Kürtler ve kurtlar

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Türkiye’de sadece yüzde 19’luk etnik Türk oranı ile inşa edilen bir sistemde, beş ile on bin yıllık yerli ve güçlü bir toplumu eritebileceklerini sanacak kadar kafayı bulduran bir ideolojik inşa var.

Sanırım Tuncer Bakırhan söylemişti, "Türk siyasetçileri Diyarbakır’da Kürt, Ankara’da Kurt oluyorlar." Ve elbette Diyarbakır’da Kürt olmalarının sebebi de Kürtlerin yükselen politik, ulusal bilincidir.

Kürt ulusal bilincinin önündeki engel ve Kürt ulusal bilincinin yükselmesinin en temel göstergesi de yine aşiret sistemidir.  

Aşiret sistemi uluslaşmanın öncülü ve taşıyıcısıdır. Bu taşıyıcılık devletleşme ile uluslaşmaya evrilir normal olarak.

Bu aşamaya ulaşılamadığında aşiret sistemi ya canlı kalır ya da çözülür ve toplum asimilasyona uğrar, diğer topluluklar içinde erir. Aşiret sistemi devletleştikleri halde canlı kalması da o devletin kapsayıcılığı ile ilgili.

Şimdi buradan bakarsak:

Mevcut zamanda Türkiye‘de aşiret sisteminin işlev gördüğü tek kesim Kürtlerdir. Türklerin aşiret/boy sistemini terk etmeleri hem asimile ettikleri kendi sayısından daha fazla diğer topluluklarla ilgili olduğunu, hem de yapısal olarak işletilen apartheid bir rejimin başından beri Kürtlere karşı inşa edildiğini söyler.

Dolayısıyla Kürtlerin eşit vatandaşlar olarak alınmadıkları bir devlette, refleks olarak aşiret sistemini koruyarak ulusal varlığını korumaya gitmiş olduğunu da.

Arap ülkelerindeki aşiret sisteminin devletlerin içinde devam ediyor olmasının anlamı da kurulan devletlerin tüm toplumsal kesimleri eşit olarak kapsayacak bir mekanizma ile işletilmemesi ile ilgili. Ortak vatandaşlık ve ulus bilinci ancak tüm toplum kesimlerini kucaklayacak bir sistemin geliştirilmesi ile mümkün olduğundan, şekli olarak bir devlet oluşmuş gibi olsa da daha çok belli bir grubun zorbalığına ve hakimiyetine dayalı olduğundan diğer gruplar çözülmez. Tam tersine aşiret yapısı daha da güçlenerek devam eder. İşte başta Araplar olmak üzere Ortadoğu’nun sorunu bu.

Türkiye’de Kemalistler, Kürtleri dışarıda bırakacak şekilde inşa ettikleri sistemi uzun bir süre sürdürmeyi başardılar. Ancak kaçak güreşmenin de bir miadı var ve o miat ise dolmuş durumda. Sadece yüzde 19’luk etnik Türk oranı ile inşa edilen bir sistemde, beş ile on bin yıllık yerli ve güçlü bir toplumu eritebileceklerini sanacak kadar kafayı bulduran bir ideolojik inşa var. Bunun karşısında refleks olarak, bir devletleri olmamasına rağmen ve topraklarının dört parçaya bölündüğü, onlarca devlete savrulan bir toplumda ulus ortak bilincinin ortaya çıkması gibi çok enteresan bir durum gelişiyor.  

Yani, asimilasyon için uygulanan insanlık dışı baskı ve şiddet, tersi bir yerden karşılık buluyor. Bunun elbette en birincil sebebi Ortadoğu ve dünya politik süreçlerini iyi okuyan, analiz eden ve politikalar geliştiren bir hareketin varlığıdır. Bu hareketin öncülüğü, bu uluslararası örgütlenmiş devlet şiddetine karşı durmanın ötesinde, Kürtleri parçalı tutmak ve asimile etmek için çekilen sınırları anlamsız kılacak bir formda Kürt toplumunu ileriye taşıyor. Topraklarından sürerek kurtulmaya çalıştıkları topluluk, şimdi diasporada bir araya geliyor, çizilen sınırları aşıp birlikte bir ulus bilinci inşa ediyorlar.

İşte bu neden ve öfke ile, dünyanın ikinci büyük NATO ordusu, bütçesinin yarısını savaş teknolojisine yatıran bir devlet, bütün enerjisini yüz yıldır açlığa, yoksulluğa zorladığı ve eğitim olanaklarından mahrum bıraktığı bir halkın direnişini kırmak için harcıyor. Bunu uluslararası bir savaş/soykırım konsorsiyumu kurarak bir üst aşamaya taşımaya çalışıyor. Bu yolla hem gasp ettiklerini vermemek, hem de dağılan şişme egolarını kurtarmak istiyorlar.

Ordusu, özel hareket için eğitilmiş çok özel birlikleri, Kürt korucular, dünyanın dört bir tarafından topladıkları cihatçı gruplar, Türk mafyası, NATO silahları, uluslararasında tehdit, şantaj, rüşvet ve ülke kaynaklarını peşkeş çekerek yanlarına çektikleri devletler… Yetmedi şimdi devşirme Kürtlerden oluşan heyetlerle kapı kapı dolaşarak Irak, İran, Suriye, Rusya ve KDP’nin de yer aldığı bir savaş konsorsiyumunu örgütlüyorlar…

Doğal olarak bu büyük bir işgal ve katliama hazırlık anlamına geliyor. Nihai olarak Kürtlerin belini kırmak için planlandığı, Haşdi Şabi ve KDP’nin forklift (istifleme aracı)  olarak kullanılacağı bir durum var ortada.

Bu hazırlık, büyük bir ihtimalle Güney ve Rojava’ya topluca yönelmeyi içeriyor yapabilirlerse… Bunun için belli ki, destekleyici hizmetleri de su ve ticaret yolu rüşveti ile Irak’ı ikna etmekle elde etmeyi planlıyorlar. Pazarlığa, eğer kendilerine yar olmayacaksa en azından Güney’in statüsünü yok ederek orayı Irak’a teslim etmek, Rojava’yı da Suriye’ye… Bu, İran’ın da balıklama atlayacağı bir durum elbette.

Ancak her durumda, bu ne Irak ne de Barzanilerin yararına olacak bir durumdur. Irak’ın en akılı politikası Kürtleri güçlendirmek olmalıdır. Irak’a giden su Kürt topraklarından çıkmaktadır. Kürtler komşularına şantajla hakkı olan suyu vermezler, hakkaniyetli olarak paylaşırlar. Bu nedenle Türkiye’de Kürtlerin hak ve özgürlüklerini elde etmeleri kendi yararlarına olacaktır. Tersi bir durumda bugün anlaşsalar dahi, su konusu yarın yine şantaj malzemesi olarak kullanılacaktır.  

Bu nedenle, şantaj politikalarına karşı en direngen olan güce saldırırsanız kendi ayağınıza sıkmış olacağınızı unutmayın. Bunun ikinci adımı sınırlarınızın içine dalmak ve oradan asla çıkmamak olacağını da… Umarım bu tür bir aptallığa araç olmaz ve kardeş Esad’dan katil Esed’e ne kadar hızlı geçiş yapıldığını unutmamışsınızdır.

Sonuç olarak, bir Kürt katliamına aracılık ederseniz bunun çok ağır bir bedeli olacağını unutmayın… Bu konuda sanırım en büyük uyarı Barzanilere olmalıdır. 

Bu iş, elli küsur yıl önce gece yarısı evlerin basılıp tüm erkeklerin doğrandığı Bedirhan kırımına benzemez beyler… Bir an önce kardeşlerinizi kırmaya ahdetmiş ölüm mangalarından çıkın!..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.