Dili de yasaklayan barbara bakın siz!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Murat Kurum, Kürtleri kandırıp oylarını avlayacağını sanan dolandırıcı göz açıklığıyla govend oynuyor, toplanan kalabalığı Kürtçe selamlıyordu. Dil yasaklayan barbara bakın siz!.

Kendisine ait bir lisanı (ziman-dil) dilin kelimeleri, kelimelere ait ses titreşimi, sedası yok bunların. O halk, bu milletten çalınıp derlenmiş kelimeler olmazsa bunlar, göğsünü yumruklayıp ortalıkta dolanan maymunlar gibi “ga, gu, uuuk, glu glu” diye sesler çıkarıp birbiriyle el, ayak işaretleriyle anlaşmaya çalışacaklar.

Dilleri (kelimeleri) talan malı, çalınmadır. Kullandıkları yüz kelimenin 70’i tesbitli olarak çoğunlukla Araplardan “aşırma”dır. Gerisi Kürtler, Acemler, yok edilmiş halklar Ermeniler, Rumlardan “aparılmış”tır. Fransızcadan, Latinceden, İspanyolca, İtalyanca, İngilizce, Almancadan “araklanmış”tır. Türk Dil Kurumu’nun yayını sözlüğe baktığınızda, geride kalan kelimlerin yüzde 30’unun ise kaynağının meçhul olduğunu görürsünüz.

Derleme kelimelerden oluşan bu dil, askerlik yaparken “ailesi yok” edilen bir Ermeni olan Agop Martayan tarafından düzenlenmiş, 1932 yılında grameri yaratılmıştır. Atatürk de hizmetine karşılık olarak ona Türk Dil Kurumu’nda "memuriyet” vermiş ve kendisini ayrıca “Dilaçar” soy adıyla ödüllendirmiştir.

Sırası gelmişken, yer yüzünün tüm “bingeh”, yani yerli halklarında, aile ismi ve lakaplar “soy adı”dır. Kürtlerde bu durum, hala böyleydi. İnsanlar soy olarak aşiret veya aile isimleri, lakaplarıyla anılıyorlar. Kimileri kendini tanıtırken, Latin soyluları gibi, yedi ceddini sıralıyor.

 Ama şu veya bu şekilde derlenip devşirilmiş, tutunmak için soyunu inkar etmiş dönme toplumlarda, soydan gelme aile adı, sanı, lakabı yoktu. Türklerde de durum budur. Makedonlu Atatürk’ün ailesini kim bilip tanıyor ki...

Bırakın onun soyunu, dedesi ekmeğin kokusu peşinde sürüklenerek Gürcistan’dan kopup Rize kırsalına barınmış Havulli’nin torunu Recep Tayyip ailesinden kime ne? Yoksulun varlığı belli değil ki, soyu ile anılsın!..

Atatürk, “Kurttan sonra birinci Türk atası” ya, 1934 yılında “herkesin var da bizim başımız mı kel?” dercesine, “her Türk’e bir soy adı” diye buyuruyordu. Bunun üzerine kimi bir soy ismi beğenip alıyor, kimileri de Atatürk memurlarının künyelerine yazdığıyla yetiniyordu.

Türk diline şekil şemail veren Agop’un sülaleden kalma “soy adı” olan “Martayan” bu dönemde Atatürk tarafından çiziliyor ve “sana ödül olarak Dilaçar soy adını verdim” deyince o da cevap veriyordu:

“Paşam, siz de Türklerin atası olarak, bundan sonra Atatürk’sünüz.”

Atatürklüğün icadı böyle yani. Her neyse konuya dönersek, başkasının malı mülküne çökenler, onların keimelerini çalıp dil sahibi oldular. Ama 18 bin kelimeyle dünyanın en zengin dillerinden biri olan Kürtçeyi yasakladılar. Evet, utanın demeyin. Turnanın ötüşünü yasaklarcasına, Kürt’ün dili ucunda sedaya dönüşen kelimelerini yasakladılar. Başka halkların kanına girip yerine çökenlere yakışan buydu zaten. Günün cumhurbaşkanları da öldüre öldüre Kürtleri öldürme vaadiyle Türkleri kendine bağlayıp tabii kılıyor. Ve onun diktatörlüğünde Türkçe bilmeyen Kürt bir nine iki buçuk saat boyunca, İstanbul hava alanınında esir tutuluyor.

Herkes kendince insan ya, bunların  medeniyet ile din ve insanına yakışan da bu.

Ve bir şey daha yaptılar: Sam Bobrick’in yazdığı ve ruh sağlığı bozulan bir başkanın hallerini anlattığı “Qral û Travis” adındaki tiyatro oyununu, Recep Erdoğan’ın adı hiç geçmediği halde, salt Kürtçe olduğu için Ağrı, Adana, Antep’ten sonra İstabul’da da polis baskınıyla yasakladılar.

Bu ırkçılık ve tarihleri utançla dolu barbarlara yakışandır.  

Bunların kanlı, irinli ve iniltilerle dolu tarihleri, sokakta Kürtçe konuşan insanlara, kamuya açık şekilde işkence yapmakla berdevamdır. İşkenceden sonra konuşana para cezası kesiyor, cezayı ödeyecek parası olmayanların eşeğini, eşeğin palı, urganına el koyuyorlardı. İsmail Beşikçi “Kürt var” dediği için, ömrünün 17 yılını gasp edip hapiste tuttular. “Ben Kürt’üm” diyen Şerafettin Elçi’yi bakanlıktan alıp hapse attılar.

Türk-İslam faşizminin iktidarı olan AKP döneminde, faşizm tüm iplerini koparıp vandallaştı. Kürt liderlerden Aysel Tuğluk’un annesine de yapıldığı üzere, Kürtlere mezar yeri vermediler. Camileri Kürtlere sövgü ve aşağılama meydanı olarak kullandılar. Kürt katli ve kırımı ile Kurdistan’ın yıkımını kutsadılar. Kürtçe konuşan, müzik dinleyenleri kurşunlandılar. Magandaları öne sürerek Kürtleri linç ettiler.

Daha geçenlerde, Rumların kadim şehri Trabzon’a yolu düşen Kürtleri linç saldırılarıyla şehir dışına sürdüler. Ve Recep Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkan adayı Murat Kurum, Kürtleri kandırıp oylarını avlayacağını sanan dolandırıcı göz açıklığıyla govend oynuyor, toplanan kalabalığı Kürtçe selamlıyordu.

Dil yasaklayan barbara bakın siz!. Ama Kürtler, Ahmed Arif’in sözüyle bunların “yüzüne yüzüne tükürecekler”dir...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.