Diktatörler galerisinin korkak Recep’i

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Recep, hesap gününden korkuyor. Güney Kürdistan işgalinde direnen Kürt (PKK) gerillaya karşı kullandıkları zehirli gazlar nedeniyle gündeme gelince panikledi.

Diktatörlerin evrensel galerisinde mukim olanlar, birer korkaktır. Korkaklık, diktatörlerin olmazsa olmazı, başka bir deyişle ortak özelliğidir. Kadim çağlardan bu böyle.

Ve onlar, korkularından kurtulmak için çırpınırken yeni suçlar işleyerek, iyiden iyiye dibe çöküyor, açmaza saplanıyorlar.

Atatürk, imparatorluk darbeleyip yıkmış, korku salarak enkazı üzerinde baş olmuş biriydi. Ama, her diktatör gibi o da korku hastalığından muzdaripti. Malı, mülklerinden edip, dımdızlak ülkeden sürdüğü hanedandan ve yandaşlarının, gücü elinden alacağı korkusundan kurtulmak için kelle biçiyor, darağaçları kurduruyor, zindan işletiyordu.

O bir Makedondu. Ama, kitle tabanı edinmek için Gürcü Recep gibi soyunu inkar eden bir Türk şovenisti ve ırkçıydı. Karadeniz şeridini, kana boyayarak sahip Rumlardan “kurtaran”, Ermeni temizliği yapan, Süryanilere dadanan, Kürtlere hamle edendi. Kürtlerle başa çıkamayınca, sonra bakanlık da yapan polis şefi Çerkez İhsan Sabri Çağlayangil’in anlatımıyla, “fareler gibi gazla zehirleyen...”

“Gazcılığı” daha sonra, dünyanın  en büyük katiller sıralamasında birinci olan çağdaşı, Alman Hitler’e  “esin kaynağı ve “yol gösterici” oldu. Hitler Yahudileri, topluca zehirlemeye başladı.

Atatürk sofralarının değişmez gazetecilerinden (günün makbul gazetecileri, diktatör Recep’in uçağında birer yolcu) Falih Rıfkı Atay, heyet halinde ziyaretleri sırasında, Hitler, “Atatürk’ün iki öğrencisi vardı: Birincisi Mussolini, ikincisi benim” dediğini yazıyor.

Hitler, kendi çağının en büyük katiliydi.  Günümüzün rakipsiz büyüğü ise Gürcü Recep...

Hitler Yahudilere, Çingene ve eşcinsellere takıntılıydı. Recep, Çingeneleri öldürmüyor ama, yerleri darmaduman. Eşcinseller ise, sokak işkencelerindeki halleri ölüm kadar yakıcı...

Recep’in Kürtlere takıntısı, en az Hitler’in Yahudilere ırkçı muamelesi kadar ağır. Kürdün tavuğuna da kuzusuna da düşman. Bu ırkçı terörün, günümüz dünyasında bir başka eşi, benzeri yok.

Kürtlere karşı sayı üstünlüğünü korumak için, Afganistan ve Asya içlerinden nüfus ithal ediyor, İslamcı katillerden ordular kuruyor.

Irkçı terörü, geriye sayımla 1920’lere vardırdı. Kürtçe müzik mırıldanmak, namaz surelerini okuyup yakarmak suç. Televizyon ekranlarında it, kurt başı işareti yaparak, Türk  ırkçılığını kutsuyor, yeni keşfetmiş gibi bayrak, millet, vatan diye haykırarak ruhlara şovenizm aşılıyor.

Tekrar olacak ama, yeri gelmişken; mafya tarihinin en büyüğü Al Capone bir İtalyandı. Amerika’yı da bayrağını da sevmiyordu. Ama bürosunda dev bir Amerikan bayrağı dikiliydi. Odası kalabalıkken, hislenip hüngürdeyerek bayrağa yüz sürme ve öpme hamleleri yapıyordu.

Ama adamlarıyla yalnızken de, aynı bayrağın ucunu ayakkabı parlatma bezi olarak kullanıyordu.

Elbette ki, Recep’in bayrakla yalnız hallerini bilmiyorum ben...

Ancak, yaydığı ırkçı dalga ile sivil, savunmasız Kürt öldüren katiller polis ve adliyede yüksek himaye takdir görüyor.

Tek oy için binlerce takla atan tatlı su muhalefeti, korkudan Kürtlere selam bile veremiyor.  

Öte yandan, yer yüzü boyunca, nerede Kürtlerin özgür ve insanca yaşamak istediğini dillendiren bir Kürt varsa, Recep onun kanı için, Çerkez Hulusi’ye, Pontuslu Süleyman ve Kürt Hakan’a “apart” emri veriyor.

Erişebildikleri yerlerde, bir zamanlar Atatürk’ün yaptığı gibi, zehirli gazlar kullanıyorlar. Bu bir insanlık suçuydu. Ancak Atatürk cezasız kaldı. Ondan sonra Hitler, rejimi o kadar şanslı değildi. Nürnberg mahkemesinde yargılanıp, hesabını verdiler.

Irak’ın diktatörü Saddam’ın bir lakabı da “Kimyasal Hüseyin”, Recep’in Hulusisini andıran Generali de “Kimyasal Ali”ydi. İkili, Amerikan müdahalesinden sonra yargılanarak, zehirledikleri Kürtlerin hesabını hayatlarıyla ödediler.

Yeryüzünde, bugüne kadar pek az diktatör, yatağında huzur içinde öldü. Korkudan gittiler veya öldürüldüler.

Recep, hesap gününden korkuyor. Güney Kürdistan işgalinde direnen Kürt (PKK) gerillaya karşı kullandıkları zehirli gazlar nedeniyle gündeme gelince panikledi.

Generali Hulusi, çakma kabadayılar gibi kendini savunmaya çalışırken suçunu iltifat etti.  “Biz” dedi, “Yalnızca göz yaşartıcı gazlar kullandık.”
Recep, suç aletiyle yakalanmışların şaşkınlığıyla sağa sola, sövüyor, zehirli gaz izleri ile kanıtlarının araştırılmasını isteyen Selahattin Demirtaş ve Türkiye Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya bir diktatöre yaraşırcasına sövüyor, “namussuz, ahlaksız” diyordu.
Ve tabii ki, HDP’nin hapisteki lideri Selahattin Demirtaş’ın deyimiyle, rejimin yağlı ekmeğine bal dökmekle görevli “cici muhalefet” de, derhal vaziyet alıyordu. Cicilerin baş cicisi CHP’nin sözcüsü, diktatörden “aferin” alma yarışına çıkmışçasına, “zehirli gaz kullanıldı diyenlerin orduyu yıpratmak ve düşmanla (Kürt) mücadele azmi, azametini kırmak istediklerini” söylüyordu.

Oysa, zehirin kullanımı yeni değildi. Daha geçenlerde Gare bölgesinde, gerillayı, onlarla birlikte toprağı ve havayı zehirlemişlerdi. Son kullanımın izleri, sonucun kanıtları ise tazeydi.  

Diktatör, insanlık suçu batağındaydı. Hesap sorulacak korkusundan titriyor, kendini kaybedip terör rüzgarları estiriyor, sövüyordu.

Saddam da, suçu yüzüne vurulduğunda tehditle karşılık vermişti. Ama bu, onu kurtaramadı. Şöyle ya da böyle (o olmazsa torunları), Kürtlere karşı işlediği suçun cezasını ödeyecektir. Katillerin kaderi bu...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.