bu kadroların bir daha asla ortaya çıkmaması için ciddi mekanizmalar geliştirildi.  
 
Sol ve Aleviler içine yerleştirilen “bu devletin askeri ve polisi” olmama argümanının bunun ana stratejilerden biri olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.  Ustalıkla kullanılan bu argümanla sadece sınavlarla, ya da güvenlik taramasıyla engelleyemeyecekleri bu kesimin önüne içeriden asla aşamayacakları bir bariyer konuldu. 
 
Bu yolla tam denetim altına alınan bu kurumlarda, sadece ötekiler engellenmiş olmadı, nötr bir konumda gelen genç insanların beyin yıkama sürecinden sistemli olarak geçirilecekleri bir mekanizma esas olarak inşa edildi. Bu yolla devletin en önemli gücü olan silahlı kuvvetleri, tamamen Türkçü ve İslamcı ırkçı bir yapıya dönüştürülerek, bu dinci-ırkçı çeteye hibe edilmiş oldu.
 
Bu yüzden istendiği kadar sivil siyasal yapı değişsin, silahlı kuvvetlerin bu ırkçı kontrol etme mekanizması kaldığı sürece, hiçbir zaman ülkenin demokratik bir hale gelmesine izin verilmeyecektir. Bu nedenledir ki Kürt sorununu barışçıl yolla çözülmesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla da sistemli olarak bu paradigmaya uymayan az sayıdaki komutanlar birer birer faili meçhul cinayetlerle tasfiye edilirler. 
 
Türkiye’de içişleri bakanlarının hep aynı ırkçı kadrolardan özenle seçilmesi de bu yolla sağlanır.  Polis ve jandarmayı kontrol altında tutmak. Bunun esas önemi elbette yasadışı kazançla ilişkili. Abdulkadir Aksu, Mehmet Ağar, Süleyman Soylu bu üçünün uluslararası uyuşturucu ticaretiyle bağlantıları olması tesadüf değildir. Kara para, devleti kontrol altında tutan bu ırkçı yapılanmanın ana motivasyonlarından biridir. Devletin üst kademelerine ulaştıkça zenginleşme katsayısının artışını da açıklar. İşte bugün daha da alenileşen bu durum ne yeni ne de sadece AKP’nin ürünüdür. Bu bir devlet geleneğidir ve bu ırkçı çetenin iktidarda kalma sebebi ve sonucudur. 
 
Kara para mekanizmasının her zaman şiddet ve savaş ortamıyla ilişkili olduğunu söylemeye gerek yok. Yıllardır PKK’yi suçladıkları uyuşturucu suçlamasının torbasından bugün net olarak devletin kendisi ve onu kontrol eden dinci ve milliyetçi çetenin çıkması şaşırtıcı değildir elbette. Kürtlerin düşmanlaştırılmasının temel nedeni bu şiddet ortamının devamı ve bu çetenin para kazanmaya devam etmesi içindir. Uyuşturucu, silah, insan, tarihi eser, organ kaçakçılığında bizzat devletin askeri ve polisinin kullanılması, bu kurumların Türkçü ve İslamcı karakteri ile Türkçü ve İslamcılığın karaktersizliği ile ilişkilidir. Bu yapı ve karakterin korunması için onlardan olmayan hiç kimsenin bu alana yaklaşmamasını sağlayacak önlemler alıyorlar. 
 
Bu yüzdendir ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını da engellemeye çalışmaktadırlar. Kılıçdaroğlu’nun Kürtlüğünden ve Aleviliğinden uzaklaşması bile yeterli değildir. Bu bir psikolojik eşiktir ve geçilmesi istenmemektedirler. Zaman zaman HDP’li bakan “tehdidinden” bahsedilmesi de ötekilerin bu arındırılmış alanlardan, yani devletin yönetsel alanlarından uzak tutulması talebidir. Bunun için her türlü şiddete başvurmaktan çekinmeyeceklerini hatırlatmaktadırlar. 
 
Dolayısıyla, bu ülkenin ötekilerinin yapacakları şey bu kurumlardan uzak durmak değil, tam tersine bu kurumları dönüştürecek bazı politikalar geliştirmek olmalıdır. Kota sistemi bunlardan biri olabilir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.