Çoklu ‘son’lar dönemi

Ava Neşe KALP yazdı —

  • Her durumda bu yıl pek çok açıdan bazı ‘son’lara işaret ediyor. TC’nin yapacağı son hamle, KDP’nin son anları… Tabii aynı zamanda Kürtlerin de son şansı. Kürtler asla yenilmemeliler. Nerede bir Kürt varsa, elinden ne geliyorsa direnmelidir.

Bahçeli’nin Erdoğan’a “Ayrılamazsın, Türk halkını yalnız bırakamazsın!” sözleri bunama belirtisi olarak okunacak bir durum değildir. Bu, Türkiye’de devlet kadrolarını işgal eden, gelmiş geçmiş en parazit/kan emici yasadışı örgütlenmenin, yani Ergenekon’un iktidarda, dolayısıyla hayatta kalma yakarışıdır. 

Yani, askeri örgütü Ergenekon, paramiliter sivil gücü Ülkü Ocakları, ekonomik örgütlenmesi Mafya olan İttihatçı ideolojinin adresi MHP’nin lideri Bahçeli Ergenekon adına konuşuyor.  

Özel bir yöntemle kadroları devletin içine sızdırmak, özellikle silahlı kadroları ile İç İşleri, Eğitim ve Savunma Bakanlıklarını mutlaka denetim altında tutmakla sağladıkları bu karanlık yapı, son yıllarda Erdoğan ile yaptıkları iş birliğiyle altın yıllarını yaşıyorlar.

Daha önce de yazmıştım, Sol bu konuda özel bir yöntemle kontrol edildi. “Devletin askeri- polisi olmayacağız!” sloganı tam da bu amaç için İttihatçılar yani Ergenekon’cular tarafından sola yedirildi. Böylece eskiden var olan Sol ve Alevi kökenli polis ve askerler, darbelerle yönetilen süreçlerle ayıklanırken, yeni kadrolar hem güvenlik soruşturmaları ama en çok da Sol ve Aleviler arasına yerleştirilen bu anlayış ile kolaylıkla önlendi.

Bununla ülkenin en önemli gücünü tamamen kontrol altında tutuyorlar.  Böylece de tüm ülkeyi…

Bütün sermayesi sürekli olarak düşman icat ederek kutuplaştırmak olan bu yapı, pompaladıkları Kürt ve Alevi düşmanlığı ile şimdilerde hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Çete olma özelliklerinin görünürlüğünü günümüz koşullarında, yani mevcut teknolojik süreç nedeniyle yüzde yüz kontrol altında tutamadıklarından, artık aleni olarak suç işlemekten çekinmiyorlar, tıpkı dünyanın diğer ırkçı yapılanmaları gibi. Sadece suçlarını milliyetçilik ve dindarlıkla ambalajlamaktadırlar.

Diyarbakır’daki Barış Konferansı’nda da yaygın olarak dillendirilen barışa dair bir umutsuzluk, tam da buradan kaynaklanmaktadır. Bindikleri dalı kesmeyeceklerdir. Kandan beslenince akıtacak kan bulmaları gerekiyor. Dolayısıyla mecbur kalmadan bir barış olasılığından bahsetmek söz konusu değil, mevcut koşullarda. Bunun da ötesinde bir elli yıl kendilerini rahatlatacak bir katliamın peşindeler.

Erdoğan’ın “gençlerde şehitlik bilincine sahip olma” söylemini buradan okursak, bunun hazırlandıkları son Kürt katliamı ile ilişkisi ve bağlantısı olduğu açık. Bir iç savaş hazırlığı opsiyonunu düşündüklerine de işaret ediyor. Yani Kurdistan’ı Gazze’ye çevirmenin peşinde olma ihtimalleri yüksek. Dolayısıyla yoğun provokasyonlara, saldırılara karşı hazırlıklı olmak gerekiyor.

Ancak hazırlandıkları bu ırkçı “can suyu” için uzun uluslararası mekik dokumalarından pek umdukları düzeyde bir destek bulamamışlar anlaşılan. Rusya, İran, Haşdi Şabi, Mısır ve ABD, tabii en samimi ve gizli ortakları İngilizlerle görüşmeleri sonucunda, ellerinde kalan ABD’nin uçuş sahasını açık tutmaya devam etmesi, Bağdat’ın PKK’yi yasadışı örgüt konumuna alması ve eldeki KDP bilyesi.

KDP ile yaşadıkları kirli aşk, son yıllarda pek revaçta olan “evlenme vaadiyle karşı tarafı soyup soğana çevirme” ilişkisinin siyasal formudur. Kerkük ve Musul’a kadar uzanan bir aşk soygununa hazırlanılıyor.

KDP’nin Türkiye’ye bağlanma konusunda anlaşmış olduğu, “aşkım aşkım” diye peşinden koştuğu soyguncusuna ailesinin varını yoğunu el altından devretmesine benziyor. Bir yandan kendisinden istenenleri yerine getirirken, öte yandan eş dosttan saklamaya çalışması artık mümkün görünmüyor. Hem ilişki bu aşamayı çoktan geçtiği için, hem de TC, KDP’yi açıkça savaşa dahil etmeye zorlamak, Kürtler arasına çatışma hatları açmak istediği için bilinçli olarak bu ilişkiyi deşifre ediyor.

TC net. Her durumda Kürtleri çatıştırmanın peşinde. Bu nedenle yıllardır MİT tarafından eğitilen (ideolojik ve askeri) Roj ve Zarevan güçleri Türk ordusuna bağlı güçler olarak savaşta kullanılacaklardır. Türklerin savaşma kapasitesinin ne olduğunu bildiklerinden, “teknoloji Türklerden, ölecek ve öldürecek insan gücü Kürtlerden” biçiminde bir planlama yapılmış… Tabii çeteler de yedekte…

TC’nin son hamlesi KDP’nin seçimlere katılmama kararını da bu kapsamda okumak gerekir. KDP’nin tüm politik hamleleri MİT tarafından planlandığından ve KDP’nin kaybedeceğini bildiklerinden, bunun T.C. açısından dengeleri alt üst edeceğinden bu kararın alınması sürpriz değil.

Dolayısıyla, yıllardır “küçük olsun benim olsun”un raf ömrü dolmuş görünüyor. Artık “varlığım Türk varlığına armağan olsun!” aşaması.

30 yıldır elindeki imkanlarla sadece kendi aile çevresinde göbekli, kömür karası bıyıklı, Ray-Ban’li birkaç yüz kişiden başka herkesin açlıkla terbiye edildiği bir bölgeye çeviren, Kurdistan’ın doğal kaynaklarını Ergenekon’cu Kürt düşmanı çetelere altın tepsilerde ikram eden, halkından sadece 200 küsur sivili katleden bir gücün, adım adım topraklarını işgal etmeye yardım eden bir durumda olmanın adını ben telaffuz etmeyeyim…

Dolayısıyla her durumda bu yıl pek çok açıdan bazı ‘son’lara işaret ediyor.   

TC’nin yapacağı son hamle, KDP’nin son anları…  

Tabi aynı zamanda Kürtlerin de son şansı.

Kürtler asla yenilmemeliler. Nerede bir Kürt varsa, elinden ne geliyorsa direnmelidir.

Güney’de halkla iletişimde, yoğun kimyasal saldırılara, Kuzey’de iç saldırılara karşı teyakkuzda olunmalı…

Nasıl bir teknoloji, yol ve yöntem kullanılır bilmiyorum, ama kimyasal silahların kullanımının anında deşifre edilmesi için bir yol yöntem bulunması gerekir.

Bu konuda gerekirse BM önünde nöbet bile tutulmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.